Günlük arşivler: 10 Kasım 2012

Attila İlhan : MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!


Dostlar
,

Üstad Attila İlhan‘ın

“MUSTAFA’m MUSTAFA KEMAL’im!”

başlıklı görkemli şiirini paylaşalım..

pdf olarak okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız?

MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10 Kasım 2013

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

divider_cizgi

10 Kasım 1938, Dolmabahçe'de öldüğü oda

MUSTAFA’m, MUSTAFA KEMAL’im!

Dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar

mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı Sakarya’nın suyuna
Sakarya’nın suları nâmın söyleşir
hemşehrim sakarya öksüz Sakarya
Ankara’dan uçan kuşlar
Kemal’im der günler günü çağrışır
kahrolur bulutlara karışır
gök bulut yaşmak bulut
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir
Mustafa’m Mustafa Kemal’im

Nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin
şol yüzünde güneş südü sıcaklık
ellerinden öperim Mustafa Kemal
senin dalın yaprağın biz senin fidanların
biz bunları yapmadık
sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal
elsiz ayaksız bir yeşil yılan
yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal
hani bir vakitler Kubilay’ı kestiler
çün buyurdun kesenleri astılar
sen uyudun asılanlar dirildi
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Karalar kuşanmış Karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi bu vapur Bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kim bilir

O bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git Karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
Mustafa’m Mustafa Kemal’im 

Ankara’nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak

Ankara Kalesi’nde Rasattepe’de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
Mustafa’m Mustafa Kemal’im..

portresi_ATA_ile

divider_cizgi

Kriz yaratarak beslenen AKP ve Erdoğan


Kriz yaratarak beslenen AKP ve Erdoğan

Ali Rıza Aydın

AKP’nin on yılı üzerine değerlendirmeler arasına, Anayasa ve hukuk serüvenini de eklemek, on yıla sığan on Anayasa değişikliğini de madde madde incelemek gerekiyor. Bunların arasında kriz yaratarak yapılan Anayasa değişiklikleri hayli ilginç.
İki örneğe bakalım…

Birinci örnek yargıyla ilgili… 2010 Anayasa değişiklikleriyle ortaya çıkarılan “güdümlü yargı” operasyonu öncesinde, işlerine gelmeyen Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarına karşı, eleştiriyi aşan saldırı ve toplanamayan HSYK krizi “organize işler” arasında öyle başarılı yürütüldü ki, bir taşla üç kuş vuruldu:

Hem Cumhuriyet ile hesaplaşmanın bütünleyicisi olarak “karargah yargısı” diye tanımladıkları yargıyla hesaplaşıldı, hem Cumhuriyet ile hesaplaşmada etkin bir yargı yaratıldı ve hesaplaşma onlar üzerinden yapıldı, hem de Anayasa Mahkemesi,
yargının üst yönetimi HSYK ve yüksek yargı organları ele geçirildi, yargıç ve savcılar da kendilerince hizaya getirildi.

Artık, iç ve dış sermayenin de AKP’nin toplumu gerileştirme ve devleti dönüştürme politikalarının da önünde engel yok; yargı denetimi yok. Şimdilik memnunlar, işler yolunda, yargı paketleriyle oyalanıp duruyorlar. Eleştiri oklarını da yargının üzerine çevirerek, politikalarını “teknik” içinde gizliyorlar. Hatta gerçeği başka göstermeyi de beceriyorlar; eldeki davaları kaldırdık dedikleri DGM’lere baktırırken, bu mahkemeleri Terörle Mücadele Mahkemeleri olarak sürdürmeyi de “kaldırma” olarak anlatıyorlar.
En ufak sıkıntıları olduğunda, kendi kulelerini yıkma konusunda da duraksamazlar. Çünkü onların hukuk kuleleri, ilkesiz, esnek, üfleyince dağılır; üflemeyi severler…

Cumhurbaşkanlığı ile başlayıp “başkanlık sistemi”ne dayanan süreç yargı konusundan daha ilginç. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi krizinin, Anayasa Mahkemesi aracılığıyla da aşılamaması üzerine, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini öngören
Anayasa değişikliği ile sonuçlanmasından sonra atılan zafer çığlıkları unutulmadı.
Ardından, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili halkoylaması yapılmadan “kardeş Abdullah” Cumhurbaşkanı seçildi. Bu arada, seçimle ilgili geçici maddeler halkoylamasına sunulan Anayasa metninden çıkarıldı. Hesaplar Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin sonuna yaklaşılana kadar iyi gitti. Sonra yeni hesaplar yapıldı, Abdullah Gül’ün görev süresinin
7 yıl olması, ancak 2. kez adaylığının önünün kesilmesi uygun bulundu, yasa çıkarıldı. Anayasa Mahkemesi 7 yılı onaylayıp 2. kez seçilme yasağını iptal edince başlayan adaylık tartışmaları, “Gül vefalıdır, aday olmayacak” falcılığına kadar yürüdü.
Araya “partili cumhurbaşkanı” söylemi sıkıştırıldı. 29 Ekim “barikat vakası” işi
“çift başlılık” tartışmasına taşıyınca da, kısık ateşte ısıtılan “başkanlık sistemi” kaynatılmaya başladı, önerisi TBMM’ye sunuldu.

Yeni krizle, 2007’deki “Cuhurbaşkanı’nın halk tarafından seçimi” sevdasına tekme atıldı. Böyle giderse, halk tarafından seçim, yaşama geçmeyen bir Anayasa değişikliği olarak gülümsemeyle anılacak. Bu konuda yaşama geçemeyecek bir başka “meçhul” ise
yeni anayasa olabilir ki; Erdoğan’ın, yeni anayasadan umudu kesmesi de, kendisi için mevcut Anayasa’da değişiklik yapmayı daha kestirme ve garanti görmesi anlamına gelir. Bu konudaki becerileri de bilinmektedir. 2007’de Ergun Özbudun başkanlığındaki
bilim kuruluna ısmarlanan yeni anayasa önerisini yaşama geçiremeyen AKP,
o dönemden sonra istediği değişiklikleri parçacı yöntemle yapmıştır.
Parçalara bakıldığında, demokrasi kılıfına sokulmuş “anayasal darbeler” görülecektir ki, başkanlık sistemi önerisi de bu yönde yapılan yeni bir girişimdir.

Krizlerin yaratılması ya da krizlerle beslenen politikaya, buna bağlı olarak yapılan
hukuk oynamalarına bakmak yeterli değildir. Sürekli duruma getirilen kriz basamaklarından kimin çıktığına da bakmak ve gerçeği görmek gerekir.
AKP için tek “çıkıcı” vardır, her şey ona bağlanmıştır. “Özal”sız ANAP’ın başına gelenlerin “Erdoğan”sız AKP’nin başına gelmemesi üzerine kurulu bu elbirliği, basamakların sonundaki bilinmezliği ve korkuyu da göstermektedir.

Krizli politika, AKP liderinin çevresinde tırmandırılıp dururken, aşağıda kalanın
canı çıkmış; onlara ne? Sermaye “memnun” gözüküyor. AKP’den kurtulmanın,
bu memnuniyetin “çelişkiye” dönmesine bağlanması ise boş hayal… Krizi çıkaran da, önerisini sunan da, dönüşümü istediği gibi gerçekleştiren de aynı beyin. Politikalarını iktidar partisinin gündemine bağlı olarak yürütenler de aynı gerekçelerle “Meclis’te muhalefet” olmaya devam ediyorlar. Çünkü onlar, aleyhte tezahürat yapan az sayıda seyirci gibi; maçı hep “başkan baba” kazanıyor. Sömürü politikasının temeli ile uğraşmadan, onların kural ve kurumlarıyla barışık yaşayarak “ihtiyatlı” tavırlar içine girmek toplumsal sorunları çözmüyor, sömürü sürüp gidiyor.

  • Ekonomi politik değişmeden, hükümetlerin ya da yönetim sistemlerinin değişmesi, emekçilerin ve halkın çıkarlarının özünde bir anlam ifade etmiyor.

Toplum, ne AKP’den, ne AKP Hükümetinden ne de Erdoğan’dan ibarettir.

Onların oynak “oyalama politikaları”nın sahneyi ne kadar dolduracağının bilinmemesi, suskun ve seyirci kalmayı gerektirmiyor.

Aslında sorun “küçük kriz” oyukları değil. Toplumun içine atıldığı “büyük ve karanlık” batak

Hedefini bilen “toplumsal muhalefet”in bataktan çıkmaması için engel yok.
Yeter ki düşünceler, sınıf bilinciyle, parçalar halinde de olsa direnişe ve
somut eylemlere dönüşebilsin.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/kriz-yaratarak-beslenen-akp-ve-erdogan-62140, 8.11.12

==================================

Dostlar,

Anayasa Mahkemesi eski raportörü Sn. Ali Rıza Aydın dostumuz; çok öğretici,
nitelikli irdelemesini bize de e-ileti olarak yolladı sağolsun.

Hem yol gösterici yazısı hem de paylaşımı için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
10.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Onur Öymen : 10 Kasım’ın Düşündürdükleri..


10 Kasım’ın Düşündürdükleri..

Onur Öymen

 

Bir 10 Kasım’da daha
Büyük Atatürk’ü giderek artan saygıyla, gururla, özlemle anıyoruz.

20. yüzyıla dünyaya damgasını vuran liderlerin başında gelen, düşünceleri ve eserleri hala milyonlarca insanı peşinden sürükleyen Atatürk, milli iradeye dayanan çağdaş, laik ve demokratik Türkiye’nin simgesi olmaya devam ediyor.

Yurt içinde O’nun laiklik ve özgürlük düşüncelerinden, yurt dışında da O’nun tam bağımsızlık ilkesinden rahatsız olanlar var.

Ama onların Atatürk’ü yıpratma, etkisiz kılma çabalarının başarı şansı yoktur.

Cumhuriyet fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyen,

Fransa’dan 11 yıl önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan bir lideri demokrasi karşıtı gibi göstermeye çalışanları ciddiye almak mümkün değildir.

Eski Fransız Başbakanlarından Edouard Herriot‘nun şu sözleri,
Atatürk’ün demokrat kişiliğinin dünyada da nasıl anlaşılıp takdir edildiğini gösteriyor:

Eski Fransız Başbakanlarından Edouard Herriot : 

  • “Atatürk bir demokrasi şampiyonudur. Halkı için ve halkıyla beraber çalışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Hilafetin ve Saltanatın kalıntıları üzerinde demokratik ve laik bir Cumhuriyet, bir düzen ve kalkınma rejimi yerleştirmiştir.”
  • 1. Dünya Savaşındaki ve Kurtuluş Savaşındaki hasımlarından İngiltere Başbakanı Llyod George O’nu bir dahi olarak nitelendirmiştir.
  • Yunan Başbakanı Venizelos, O’nu Nobel Barış ödülüne aday göstermiştir.

Latin Ameika’dan Çin’e dek dünyanın en büyük liderlerinden biri olarak tanınan
Büyük Atatürk’ün ülkemizde bazılarınca haksız ve ölçüsüz biçimde eleştirilmesi hazin bir durumdur.

Ama Türk milletinin O’na büyük bir coşkuyla sahip çıkması ve O’nun gösterdiği yolu vazgeçilmez bir yaşam biçimi olarak benimsemesi, Atatürk’ün gerçek değerinin
Türk Milletinin ezici çoğunluğu tarafından anlaşıldığını gösteriyor.

Ne mutlu Atatürkçülere ve onun eserlerine sahip çıkanlara!

Sevgiler, saygılar. 9.11.12
Onur Öymen
==============================

Teşekkürler Sayın Onur Öymen.. 

Ne denli özlü ve içten, sıcacık ve de “kanıta dayalı”; duygusallığının yanı sıra..
Sevgi ve saygı ile.
10.11.12, AnkaraDr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

BİRİ ANADOLU, BİRİ ATATÜRK

BİRİ ANADOLU, BİRİ ATATÜRK

Biri bülbül oldu, birisi güldür:
Biri Anadolu, biri Atatürk…
Biri sevgilidir, biri güzeldir,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri kucaklayan, birisi saran,

Biri aranılan, birisi soran.
Biri kurtarılan, biri kurtaran,
Biri Anadolu, biri Atatürk…
Biri arı oldu, birisi kovan,
Biri büyük asker, büyük kumandan,
Biri yaralının derdine derman,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri örnek oldu bütün cihana,
Biri Türk milleti adına, ana.
Biri can adadı nazlı vatana,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri bize kurdu cumhuriyeti,
Biri ecdadımın yurdu, cenneti.
Biri bize verdi bu hürriyeti,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Biri insanlığa örnekler katar,
Biri bu Şeref’in kalbinde atar,
Biri birisinin bağrında yatar,
Biri Anadolu, biri Atatürk…

Şeref TAŞLIOVA

 

İŞTE CUMHURİYET!!


Suay Karaman

İŞTE CUMHURİYET!

Siyasi iktidarın ulusal bayramları yasaklama girişimi toplumda büyük tepkilere yol açmıştı.
Bu tepkiye ve direnişe öncülük eden Türkiye Gençlik Birliği’nin,
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı Ankara’da kutlamak için başlattığı girişime, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ile sendikalar da destek verince, Ankara’da çok güzel ve anlamlı bir büyük kutlama gerçekleştirildi.

Emperyalist devletlerin işgal projelerinin eş başkanı olmakla övünenlerin iktidarında, Türk milleti 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim gibi ulusal bayramlarımızı kutlayamaz hale getirilmek istendi. Atatürk anıtlarına çelenk koymak bile yasaklandı!. Laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla kanıtlanmış bir siyasi iktidar, bağımsızlık günümüz olan 29 Ekim’in kutlanmasına da karşı çıktı.

Ankara Valisi, siyasi iktidardan aldığı direktifler doğrultusunda, Cumhuriyet kutlamasının yapılmaması için açıklamalar yaptı. Ardından bazı bakanlar da benzer açıklamalarda bulundular. Yapılacak kutlamalarda provokasyon olacağı konusunda istihbarat aldıklarını ve kutlamanın mutlaka engelleneceği konusunu ısrarla tekrarladılar. Amaç halkın sokaklara dökülerek, Atatürk’ün kurduğu laik ve demokratik Cumhuriyet’e sahip çıkmasını engellemekti.

Kutlamalara katılmak için Ankara’ya gelmek isteyenlerin otobüslerine, uydurma gerekçelerle polis izin vermedi. AKP’nin “ileri demokrasi”sinde, insanların seyahat özgürlüğü fiili olarak kısıtlamıştı. Ancak her türlü baskı, engelleme ve korkuya karşın, yüz binler Ankara’ya Ulus Meydanı’na akın ederek, Cumhuriyet Bayramını kutladılar.

Kutlamalar sırasında provokasyon da yapıldı. Ama provokasyon marjinal gruplar tarafından değil, kamu görevlisi olan polisler tarafından yapıldı. Yol kesen, barikatlar kuran, Türk bayrağı taşıyanları tekmeleyen, çocuklara biber gazı,
yaşlı insanlara su sıkan ve önüne geleni coplayan polis tarafından yapıldı. Polis bütün bunları emrinde olduğu siyasi iradenin buyruğuyla yaptı. İnanmadıkları laik ve demokratik cumhuriyetimizi yıkmak için çaba gösterenlerin, yaşanan utanç verici sahnelerin sorumluları olduğu kesindir. Ama bütün bunlara karşın sonuç alamadılar ve yüz binler büyük bir inanmışlıkla, büyük bir kararlılıkla barikatları aşıp Cumhuriyetimizin kurucusuna Atatürk’e, Anıtkabir’e aktı.

Türkiye Gençlik Birliği, büyük bir düzen içinde, coşkulu yığınlarla Cumhuriyet Bayramımızın kutlanmasına öncülük ederken, Cumhuriyet Halk Partisi de tüm kadroları ile siyasi iktidarın yarattığı 29 Ekim krizine karşı doğru tavrı alarak, Cumhuriyetimizin
89. yılını kutlamak için Atatürk’e koşan halkına sahip çıkmış ve onun yanında
yer almıştır. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Bayramını kutlamak yerine, siyasi iktidarın sıkıştığı anlarında koltuk değneği olmaya devam ederek, kendisine
oy veren gerçek milliyetçileri bile utandırmıştır.

Şimdi bu coşkulu Cumhuriyet kutlamasına katılanlar için AKP’nin “ileri demokrasisi” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla soruşturma başlattı. Ama bu yapılanların hiçbiri halkın coşkun akan selini durduramayacaktır. Bu eylemde görüldü ki;
AKP kaybetti, halk kazandı; işte cumhuriyet budur. Atatürk ve Türklük düşmanı, laiklik karşıtı, saltanat yanlısı, yalancı, talancı, adaletsiz, hukuk tanımaz, demokratik ve laik cumhuriyeti yıkmak isteyen iktidara karşı, örgütlü olarak direnme hakkını kullanan halk, yapılanlara  başkaldırarak, artık isyan noktasına doğru gelmektedir.
Bu eylem sonucunda siyasi iktidarı büyük bir korku sarmış ve çöküntü başlamıştır. Yakın bir zamanda da yıkılacağı anlaşılmaktadır.

İşte bu korku yüzünden başbakan son günlerde herkese karşı düşmanca tavırlar sergilemekte, yanlış söylemlerde bulunmaktadır. Ancak Almanya gezisi sırasında Bild
ve Junge Welt gazetelerinin “Savaş Kışkırtıcısı Defol!” başlığı için henüz bir söylemde bulunmaması da düşündürücüdür. Bir sözüyle insanları hapise attıranlara, bir sözüyle ulusal kutlamaları yasaklatanlara “defol” diyenler, “ileri demokrasiyi” bilmeyenler olarak tarihte yerlerini alacaklardır.

Şurası unutulmamalıdır ki, her kim ne yaparsa yapsın, nasıl engellemede bulunursa bulunsun, Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık savaşının ruhu sinmiş Anadolu topraklarında, Cumhuriyet 89 yıldan beri kutlanmaktadır ve sonsuza kadar da kutlanacaktır.

(İlk Kurşun Gazetesi, 5 Kasım 2012)

Atatürk ve Sincanlı yaşlı köylü kadının vuslatı..

Dostlar..

Yüce Atatürk‘ün ilk kadın pilot olarak yetiştirdiği Sabiha Gökçen bir anısını aktarıyor..

İçleri ürperten ve gözyaşlarınızı tutamadığınız, tutamayacağınız bir içli “insan öyküsü”.

“Diğerkamlık”, “hemhal olma” ya da Batı dillerinde “empati” denen olguyu yaşıyorsunuz.
İlgili derslerde tam da eğitim gereci..

Bir Anadolu bilgesi yaşlı kadın ve bir ulusun kurtuluş destanını yazan kahramanın vuslatı.

İnsanın insana yokluklarında (gıyaplarında) cinsiyetsiz-riyasız-beklentisiz aşkı..

Lütfen tıklar ve bilgisayarınızın sesini açar mısınız?

Sincanli_kadinla_Ata_S.Gokcen_anisi

 

Sevgi ve saygı ile.
10.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net