Günlük arşivler: 19 Kasım 2012

Buzullar… nefis

Dostlar,

Doğanın doyulmaz güzelliklerinden biri..

Nefes kesen güzellikte buzullar..

Enerjimiz hep yüksek olmalı ülkemizin Aydınlık geleceğini kurmak için..

İzlemek için lütfen tıklayınız..

Buzullar_nefis

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Sağlık hukukçusu gözüyle Hepatit B

Dostlar,

Türkiye’de ve Dünyada sıklığı giderek artan, % 8’ler dolayında iyimser bir sıklık ile karşılaştıpımız bir hastalık Hepatit B enfeksiyonu.

Önemli bir halk sağlığı sorunu..

Bu sorunla ilgili sık karşılaşılan ve sorulan birkaç önemli soruya yanıt verelim..

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================================

Sağlık hukukçusu gözüyle Hepatit B

Bazı hastalıklar yalnızca bireyi değil toplumu da ilgilendirir. Hepatit B’de toplumu ilgilendiren sosyal ve toplumsal etkilerin yanı sıra hukuki açıdan da irdelenmesi gereken bir hastalıktır. Bulaşıcı hastalıkların insanları korkuttuğu ve çeşitli sorunlar yaşandığı biliniyor. Terkedilmeler ya da terkedilme korkusu, insanlardan uzaklaşma, işyerinde huzursuzluk, spor salonlarına kabul edilememe, huzurevlerine alınmama gibi.

Hepatit B virüsü taşıyorsanız bu durum evlenmenize engel midir?

Evliyseniz, virüsü taşımanız boşanma nedeni olabilir mi?
Hepatit B virüsü taşıyorsanız sosyal haklarınızdan mahrum mu kalacaksınız? Çalışıyorsanız iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilmesine yol açacak mı?
Hekimin sır saklama yükümlülüğünün sınırı var mıdır?
Eşiniz sizin Hepatit B taşıdığınızı bilmeli midir?

Okul hayatından, iş hayatına, evlilikten, boşanmaya dek yaşamın belirli dönemeçlerinde bu hastalık ile karşı karşıya kalındığında hastaların ve karşısındaki kişilerin
yani tarafların hukuksal hakları nelerdir?

Bu sorunun yanıtını Sağlık hukukçusu Dr. Avukat Mert Van şöyle açıklıyor:

Okul hayatında Hepatit B: Hepatit B hastası bir öğrencinin hastalığı sebebiyle
okula alınmamasına dayanak olacak yasal düzenleme bulunmamaktadır.

İş hayatında Hepatit B: Bir işçinin iş sözleşmesinin işverince feshi İş Kanunu’nun
25. maddesine göre hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olması ve işyerinde çalışmasına sakınca bulunduğu hallerde mümkündür. İş kanununda Hepatit B,
işçinin çalışmasını engellemiyorsa ya da ve işçinin daha hafif bir işte değerlendirme olanağı varsa, iş sözleşmesinin feshi için haklı bir neden değildir. Bunun dışında Hepatit B ile ilgili devlet memurluğuna engel olduğuna dair bir hüküm bulunmamaktadır.

Evlilik hayatında Hepatit B: 2002’de yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu evlenme engelleri düzenlerken yalnızca akıl sağlığına yer vermiştir. Bunun dışında
hiçbir hastalık evlenme engeli olarak belirlenmemiştir. Boşanma ele alındığında
Hepatit B tek başına boşanma nedeni değildir.

Mahremiyet ve Hapatit B: Her hastanın olduğu gibi Hepatit B hastalarının
özel yaşamlarına, mahremiyetine saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır.
Çeşitli yasalar bu mahremiyetin sağlanması için dayanak oluşturmaktadır.
Örneğin Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmisi, Türk Ceza Kanunu,
Hasta Hakları Yönetmeliği gibi…

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik, 17.11.12)

Cumhuriyet Gazetesi’nin 19 Kasım 2012 tarihli kapak sayfası ve çağrışımları..


Dostlar
,

Cumhuriyet Gazetesi’nin 19 Kasım 2012 tarihli kapak sayfasını paylaşalım..

Maalesef, 24 Ocak 1993’ten bu yana 20 yıl dolmak üzere olmasna karşın, başta
Uğur Mumcu olmak üzere işleyeni bilinmeyen (!?) (faili meçhul?!) cinayetler aydınlatıl(a)madı.

Güldal Mumcu acı bir saptama yapıyor :

  • Devlet tetikçi ile sınırlı tuttu..
Bir başka önemli haber “Bir gerilim aşıldı..”

  • AÇLIK GREVLERİ bitirildi.. (68. gününde ve ölüm olmadan!)

Kim bitirdi görünüyor? İmralı sakini A. Öcalan..

Görüyor musunuz 1 taşla kaç kuş vuruldu :
1. Mahkemelerde ana dilde savunma KAPİTÜLASYONU koparıldı.
2. AKP iktidarı, Başbakanın kamuoyu önünde tüm gürlemelerine karşın,
arkaplanda Oslo görşümelerine adım adım uyd(uruld)u.
3. Kamuoyu açlık grevleriyle duygu sömürüsüne alındı.
4. Devlet aklı, bir yandan güneydoğuda helikopter düşürülerek 17 şehitle vb. ile
bir yandan dış baskı ve iç kamuoyu baskısı ile teslim alındı..
5. Biz bu “idam geri dönsün mü” yapay gündemiyle cambaza bakarken
büyük şehir = federasyon yasası aşırı mesai ile yüce TBMM’den,
muhalefet adeta ezilerek çıkarıldı .
6. İmralı sakini, sorunu sanki O çözmüşcesine itibarlandırıldı ve geleceğe
bağlandı. Hükümet ise “idam” baskısı – kuru gürültsü ile sanki Öcalan’ı
dize getimiş görüntüsü verdi.
7. Öcalan’a dönük tecrit kaldırılıyor..
Oysa uygulama, AİHM tarafından
hukuka uygun bulunmuştu önüne getirilen davada.. Bu davayı Öcalan’ın
avukatkları açmıştı.. Öcalan, hapisten PKK ve BDP’yi yönetebilecek!
  1. Sorun; halkımızı bu masalları yutmayacak denli eğit(eme)mekte..
  2. Sorun basının teslim alınmış olmasında..
  3. Sorun toplumun örgütlenmesinin engellenmesinde
  4. Sorun TBMM içi muhalefetin bekleneni verememesinde
  5. Sorun yargının ve güvenlik güçlerinin,
    bürokrasinin teslim alınmış olmasında.. 
  6. Sorun; örtük faşizmi artık çoook geçen açık faşist rejimde..

    Sorunları ve kaynaklarını bilmek çözüm için ilk adım..
    Anadolu halkı bu tür sancıları geçmişinde çok yaşadı..

Sonki, neredeyse 600 yıl süren Osmanoğullarının Türk milletinin egemenliğini
gasp edişi idi.. O bile gümbür gümbür gitti ve Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı..

 

  • “ Efendiler, egemenlik ve saltanat, hiç kimse tarafından, hiç kimseye,
    bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilemez. Egemenlik, saltanat, güçle, erkle, zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı. Şimdi de Türk ulusu, bu saldırganlara artık yeter diyerek, ayaklanarak, egemenlik ve saltanatını doğrudan kendi eline almış bulunuyor. Burada toplananlar, Meclis ve herkes doğal görürse, kanımca uygun olur. Yoksa gerçek yine yolu yordamıyla anlatılacaktır. Ama belki birtakım kafalar kesilecektir. ”

    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
    (31 Ekim / 1 Kasım 1922 gecesi, TBMM komisyonunda)

AKP iktidarının sultası da elbet bitirilecek. 
İlginç ama, tarihsel olarak bildik bir aşamadayız..
Yaptıkları her yanlış, baskı; o ölçüde hızla kendilerini kaçınılmaz sona taşıyor..
Keşke çok gecikmeden görebilseler..
Örn. bırakalım Hitler’i, Mussolini’yi.. DP’yi örnek alabilseler..

Öte yandan, epey AKP’linin bu çarpıcı gerçeği görmeye başladığını biliyoruz..  

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bilim İnsanlarımızın Toplumsal Sorumluluğu

Dostlar,

Değerli yazar Aykut Göker, Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde

“Bilim İnsanlarımızın Toplumsal Sorumluluğu”

başlıklı bir makale yazdı geçtiğimiz Cuma günü.
Beni epey etkiledi ve düşündürdü.
Sizlerle paylaşmak isterim.
Hele Fatih Hilmioğlu hocamızın oğlunun cenaze töreni için yazdıklarımızı da anımsayınca..  

Fatih Hilmioğlu’na…
(okumak için tıklayabilirsiniz.. http://ahmetsaltik.net/fatih-hilmiogluna/)

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

====================================================

POLİTİK BİLİM

Aykut Göker
http:/www.inovasyon.org
hagoker@ttmail.com

Bilim İnsanlarımızın Toplumsal Sorumluluğu

Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun, o çok acı gününde karşılaştığı muameleye bile
tepki göstermeyen bilim insanı akıl tutulmasındadır; ama yine de soralım…

Köyden kente, küçük kentten büyük kente, bir bölgeden bir başka bölgeye göç
hâlâ sürüyor. Toplumsal ve kültürel altüst oluşu da beraberinde getirerek…

Meğer çoğumuz kimliksizmişiz; şimdi hepimiz bir kimlik, bir köken arıyoruz
Hem de bunca uygarlığın, bunca halkın harmanlandığı bir coğrafyada… Eskiden
hiç olmazsa bazılarımız, asıl meselenin Kürt, Türk, Laz, Çerkez, bütün emekçiler için yaşanılası bir dünya kurmak olduğunu sanırdık; şimdi üstünde durduğumuz tek konu ‘ulusal kimlik’ meselesi… Üstelik bu mesele üzerine oturtulan düşük yoğunluklu bir savaşta çocuklarımızı birbirleriyle vuruşturuyoruz. Onların da ezici çoğunluğu emekçilerin çocukları… Lâik bir Cumhuriyet olarak, İslâm toplumlarının on ikinci yüzyıldan bu yana tersine dönen kaderinden kendisini kurtaran ilk İslâm toplumunun bizim toplumumuz olacağını umuyorduk. Bir de ne görelim, bir cemaat siyasî iktidarın ortaklarından…

  • Yükseköğretim ve temel eğitimden başlayarak
    lâikliğin temelleri yerinden oynatılıyor.

Bu bir yana, yeniden ve hızla mezhepçilik batağına kayıyoruz. Bu kayışta ulusal sınırlar ortadan kalkar. Onun için Suriye’deki Şiîlik – Sünnîlik çatışmasının tam da göbeğindeyiz. Sünnî muhalif güçlere fiilî destek sağlıyoruz. Şiî İran’la aramızda tarih tekerrür etti, edecek…

Bu coğrafyada kültürel altüst oluşlara, ulusal kimlik arayışlarına eklemlenen mezhepsel ayrışmalarla ülke olarak varlığımızı sürdürmek imkânsız…

Akla ihtiyacımız var.

Doğal olarak gözlerimizi aklın ışığını yansıtacak bir kuruma çeviriyoruz. Çünkü o kurumun, aklı merkez alan bir yörünge çizdiğini biliyoruz. Aklın ışığını yansıtsa yansıtsa o kurum yansıtır. O kurum üniversitedir. Bilim insanlarımızdan aklın ışığını yansıtmalarını bekliyoruz.

Sizler, evreni, kuracağınız matematik modeller yardımıyla bir bütün olarak kavrayabilmek ya da toplumu ve insanı bu kez matematik modeller kurarak değil ama yine de bir bütün olarak kavrayabilmek için uğraşıyor olabilirsiniz. Bütün zihinsel yeteneklerinizi, zaman ve enerjinizi buna ayırmış olabilirsiniz. Saygı duyarız.

Büyük bir olasılıkla bu uğraşınızı ya ülkemin ya da bir başka ülkenin üniversitesinin çatısı altında sürdürüyorsunuzdur. Çalıştığınız o kurum, evrenin insan zihninde henüz çözüme kavuşmamış, insanoğlu için sır olan kara kutularının aydınlığa kavuşacağı yerdir. İnsanoğlunun akıl erdiremediği için, varlığını aklın ötesindeki bir mutlak güce zincirlediği evrenin, o zinciri kırıp insan zihninde de özgürlüğüne kavuşacağı yerdir, üniversite.
Evren özgürlüğüne kavuşurken insanoğlunun da artık parçası olduğu bütünü kavrayamama aczinden kurtulacağı; onun da özgürlüğüne kavuşacağı yer…

Ve o üniversite, insanoğlunun parçası olduğu toplumu ve aynı zamanda kendisini de
tam olarak anlayabilmesinin yol ve yordamını ortaya koyabilecek olan yerdir. Onun için üniversite yalnızca bir saygı odağı değil; insanlığın geleceği için de umut kaynağıdır. Çatısı altında çalışan bilim insanı da öyle…

Üniversitenin varlık nedeni, elbette bu evrensel misyondur. Bilim insanı da bu misyon için var… Ama yine de insanoğlu, üniversiteden, karşılaştığı yakıcı sorunlara da aklın ışığını yansıtmasını bekliyor. Buna muhtaç… Dedim ya, ülkemiz insanı da öyle…

Bu beklentiye yanıt vermek sizin toplumsal sorumluluğunuzdur. Türkiye’de,
‘dinsel dogma’ yapma uydusu fırlatılalı çok oldu; misyonu, akıl merkezli öğretim sisteminde aklın ışığını kesmek… Misyonunu yerine getireceği yörüngeye oturdu oturacak; ‘akıl tutulması’ başladı başlayacak. Çok saygı duyduğumuz bilim insanlarımız, çoğunuzdan ses çıkmıyor.

Yoksa ‘tam akıl tutulması’ başlamadan sizin aklınız mı tutuldu?
(Cumhuriyet, 18.11.12)

Silivri Mahkemesi Yargıcı Sedat Sami Haşıloğlu : “Otur lan yerine!”


Dostlar
,

Aşağıda,

Silivri mahkemesinde ‘OTUR ULAN’ HUKUKU

başlıklı bir haber sunuyoruz.

Tam bir dehşet tablosu..

Fakat o ölçüde de önemli bir fırsat..

Bir kez daha bu yargılama süreçlerinde neler olup bittiğini çırılçıplak kamuoyu ile paylaşma olanağı veriyor.

Duruşmalar kayda alınıyor mu, emin değiliz.
Dileriz alınıyor olsun.
Mağdur taraf sanık avukatlarının hemen suç duyurusunda bulunmalarını dileriz.

Dahası, bu haberi okuyan HSYK ve Adalet Bakanlığı’nın kendiliğinden harekete geçerek inceleme başlatması anayasal yükümlülükleri gereğidir.

Adı geçen “yargıcın” disiplin koğuşturulmasına uğratılması yetmez.
Bu açık düşmanca ve hakaret yüklü davranış karşısında derhal yargılamadan çekilmelidir. Bu ağır ayıbı sicilinden silmek istiyorsa açık özür dilemeli ve derhal bu davadan çekilmelidir.

Yargılamanın en temel gereklerinden biri yargıçların yansızlığıdır.
Örnekte ise adı geçen yargıcın en net ve kesin biçimde tarafsızlığını yitirdiği,
taraf olduğu tartışma dışıdır.
Eylem ayrıca anayasa ve ceza hukuku bakımından da suçtur :

Anayasa madde 138 – “Hakimler, .. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.  “

Anayasa madde 140 bağlamında HSYK ve Adalet Bakanlığı’nı göreve çağırıyoruz.

Bu arada Başbakan RT Erdoğan, beğenmediği yargı kararları karşısında nasıl gürlediğini anımsamalı ve bu olaydaki akıllara durgunluk veren “yargıç davranışı” hakkında “birşeyler” söylemeli ve yapmalıdır.

Devlet organlarının uyum içinde çalışmasını gözetme yükümlü Devlet başkanı A. Gül
ne düşünür acaba? Tüyleri diken diken olmuş mudur ? Devlet Denetleme Kurulu
bu süreçte mutlak yetkisiz midir acaba? Acaba??

İstanbul Barosu’nun da gerekli hukuksal girişimde gecikmeyeceğini umarız.

Bu arada Türkiye Barolar Birliği‘ne ise derin “tarafsızlık” (?!) uykusunda esenlikler dileriz. Kimi kez derin uykulardan (hibernasyon) uyanmak olanaklı olamamaktdır.
Umarız Türkiye Barolar Birliği derin uykusunda donup “ölmesin” !?

Derin kaygı ile..

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================================

Silivri mahkemesinde ‘OTUR ULAN’ HUKUKU

Silivri’de görülen Ergenekon davasının 14 Kasım 2012 günü yapılan oturumu
hukuk tarihine geçecek nitelikteydi. Güne damgasını vuran cümle,

  • Üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu : “Otur lan yerine!”

Her şey, aynı anda başka bir kişiymiş gibi ifade veren Osman Yıldırım’ın gizli tanıklıktan vazgeçmesiyle başladı. Daha önce Gizli Tanık-9 dinlenmek istenmiş
ancak dinlenememişti.

Gizli tanık skandalı

Sanıklar Gizli Tanık-9 dinlenirken, Osman Yıldırım’ın da hazır edilmesini istemişti.
Bu durum 14 Kasım günlü duruşmada Gizli Tanık-9’un açık kimliğiyle ifade vereceğini açıklamasıyla değişti. Böylece, savcıların “Osmanım” dediği gizli tanığın aynı anda
iki yerde bulunması imkansızlığı da aşılmış oldu. Davada hem sanık, hem tanık hem de gizli tanık olarak bulunuyordu. Böylece bir sıfatından zorunlu olarak vazgeçmiş oldu.

Osman küfretti, hakimler dinledi

Gizli tanık odasında ifade vermeye başlayan “Osmanım”a soru sorma sırası Ergenekon sanıklarına gelince Mahkeme Başkanı’nın tavrı da sertleşti. Neredeyse her soruya müdahale eden Mahkeme Başkanı’nın tavrından cesaret alan Gizli Tanık-9, sanıklara
ağır hakaretlerde bulundu. Emekli Astsubay Oktay Yıldırım’ın gizli tanığı çok zor durumda bırakan sorularına savcılığın itiraz etmesi dikkat çekti. Gizli tanık sıfatıyla ifade verirken, görevlilerden birinin “sıralamaya göre anlat” şeklindeki sözlerini soran Oktay Yıldırım “bu sıralamayı kimler ne zaman yaptı? Anlatılanlar önceden planlanıp sıralanmış mıydı?” dedi.

Şamil Tayyar’la Osman Yıldırım arasında mektuplaşma olup olmadığını; cezaevinde hangi savcılar tarafında ziyaret edildiğini kendisine ifadesi karşılığında ceza indirimi sözü verip verilmediğini soran Oktay Yıldırım’a Mahkeme Başkanı defalarca müdahale ederek sorularını engelledi. Bundan cesaret alan Gizli Tanık 9 ise ağır hakaretler etti.
Oktay Yıldırım’ın ailesini hedef alan Gizi Tanık-9’a hakimler müdahale dahi etmedi.
O sırada, sanık Oktay Yıldırım’ın

– “Sayın yargıç bu hakaretlere izin verecek misiniz?”

demesine sessiz kalan mahkeme heyetine diğer sanıklar tepki gösterdi.

Hakim ‘otur lan yerine’ dedi

Sanık Mehmet Demirtaş, “Sizler hakimsiniz, buna nasıl izin verirsiniz?” deyince,
Sedat Sami Haşıloğlu ayağa kalkıp bağırarak cevap verdi. Sinirden elleri titreyen ve soğukkanlılığını tümüyle yitiren

Haşıloğlu, bir elini cebine sokarak ve ağzından tükürükler çıkarak bağırdı:

  • “Otur lan yerine…”

O sırada bu olaya tepki gösteren Veli Küçük, Erkan Önsel, Turan Özlü ve Mehmet Bedri Gültekin, Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş ile birlikte mahkeme salonunu terk ettiler.

Sanıklara küfredeni susturması gereken mahkeme heyetinin Gizli Tanık-Osmanım gibi sanıklara hakaret etmesi vicdanları yaraladı. Duruşmayı izleyenler, “bu nasıl hukuk,
bu nasıl yargılama” diye isyan etti.

Bir de mahkeme ceza verdi

Kendilerine yapılan ağır hakaretlere karşı tepki gösteren Oktay Yıldırım, Veli Küçük
ve Mehmet Demirtaş’a duruşmalardan bütünüyle men cezası verildi.

Daha önce Doğu Perinçek, Serdar Öztürk ve Durmuş Ali Özoğlu’na da duruşmalardan men cezası verilmişti. Uğradıkları bütün hakaretlere rağmen aynı seviyeye inmeyen sanıklar sadece mahkeme heyetinin buna izin vermemesini talep etmişlerdi.

Onlara hakaret eden Osman Yıldırım, kızkardeşini öldürmekten ve öz ablasının kızını
para karşılığında erkeklere pazarlamaktan mahkeme kararıyla ceza almıştı.

Hayatlarını terörle mücadele ederek geçiren askerlerin bu tip tanıkların hiçbir kanıta dayanmayan iddialarıyla suçlanması, hakarete uğraması, bir de mahkemenin olanlara seyirci kalması duruşmayı izleyenlerin vicdanlarını kanattı.

Duruşmayı izleyenler, “Artık Silivri’de ‘otur lan’ hukuku var” yorumunda bulundular.

(http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/16931-silivri-mahkemesinde-otur-ulan-hukuku.html, 19.11.12, AYDINLIK Gazetesi) 

Hükümet-İmralı Anlaştı..

Dostlar,

AYDINLIK Gazetesi’nin 19 Kasım 2012 tarihli kapağı..

– Esad : Türkiye kendi ayağına kurşun sıktı..

– Hükümet-İmralı Anlaştı..

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

AKP’nin PERDE ARKASI

Dostlar,

Yaklaşık 3 yıl önce “Milli Çözüm Dergisi” nde yayımlanan (26 Ağustos 2009),
Milli Çözüm Araştırma Ekibi” imzalı kapsamlı belgesel bir makaleyi (13 sayfa),

AKP’nin PERDE ARKASI” paylaşmak istiyoruz.

Zaman zaman tarihin arşivini karıştırmakta yarar var.
Tozlu raflarda yitip gitmesinler, işlevlerini yerine getirsinler..

Okumak için lütfen tıklar mısınız?

AKP’nin_perde_arkasi

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Kolesterol Metabolizması Üzerine Son Moleküler Biyolojik Gelişmeler


Kolesterol Metabolizması Üzerine

Son Moleküler Biyolojik Gelişmeler..

Dostlar,

Kolesterol tatlı belamız..

Üzerinde çok çalışma var..

En son verileri okumak ister misiniz??

Okumak için lütfen tıklar mısınız??

Kolesterol_Metabolizmasi_Uzerine

(Cumhuriyet Bilim ve Teknik, 17.11.12)
 

Sevgi ve saygı ile.
19.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

Obama ve siviller


ZÜLAL KALKANDELEN

Obama ve siviller

Obama’nın ikinci kez başkan seçilmesi, Amerika kadar Türkiye’de de heyecan yarattı. Tarihi Haydarpaşa Garı’nı seçim üssü haline getirecek kadar kendini kaybetti bazıları. Televizyonda, sosyal medyada coşku dolu insanlar vardı.

Mitt Romney gibi aşırı dinci bir muhafazakârın yenilgisine karşı Amerikalıların sevincini anlamak olanaklı. Kürtaja, eşcinsellere, kadın haklarına karşı söylemleriyle dikkat çeken bir partinin, halkının yarısını Demokrat Parti’ye oy verdikleri için aşağılayan, zengin ve beyaz kesime hitap eden adayıydı Mitt Romney.

Fakat politikayla sadece kendi günlük hayatını etkileyen alanlar dışında da ilgilenen bilinçli kesimlerin Obama’dan rahatsız olduğu da bir gerçek. 2008’de Amerika’nın seçilen ilk siyah başkanı olduğunda tüm dünyada büyük umutlar yaratan Obama’dan geriye ne kaldı? Verdiği sözlerin büyük kısmını yerine getiremedi. En büyük vaadi sağlık sigortasıydı; bir düzenleme yaptı ama Kongre’de zorlanınca çok büyük ödünler verdi.

Guantanamo’yu göreve geldikten sonra bir yıl içinde kapatacağını söyledi; oysa aradan geçen dört yıla karşın, hapishaneyi kapatmayı bırakın, koşulları daha da sertleştirerek, insanları hâlâ hücrelerde neden suçlandıklarını bilmeden, süresi belli olmayan bir tutukluluğa mahkûm ediyor.

Bush döneminin sonunda patlayan ekonomik kriz konusunda da büyük hayal kırıklığı yarattı Obama. Halkın ödediği vergileri bankalara aktardı. Ekonomi toparlansın diye yaptı diyenler olsa da, halk işsizlikten kırılıp her şeyini kaybederken, banka yöneticilerinin cebine prim olarak giren milyonları, dönen üçkâğıtları kimse açıklayamadı.

Irak savaşına karşı çıkıp Ortadoğu’ya barış getireceği mesajlarını verdi. Irak’ta istediğini alan Amerika’nın askerlerini çekti ama Afganistan’daki savaşı büyüttü.

Bütün bunların arasında yaptığı en kötü şey, Amerikan savunma sisteminde “sivil” anlayışına getirdiği bakış açısı oldu. Obama yönetimi, insansız uçaklarla yürütülen gizli savaşlarda ölen siviller konusunda kamuoyunda çıkabilecek tartışmaları en aza indirmek için, “sivil” tanımına yeni boyutlar kazandırdı.

  • ABD’nin elinde terörle mücadele için oluşturdukları bir ölüm listesi
    (kill list) var
    .

Bu listede olan birisi yakalandığında yanında başka siviller varsa, bombardıman kararını doğrudan Obama veriyor. 2009’da verdiği emirle yerine getirilen ilk füze saldırısında ölen 44 sivilin arasında kadın ve çocuklar da vardı. Beyaz Saray, sivil ölümleri hakkında bilgisi olmasına karşın, saldırıları Afganistan, Pakistan, Yemen gibi ülkelerde devam ettiriyor. Eski çalışma arkadaşlarının söylediğine göre, Obama’nın bu tür hedefli saldırılara tutkusu tehlikeli boyutlarda…

Ana akım medyada yakın zamana kadar göz ardı edilen bu konu, mayıs ayında
The New York Times’ta da haber oldu. 2010’da istifa eden Ulusal İstihbarat Direktörü Dennis Blair, Amerikan vatandaşlarının hayatına mal olmayan, düşük maliyetli bu saldırıların, sert mücadele tarzını ortaya koyduğu için, politik açıdan ülke içinde avantajlı görüldüğünü, sadece diğer ülkelerde eleştirildiğini söyledi. Diyelim ki Blair’in dediği gibi, sivillerin öldürülmesi Amerikan halkının çoğunluğu açısından sorun yaratmıyor; ama acaba bizde Obama seçildi diye neredeyse kalkıp oynayacak olanları da mı rahatsız etmiyor?

Dünyanın bir başka ülkesinde siviller bombardıman altında katledilince bu onları ilgilendirmiyor mu? Hani insan hakları evrenseldi?

Romney seçilseydi daha iyi olurdu demiyorum; ama imparator Obama yeniden seçildi diye, çokuluslu şirketlerin temsilcisi yine o oldu diye sevinecek kadar saf da değilim. l

Bombardıman altında katledilince bu onları ilgilendirmiyor mu? 

Hani insan hakları evrenseldi? (Cumhuriyet, 18.11.12)

kzulal@yahoo.com, www.zulalkalkandelen.com 

Bekir Coşkun : Kavun..

ONUNCU KÖY
Bekir Coşkun
Kavun

 

İsrail’in geliştirdiği değişik bir tür kavunun tohumunu, bizimki nasılsa alıp getirdi…
Ekti…
Hayal kurdu; yetiştirip tohumluk çekirdeğini satarsa köşeyi dönecek…
Çapasını yaptı, gübresini verdi, suyunu eksik etmedi…
Her sabah erkenden gidip baktı, kavun çıktı mı?..
Çıktı…
Yapraklarını bile saydı…
Yanına korkuluk yaptı, kendi eski ceketini giydirdi, kasketini taktı korkuluğa ki
tilki, karga yaklaşmasın…
Geceleri kavun hayalleri kurdu…
Altına Mercedes çekecek…
*

Kavun çiçek açtı…
Sarı sarı…
Birkaç hafta sonra ceviz büyüklüğünde kavun gözüktü…
Sabredemeyip sağa sola zengin olacağını bildirdi, isteyene dünyanın en iyi kavununun tohumluk çekirdeğini satabileceğini duyurdu…
Oldu nihayet…
Biraz bekledi ki tohumları olgunlaşsın…
Ve o gün geldi, kavunu eve getirdi…
Kesti…
Baktı…
Çekirdeği yok…
*

İsrail, tohumu olmayan, dünyanın en iyi kavununu yetiştirmişti…
Ki her seferinde tohumu kendisinden alsınlar…
*

İsrail’de her beş çocuktan dördü teknik eğitimde…
Seçmeli dersleri motor, mekanik, bilgisayar, havacılık, gemicilik, tasarım, inşaat,
tarım, vs…
Bir de sen seçmeli derslerini say istersen…
*

Yarısı çöl İsrail dünyaya tohum satıyor
Tarım ülkesi Türkiye tohumunu dışarıdan (173.9 milyon dolara) alıyor…
45.7 tonu İsrail’den…
*

Savaşta dersen…
Şu anda uçan uçaklarımızın son bakımını İsrail yaptıydı…
Pilot oturunca şüpheleniyor zaten,
yanında sanki gözükmeyen bir İsrailli pilot mu var ne?..
Tankların revizyonunu İsrail yaptı…
İnsansız İsrail uçaklarını daha geçen gün iade ettiler, yedek parça vermediler diye…
Sen imam yetiştir…
Üfürsün, artık kim uçarsa…
*

Bu sebeptendir…
Dünyanın en hukuksuz, en haksız, en ahlaksız savaşını sürdüren İsrail’in nüfusu
7.5 milyon… Çevresinde 300 milyon Müslüman…
Ama tümünü pataklıyor…
*

Kavun meselesidir bu…
Şarkısı da vardır:
“Ah felek zalim felek
Kimine kavun yedirdin kimine kelek…”

Söylersiniz artık…