Günlük arşivler: 7 Kasım 2012

“Sessiz Çığlık” Eyleminde aşağıda yazılan mektup halka dağıtıldı..


“Sessiz Çığlık” Eyleminde aşağıda yazılan mektup halka dağıtıldı.. 

HALKIMIZA MEKTUPLAR (5.11.12)

Balyoz davasının en genç ve en düşük rütbeli tutuklusu olan Astsubay Cafer UYAR’ın bayram nedeniyle  gönderdiği  mektubun özeti  aşağıdadır.

“Bugün bayramın son günü… Meslektaşlarım başta olmak üzere cezaevlerindeki tüm aydınların ve yurtseverlerin bayramını kutluyorum.
“Ben bu davanın en genç ve küçük rütbeli mağduruyum.
Koca koca ordu ve kuvvet komutanlarıyla yani generallerle, amirallerle birlikte ben de yargılandım ve 16 yıla mahkum edildim.
Ben bir deprem mağduruyum. 1999’da göçük altında kaldım. Kendimi hiç
bu kadar aciz ve çaresiz hissetmedim. Üstüme yıkılan bina bile canımı
bu kadar acıtmadı.
Türkiye  Cumhuriyeti  Hükümeti’ni cebren ıskat etmeye teşebbüsten hüküm giydim.
İyi de ben 23 yaşındayım. Mesleğimin en başındayım.
En küçük rütbeli ordu personeliyim.
Peki; deliller, tanıklar nerede? Nerede imzam var, telefonda bir tane bile olsun ses kaydım var mı?
Ben hukuka aykırı bir şekilde suçsuzluğumu kanıtlamak zorunda bırakıldım. Ortaya 1500 delil koyduk, dikkate bile alınmadı.
Türk halkına soruyorum:

Doksan altı bin astsubayın görev yaptığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nde;
biz farklı bölgelerde görev yapan ve daha önce hiç karşılaşmayan,
tanışmayan 7 deniz astsubayı mı hükümeti ıskat etmeye teşebbüs etmişiz?
Bize bunu anlatabilecek akıl ve irfan sahibi bir büyüğümüz var mı?

Ben iki kız çocuğu babası olarak, çocuklarımın ve ailemin bu yaşadıklarını
hak etmediklerine inanıyorum.

Cafer UYAR
Maltepe Askeri Cezaevi, A Koğuşu Maltepe-İSTANBUL

15 sağlık meslek örgütü KHB’ye karşı ortak bildiri yayımladı


15 sağlık meslek örgütü KHB’ye karşı ortak deklarasyon yayımladı

06 KASIM 2012, http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/khb-3414.html

alt

Sağlık alanında görev yapan 15 emek-meslek örgütü ve sendika, 2 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 663 Sayılı KHK’nin içinde yürürlüğe girdikten sonra, bir yıllık geçiş süreci 2 Kasım 2012 tarihinde sona eren ve resmen uygulamaya geçen “Kamu Hastane Birlikleri”ne karşı ortak bir deklarasyon yayımladı. Ortak deklarasyon, bugün (06.11.2012) TTB’de düzenlenen bir basın toplantısı ile kamuoyuna duyuruldu.

Basın toplantısına TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, SES Başkanı Dr. Çetin Erdolu, Türk Hemşireler Derneği Başkanı Prof. Dr. Saadet Ülker, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Başkanı Murat Altuğgil, Sağlık Hizmetleri Sınıfı Çalışanları Derneği Başkanı Hüseyin Ayhan, Ankara Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Özden Şener ve
SES Ankara Şube Başkanı İbrahim Kara katıldılar. Basın açıklamasını SES Başkanı Dr. Çetin Erdolu okudu.

TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan, toplantıda yaptığı konuşmada;

“Kamu Hastane Birlikleri”nin devlet hastanesi sisteminin tasfiyesi anlamına geldiğini söyledi. İlgili yönetmeliklerde “devlet hastanesi” kavramının yerine “sağlık tesisi” ifadesinin geçtiğine dikkat çeken İlhan, sağlık alanının artık kamu tarafından finanse edilen bir sistem olmayacağını kaydetti. İlhan, bunun vatandaşlar için daha çok cepten ödeme ve daha sınırlı sağlık hizmeti,
sağlık çalışanları için ise daha çok güvencesizlik anlamına geldiğini söyledi.

Dr. Bayazıt İlhan, Sağlık Bakanlığı ile bazı üniversiteler arasında imzalanan
“ortak kullanım” protokolü nedeniyle sadece devlet hastanelerinin değil, pek çok ilde üniversite hastanelerinin de bu uygulama kapsamı içine gireceğinin de altını çizdi. Sağlık alanındaki emek ve meslek örgütlerinin KHB’ye karşı ortak mücadele başlattıklarını belirten İlhan, programın ayrıntılı eylem ve etkinliklerinin de
önümüzdeki günlerde duyurulacağını bildirdi.

Ankara’da yapılan basın toplantısı ile eş zamanlı olarak illerde de tabip odaları ve sağlık örgütlerinin öncülüğünde basın açıklamaları gerçekleştirildi.

06.11.2012

Basın Açıklaması

CEO’larınıza “Hoşgeldiniz” Demiyoruz

İŞİMİZE, İŞ GÜVENCEMİZE, HASTANELERİMİZE SAHİP ÇIKIYORUZ

BÜTÜN HALKIMIZI DEVLET HASTANELERİNİN TİCARETHANEYE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNE KARŞI MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ

02 Kasım 2011 günkü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sağlık Bakanlığı Teşkilat Yapısını Düzenleyen 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK)” ile Sağlık Bakanlığı icracı olmaktan çıkarılıp, düzenleyici ve denetleyici bakanlık haline getirilirken; Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yasal alt yapısı da tamamlanmıştır. Şimdi sıra uygulamanın düzenlemesinin yapılmasına, istihdam edilecek kadroların atanmasına ve uygulamanın başlatılmasına gelmiştir ve hızla da gereken yerine getirilmektedir.

Hükümet, Sağlık Bakanlığı’nın yapısını tamamen değiştiren, devlet hastanelerini ticarethane haline getiren, ticarileştiren Kamu Hastane Birlikleri düzenlemesini de içeren bu KHK’yı, TBMM açık olmasına, KHK çıkarma yetkisinin nerede, nasıl ve
ne zaman kullanılabileceği Anayasa’da açıkça belirtilmiş olmasına rağmen,
yasama organını devre dışı bırakarak, bir gece yarısı operasyonu ile ve yangından
mal kaçırırcasına çıkarmıştır.

Şimdi de, 663 Sayılı KHK ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açılmış ve sürmekte iken, Hastane Birlikleri’nin illerdeki CEO’su anlamına gelen “Genel Sekreter” ve 10.300 sözleşmeli yönetici kadroların atamalarını yapıp uygulamayı başlatarak yargıyı devre dışı bırakmaya çalışmaktadır.

Yakın zamanda Danıştay, Başbakan’ın sıkça övündüğü “Sağlık Kampüsleri” anlamına gelen Kamu Özel Ortaklığı ihalelerinden üçünün (Ankara Etlik ve Bilkent, Elazığ)  yürütmesini, “kamu yararına olmadığı” gerekçesiyle iptal etmiştir.
Ancak demokrasi’nin “ileri”sini ağzından düşürmeyen Hükümet, bu yargı kararına rağmen Etlik Kampüsü için Etlik İhtisas Eğitim Araştırma Hastanesi’ni boşaltmış, çalışanlarını Ankara’nın çeşitli hastanelerine adeta çil yavrusu gibi dağıtmıştır.

Yasama organını hiçe sayan, yargıyı devre dışına iten bu uygulamalar bir yana,
Kamu Hastane Birlikleri uygulamasının başlatılması amacıyla atanan nitelikleri
başlı başına tartışılır CEO
’lar (Birlik Genel Sekreterleri) ve sözleşmeli yöneticiler incelendiğinde birçoğunun iktidar partisi ile adaylık, yöneticilik gibi siyasi bağlarının, neredeyse tümünün belli bir sendikanın üye ve/veya yöneticileri olduğu görülmektedir.

Kamu yararına olmadığı, sağlık hizmeti için prim, her kademede katkı-katılım payı ve ilave ücret ödeme zorunluluğu getirdiği için sağlığı hak olmaktan çıkardığı, kamu sağlık kuruluşlarını ticarileştirdiği gün gibi açık olan Kamu Hastane Birlikleri uygulaması yalnız özelleştirme değil aynı zamanda partizanca kadrolaşma anlamına da gelmektedir.

Kamu Hastane Birlikleri uygulaması, hastanelerin tamamen “işletme” olarak yönetileceği, çalışanların ise güvencelerine bakılmaksızın, çalıştıkları birliğin verimliliği-kârlılığı üzerinden birliğe bağlı hastaneler arasında dolaşması, gerektiğinde birliğin dışına çıkarılması, sürgünü anlamına gelmektedir.

Kamu Hastane Birlikleri, A B C D E diye sınıflandırılmış hastanelerin,
tıpkı özel hastanelerde olduğu gibi, katkı, katılım payı ve ek ücretlerinin farkı nedeniyle, herkesin parasına uygun olan hastaneye başvurması demektir.

Kamu Hastane Birlikleri, birlik içindeki hastanelerin, hatta içindeki birimlerin performansı üzerinden işletme hakkının devredilmesi, kiralanması ya da pervasızca taşeronlaştırılması demektir. Sözleşmeli yöneticinin “CEO”nun buna yetkili olması demektir.

Artık;

·         Hastaneler işletme,
·         Hastalar müşteri,
·         Çalışanlar sözleşmeli dönemi başlamıştır.

Anayasa Mahkemesi’ne, bu şekilde yargıyı saf dışı bırakan tarzda uygulamaya karşı, kamu yararına olmayan, herkesin parası kadar sağlık hizmeti anlamına gelen bu uygulamaya “DUR” demesi için çağrıda bulunuyoruz.

Bir çağrımız da Meclis’teki vekillere. Yasama organı olarak sizleri devre dışı bırakan, yargı süreci devam etmesine rağmen uygulamanın bu şekilde başlatılmasına karşı bizlerle birlikte olmak ve halkın sağlık hakkını savunmak için yaptığımız bir çağrı bu.

Bizler, sağlık alanındaki emek ve meslek örgütleri olarak;

Devlet hastanelerini ticarethaneye dönüştüren bu düzenleme iptal edilene dek Türkiye’nin bütün illerinin, ilçelerinin tüm hastanelerinde, sokaklarında, meydanlarında mücadele etmeye kararlıyız.

Bu mücadelede toplumun her kesimini bizlerle birlikte olmaya çağırıyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ (TTB)
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ SENDİKASI (SES)
DEVRİMCİ SAĞLIK İŞ SENDİKASI (DEV-SAĞLIK İŞ)
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ (TDB)
EBELER DERNEĞİ
SAĞLIK HİZMETLERİ SINIFI ÇALIŞANLARI DERNEĞİ
SAĞLIK MEMURLARI DERNEĞİ (SMD)
SAĞLIK TEKNİSYEN VE TEKNİKERLERİ DERNEĞİ
SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET ÇALIŞANLARININ SÖZÜ SENDİKASI (SÖZ SEN)
SOSYAL HİZMET UZMANLARI DERNEĞİ (SHUDER)
TÜM RADYOLOJİ TEKNİSYENLERİ VE TEKNİKERLERİ DERNEĞİ (TÜMRAD-DER)
TÜRK HEMŞİRELER DERNEĞİ (THD)
TÜRK PSİKOLOGLAR DERNEĞİ (TPD)
TÜRK MEDİKAL RADYOTEKNOLOJİ DERNEĞİ (TMRT-DER)
TÜRKİYE DİYETİSYENLER DERNEĞİ (TDD)

‘TSK mensupları iftiralar ile yüz yüze bırakıldı’


Dostlar,

Bu denlisine artık “pes” demekten başka çare kalmıyor..
İstenen de zaten “öğrenilmiş çaresizlik sendromu“na kapılarak toplumu
pes ettirmek ve teslim almak..

Ama başaramayacaklar..
Büyün oyunları bozulacak ve tezgahları geri tepecek; tepiyor da..
Gerçekte öyle çaresizler ki; emperyalizmin bölücü taşeron örgütünün 2 numaralı yöneticisini, bu suçtan kesin hüküm giymiş birini, taraflar (PKK ve TSK) arasında açık husumet varlığına karşın mahkeme tanık olarak dinleyebiliyor!??

Bu davranış, PKK’nın 2 numaralı yöneticisi olmaktan kesin hükümlü Şemdn Sakık‘ın tanıklığı psikolojik bir savaş girişimidir ve sanıkları, yakınlarını ve tüm toplumu tahrik etmeye, suç işlemeye, itaatsizliğe giderek isyana teşvik etmekten faksızdır.

Süreç, son olarak kullandığı yöntemle, “sürdürülemez” bir aşamaya geldiğini göstermektedir.

Haydi hayırlısı diyelim; itidal tavsiye etmenin işe yarayacağını düşünüyor musunuz??

Sevgi ve saygı ile.
7.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

‘TSK mensupları iftiralar ile yüz yüze bırakıldı’!

Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli generaller ortak yazılı bir açıklama yaparak eski PKK yöneticisi Şemdin Sakık’ın tanık olarak dinlenmesine
tepki
gösterdi.

Eski Genelkurmay Bakanı emekli orgeneral İlker Başbuğ, eski 1. Ordu Komutanları Emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve Hasan Iğsız ve emekli tuğamiral Alaettin Sevim, açıklamalarını “Yüce Türk milletine duyurubaşlığıyla kaleme aldılar.

Generallerin açıklamasında;

  • “Kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davanın 6 ve 7 Kasım 2012 tarihli duruşmalarında önce ‘Gizli tanık’ ardından kendi isteği ile
    bir anda ‘açık tanık’ sıfatıyla dinlenen PKK terör örgütünün ‘2 Numaralı yöneticisi’ olmaktan hükümlü Şemdin Sakık, 1984 yılından günümüze kadar binlerce şehit veren ve onbinlerce gazisi bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hasmıdır.” 
    ifadeleri yer aldı.

Açıklamada; 

  • “CMK’nin 58/1. maddesi uyarınca sanık ile arasında açıkça husumet bulunan bir kişinin objektif tanık olarak dinlenilmesi hukuken mümkün olmamasına rağmen, adı geçen teröristin mahkemece tanık sıfatıyla dinlenerek ülkemizde cereyan eden faili meçhul tüm cinayetlerin, terörün ve yasadışı faaliyetlerin tek sorumlusu olarak TSK’nin gösterilmesine ve bir nevi örgüt propagandası yapılmasına imkan tanınması, Silivri’deki
    özel yargılama sistemine uygun yeni bir hukuk katlimıdır.” 
    denildi.

Silivri’de mahsus

Açıklama şöyle devam etti:

  • “Silivri’ye mahsus bu insan onurunu zedeleyen yasa dışı uygulama ile ömürlerini canları pahasına ülkenin bütünlüğüne ve milletin bölünmez birliğine adamış olan TSK’nin şerefli mensuplarının aralarında açıkça düşmanlık bulunan teröristlerin iğrenç iftiraları ile yüz yüze bırakılması,
    bu davanın en temel amaçlaından birinin Türk ordusunu sindirmek, güçsüzleştirmek ve itibarsızlaştırmak olduğunu tüm açıklığı ile
    bir kez daha gözler önüne sermiştir.”

Komutanlar açıklamalarını, 

  • “Bu acı gerçeği, bağrında çıktığımız yüce milletimize bir vatan görevi olarak saygılarımızla duyururuz.” ifadeleriyle tamamladılar.
    (Cumhuriyet haber portalı, 7.11.12)

Birds sing songs.. Kuşlar şarkılar söylüyor…

Dostlar,

Yaşamın ve ülkenin yoğun temposu hepimizi çok yoruyor ve geriyor…

  • Birds sing songs.. Kuşlar şarkılar söylüyor…

İnanılmaz güzellikte bir sunu.. Arkanıza yaslanıp sesli izlemenizi öneriyoruz..

Barbra Streisand‘ın büyülü sesi ile..

Lütfen tıklar mısınız..

Birds_sings_songs

Sevgi ve saygı ile.
7.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Hüsamettin Cindoruk : Başbakan’ın Cumhuriyet’le sorunu var!

 

 

Dostlar,Leyla Tavşanoğlu, Sn. Hüsamettin Cindoruk ile çok önemli bir söyleşi yaptı.
Söyleşi 4.11.12 günü Cumhuriyet‘te tam sayfa yayımlandı.
Sayfa düzeni ve bütünlüğünü bozmamak adına, metin de uzun olduğundan,
pdf olarak sizinle paylaşmak istiyoruz.

Bu söyleşi okunmalı, okutulmalı ve arşivlenmeli.

Deneyimli gazeteci Sn. Leyla Tavşanoğlu’na ve Sn. Cindoruk’a çook teşekkür borçluyuz.

Söyleşiden çarpıcı bir ileti :

“Başbakan’ın Cumhuriyet’le sorunu var!”

  • “Biz kimsenin özel hayatına karışmıyoruz. Ama bizim hayatımızın devlet hayatında yaşama geçmesini istiyoruz.”diyor. Başkanlık sistemini talep etmesinin nedeni de bu.

Bu tarihsel söyleşiyi okumakiçin lütfen tıklar mısınız??

Basbakan’in_Cumhuriyet_ile_sorunu_var_L.Tavsanoglu_soylesi

Sevgi ve saygı ile.
06.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Bekir Coşkun : BARİKAT…

 

Cumhuriyet 04.11.2012

ONUNCU KÖY
Bekir Coşkun


BARİKAT

Hâlâ soruşturuyorlar…
Barikatı kim yıktı?..
*

Polisin kamerasındaki görüntülere bakıyorlar, medyadaki resimleri büyütüyorlar, sesleri inceliyorlar, ifadeler alınıyor, görgü tanıkları dinleniyor, gözaltına alınanlar sorgulanıyor…
Olay yerinde tatbikat bile yaptılar…
Bakıyorlar, barikat nasıl yıkılıyor:
“Hüseyin, şimdi sen gel benim barikatımı hani kine ittiriver…”
*

Bulamadılar…
*
Başbakan’a sordulardı:
“Barikatı siz mi yıktırdınız?..”
Düşündü…
“Emri ben vermedim” dedi…
Cumhurbaşkanı’ndan şüphelendi…
*

Oradan Cumhurbaşkanı’na gittiler:
“Barikatı siz mi kaldırttınız?..”
Düşündü…
“Biz bir bakıma memleketin huzuru için, sadece tansiyonu yükseltmeyin bakımından talimatımız olmuştur” dedi…
*

İçişleri Bakanı’na gittiler…
“Siz mi kaldırttınız?..”
“Neyi?..”
“Barikatı…”
O helikopter kaldırmıştı…
İçine girip oturduğu için, haliyle helikopter kalkınca kendisi de kalkmıştı havaya…
Barikatın üzerinde dönüp dururken, havadan son gördüğünde barikat oradaydı…
Helikopter bir tur attı, baktı:
Barikat yok…
*

Vali ile Emniyet Müdürü keza…
Vali “Barikatı kim kaldırdı?” diye Emniyet Müdürü’ne koştuğu için… Emniyet Müdürü de “Barikatı kim kaldırdı?” diye Vali’ye koştuğu için…
Birbirlerini bulamadılar…
*

Peki barikatı kim kaldırdı?..
*

İşte şimdi yürüttükleri soruşturma ile bunu arıyorlar…
İfadeler…
Görüntüler, resimler, filmler…
*

Başbakan istemeden ve emir vermeden bir barikatın kalkacağına akılları bir türlü ermiyor…
Hadi o olmadı…
Cumhurbaşkanı istemeden barikatın yıkılabileceğini düşünemiyorlar…
Çünkü: O meydandaki insanları, çoğu gibi emir kulu sandılar…
Ve çoğu gibi; pısırık, sinmiş, ürkmüş, tüymüş, satılmış, yalaka, ikiyüzlü, ödlek…
*

Akılları ermiyor bir türlü:
Cumhuriyet çocuklarının barikatları yıkmaya başladığına…

Güzelliğin on par’etmez; bu bendeki aşk olmasa

GÜZELLİĞİN ON PAR’ETMEZ;
BU BENDEKİ AŞK OLMASA

Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulamam
Gönlümdeki köşk olmasa

Tabirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yareme
İsmin yayılmaz aleme
Aşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Aşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana aşık olmasa

İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal : “Türkiye’de ‘yargı felç”

 

 

İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal : “Türkiye’de ‘yargı felç”

  • Hukuk güvenliği yok !
  • YARGI ALANINDA YAŞANANLAR BİZİ DEHŞETE DÜŞÜRÜYOR

İstanbul Barosu ve Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) tarafından düzenlenen “Evrensel Hukuk Kuralları ve Hukuk Felsefesi Perspektifinden Türkiye Uygulamaları Konferansı”nda Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklara dikkat çekilerek adil yargılanmanın uygulanması gerektiği vurgulandı.

İstanbul Barosu Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal,

Türkiye’deki hukuksuzluklara teslim olmayacaklarını” vurguladı.

Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı Vito Monetti de;

Kimse anayasanın üzerinde değildir. Siyasi atmosfer bağımsızlık duygusunu etkileyebilir.” dedi.

PEN ve Uluslararası Yayıncılar Birliği adına konuşan William Nygaard ise Türkiye’de gerçek bir demokrasi yerine ancak “melez bir demokrasinin” olabileceğini söyledi.

Taksim’deki Orhan Adli Apaydın Konferans Salonu’nda düzenlenen konferansında, İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal;

  • Türkiye’de yargı felç olmuştur!” cümlesini kullanarak tutuklamaların 
    “tutsaklık”, gözaltıların ise “gözdağı”na dönüştüğünü vurguladı. Hukuksuzluklara teslim olmayacaklarına dikkat çeken Kocasakal,
    Geldiğimiz noktada kimsenin hukuk güvenliği yok.
    Bugünlerin dayandığı temel 2010 Eylül’ünde yapılan sözde referandumdur.
    O güne kadar kuşatılmış olan yargı, referandumla teslim alınmıştır.
    O referandumu desteklediği için Avrupa da gelinen bu noktadan sorumludur.” dedi.

Ölmeden mezara koyuyor

GÖP Dönem Başkanı Ahmet Abakay ise 80’e yakın gazetecinin mesleki faaliyetlerinden dolayı tutuklu olduğunu anımsattı.

Türkiye’de basın, düşünce ve ifade özgürlüğü ağır baskı altındadır..
diyen Abakay, tutuklu gazetecilerin derhal serbest bırakılması gerektiğini söyledi. Abakay, “İktidar henüz öldürmüyor. Cezaevlerinde, taş hücrelerde, zulümhanelerde, ölmeden mezara koyuyor. Her koşulda iktidar yandaşlığı yapan gazeteci ve yazarları, haksız ve hukuksuz şekilde cezaevlerinde tutulan meslektaşlarını, mesleklerini savunmaya davet ediyoruz.” dedi.

Adil yargılanma ilkesi” başlıklı oturumda konuşan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Aysel Çelikel ise binlerce tutuklunun bulunduğu, yargının siyasallaştığı bir ülkede
“adil yargılamadan” söz edilemeyeceğini vurguladı.

Prof. Timur Demirbaş da özel yetkili mahkemelerde yaşanan hak ihlallerine
dikkat çekti. Ergenekon davasından tutuklu gazeteci Tuncay Özkan’ın avukatı
Ahmet Çörtoğlu ise davadaki hukuksuzluklara değinerek duruşmalara uzun süreli katılmama cezası aldıklarını da belirtti.

Suçları AKP’ye muhalefet’

Gazetemiz yazarı Orhan Bursalı ise “Balbay, yıllardır cezaevinde. Bırakın bu kadar uzun süre cezaevinde kalmasını, tutuklanmasını dahi gerektirecek tek delil yok.
O’nun gibi birçok insan da AKP’ye muhalefet ettikleri için cezaevinde.” diye konuştu.
(http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&SubCatID=1&ID=7450, 6.11.12)

 

Emre Kongar : Sorular… Sorular…

 

Cumhuriyet 04.11.2012

AYDINLANMA
Emre Kongar

Sorular… Sorular…

Silivri konusunda gündeme gelmek için illa gazeteci mi olmak gereklidir?..

Silivri konusundaki haberlerde de asker-sivil ayrımı var mıdır?..

Cumhuriyet’ten başka içeriden yazılan mektuplara yer veren kaç yayın organı var?..

“Ahmet ve Nedim’in arkadaşları” ne oldu?..

CHP, BDP ve MHP için, Silivri olayı, sadece tutuklu milletvekilleri ile mi sınırlıdır?..

Silivri konusunda, hem muhbir, hem savcı, hem de yargıç görevini yüklenen medyamız ve onun seçkin mensupları yargısız infazlara her fırsatta devam ederken, geri kalan medya ve onun seçkin mensupları ne yapıyor; üç maymunları mı oynuyor?..

Mahkeme Başkanı, TÜBİTAK raporu için kesin yanıt isteyen bir soru sormuştu, TÜBİTAK’ın yanıtı ne oldu?..

Balyoz davası kararının temyiz aşamasında neler yaşanıyor, temyiz dilekçeleri verildi mi?..

Odatv davası da, kamuoyunda Ergenekon adıyla anılan davayla birleştirilmek isteniyor, neden; Soner Yalçın’ın Le Monde’da yayımlanan mektubu ne anlam taşıyor? Özal’ın zehirlenmiş olması dedikodularını da aynı davaya bağlamak isteyen bir politikacının söylemi ne anlam taşıyor?..

Kaldırılmış olan özel yetkili mahkemelerin davalara devam etmesi,
hangi hukuk sistemine göre açıklanabilir?..

Kaldırılmış olan bu mahkemelerin savcı ve yargıçları için, bu savcı ve yargıçların atanmalarından sorumlu olan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’un “ÖYM savcı ve hâkimlerinin ruh halini, basketbol ya da voleybol maçında başlamadan önce saha ortasında kafa kafaya vererek galibiyet kararlılığı sergileyen sporcuların ruh haline benzetiyorum ben. Bu psikolojinin de etkisiyle kendilerine eleştiri getiren herkesi, mesela beni, gerçekleri görmemekle suçluyorlar.” biçimindeki sözleri hiçbir hukukçuyu etkilememiş midir?..

Yaşanan olaylarla ilgili neden sadece İstanbul ve Ankara barolarının ve daha
birkaç baronun sesi çıkmaktadır; onlar mı hatalıdır, suskun kalanlar mı?..

Akademisyenler nerededir, “büyük hocalar” bu konularda ne düşünüyorlar?..

Kamuoyu, Kürt kökenli tutukluların açlık grevlerine (haklı olarak) kilitlenmiş durumda; peki Silivri’de yaşamsal tehlike arz eden hastalıklarla boğuşanların,
örneğin, Mehmet Haberal’ın, Fatih Hilmioğlu’nun ve diğerlerinin durumu ne;
onlar Kürt kökenli olmadıkları için mi gündemde değiller?..

Hayatı boyunca sol örgütlerle mücadele eden, cemaate yakın olduğunu yazdığı
kitapta da vurgulayan emekli Emniyet MüdürüHanefi Avcı, mücadele ettiği sol örgüt davasında sanık olarak ne durumda; arayanı soranı var mı?..

Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, 28 Şubat soruşturmasının tek sivil sanığı olarak nasıl ve hangi araçları kullanarak darbe yapacaktı acaba; yurtdışından seyahatini kesip gelerek teslim olduğu için mi, kaçma tehlikesi var diye tutuklu yargılanıyor?..

Ya yurtdışındaki görevlerinden gelip tutuklanan ve şimdi de mahkûm olan subaylar?..

  • Bir insanın adı imzasız bir belgede geçti diye,
    yıllarca hapse mahkûm edilebilir mi?..
  • Bir belgenin sahte olduğunun belirlenmesi için,
    gerçeğe uygun olmayan kaç nesnel bilgi içermesi gerekir?..

Bir sivil sekreter ile bir kuvvet komutanı aynı darbe suçuyla aynı cezayı nasıl alır;
Güllü Hanım ile örneğin Orgeneral Balanlı veya bir kuvvet komutanı ya da bir başka orgeneral aynı askeri statüde midir?..

AKP iktidarı tarafından göreve getirilmiş olan, yıllarca uyum içinde birlikte çalıştıktan sonra emekli olunca tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın gözleri önünde nasıl bir suç işlemiş olabilir?..

  • İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in yargılanma yeri Silivri mahkemeleri midir;
  • Bir parti genel başkanı hangi mahkemede yargılanır?..
  • Balbay ve Özkan daha kaç kitap yazana kadar içeride tutulacaktır?..

Kıdemli sanık ve tutuklu Yalçın Küçük,
“Ben böyle şey görmedim” diyor; ne demek istiyor?..