Günlük arşivler: 4 Kasım 2012

Türklüğün Kökenleri : Ceviz Kabuğu; Haluk Tarcan (32/32)

Dostlar,

Kürt sorunu” diye ülke gündemi işgal ediliyor.
Son günlerde sitemize bu konularda epey yazı, dosya koyduk..

Sayın Hulki Cevizoğlu “CEVİZKABUĞU” progamında bu bağlamda çok önemli hizmet verdi, ciddi katkı sağladı.

Ünlü Türk tarihi araştırmacısı Haluk Tarcan ve çalışmaları ise ülkemiz için
tek sözcükle “NİMET”‘tir..

Sayın Cevizoğlu “CEVİZKABUĞU” progamında Sn. Tarcan’a fırsat vererek, programları kayıt altına alıp arşivleyerek ve de youtube’da kamuoyuna açarak son derece anlamlı katkılar sağlamıştır.

Sn. Tarcan’a da, birkaç kez programına konuk olduğumuz Sn. Cevizoğlu’na da
şükran borçluyuz.

Sn. Cevizoğlu’na, 1999’da canlı olarak katıldığımız bir programında benzersiz Türk Tarihi araştırmacısı Kazım Mirşan’ı konuk etmesini salık vermiştik. Değerli Mirşan, paha biçilmez belgeler ve arşiviyle programa çok değerli katkı sağlamıştı.

Emperyalizmin klasik oyununa gelmeyelim; “DİVİDA et İMPERA” Latin atasözünü akıldan çıkarfmayalım : Böl ve yönet..

Yine akıldan çıkartmayalım, Anadolu genetik olarak öylesine harmanlanmış ki;
biyolojik ırk bağlamında “etnisiteler nostaljik birer hatıra” dan öte anlam taşımamaktadır.. (Prof. Ali Ercan).

  • Türk ve Kürt kardeştir, ayırmaya çalışan da kalleş mi kalleştir..

Büyük ATATÜRK‘ün söylemi dikkatle değerlendirilmelidir :

  • Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir. Bugünkü Türk milleti siyasî ve içtimaî camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış adlandırmalar, -birkaç, düşman âleti mürteci, beyinsizden başka- hiçbir millet ferdi üzerinde üzüntüden başka bir tesir yapmamıştır. Çünkü bu millet fertleri de umum
    Türk camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlâka, hukuka sahip bulunuyorlar.”
  • Kürt” kardeşlerimizin sağduyu ile emperyalizme ve onun sinsi oyunlarına alet olmayacaklarına inanmak istiyoruz. 
  • Tek çaremiz “TÜRK – KÜRT KARDEŞLİĞİ ve BİRLİĞİ” dir..

Sevgi ve saygı ile.
4.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================================

TÜRKLÜĞÜN KÖKENLERİ..

Ceviz Kabuğu
Haluk Tarcan (32/32)

kürt degil dogu sorunu

http://www.youtube.com/watch?v=qdu0S1MEJQM&NR=1&feature=endscreen
http://www.youtube.com/watch?v=Xs7xxHCk3Pg
http://www.youtube.com/watch?v=CLwutCxK5C4
http://www.youtube.com/watch?v=uuot8hAPN_Q
http://www.youtube.com/watch?v=4DIuWOSGs8w
http://www.youtube.com/watch?v=l67Xmja-2ic
http://www.youtube.com/watch?v=gv8UaGlIkuw
http://www.youtube.com/watch?v=eOUcEb05azE
http://www.youtube.com/watch?v=zruFcDTiP3Y
http://www.youtube.com/watch?v=BzeyUW62Oto
http://www.youtube.com/watch?v=TZSO7f36Q48
http://www.youtube.com/watch?v=L1vaS0AieSo
http://www.youtube.com/watch?v=HOLxZL6iaUE
http://www.youtube.com/watch?v=7diIHbX4UGU
http://www.youtube.com/watch?v=lUMB-NBYCnc
http://www.youtube.com/watch?v=BFGXZfnPMpM
http://www.youtube.com/watch?v=B_VeIDDThms
http://www.youtube.com/watch?v=e3jyPUntbuc
http://www.youtube.com/watch?v=yTgg3juXk1k
http://www.youtube.com/watch?v=yuBNgT_AYoM
http://www.youtube.com/watch?v=7y2FSXulW1c
http://www.youtube.com/watch?v=shqGM4IIJZw
http://www.youtube.com/watch?v=fgbWPRMqub8
http://www.youtube.com/watch?v=CmGoeTdcDOw
http://www.youtube.com/watch?v=6oKdNDs3NOM
http://www.youtube.com/watch?v=6oKdNDs3NOM
http://www.youtube.com/watch?v=JaXxoOxa_Kw
http://www.youtube.com/watch?v=NtK-m_wuHsg
http://www.youtube.com/watch?v=p15FEuvVk9Q
http://www.youtube.com/watch?v=828riiR7LnE
http://www.youtube.com/watch?v=ZYa2miUnsXc
http://www.youtube.com/watch?v=RhLsfaTHODA
http://www.youtube.com/watch?v=4ln7Pz7nOHI

Atatürkçü Düşünce Sistemi = KEMALİZM = Kemalist İdeoloji


Dostlar,

Çok değerli hocamız, ADD Bilim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN,
bir nükleer fizik hocası olmasına karşın, sosyal bilimler alanından da yetkinlikle
akıl yürütüyor; evrensel bilimsel yöntembilim ilkelerini kullanarak.

Özellikle matematiksel düşünceyi ustalıkla kullanarak sorun çözümlerine uyarlıyor ve  doğallıkla bilimsel açıdan geçerli sonuçlara varıyor.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ = KEMALİZM = KEMALİST İDEOLOJİ

başlıklı yazısını Temmuz 2012 içinde sitemizde yayımlamıştık.Türkiye’nin akıllara seza biçimde TBMM’de anayasasını değiştirerek kaçınılmaz biçimde bölünmeye sürükleyecek federal yapıya elveren değişikliklerin gündeme alındığı bir kesitte, ULUS DEVLETin ne olduğu, ne denli stratejik nitelik taşıdığı ve ülkemiz için nasıl vazgeçilmez ve de etnik ayrımcılığın ne denli saçma olduğunu bu yazıyı özenle okuyarak anlamanın, anlatmanın tam da zamanı.
Sn. Ercan’ı hem kutluyor hem de teşekkür ediyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
4.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
========================================================= 

 

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ
= KEMALİZM = KEMALİST İDEOLOJİ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
ADD Bilim Kurulu Başkanı
Savunma Sanayisi Eski Müsteşarı
Nükleer Fizik Uzmanı

Atatürkçü Düşünce Sistemi olarak ifade ettiğimiz “Kemalist ideoloji” yi anlatabilmek için öncelikle ideoloji kavramını açıklamak gerekiyor… ideoloji nedir?

İdeoloji, Batı Felsefe dünyasında, özellikle Marksist gelenekle birlikte 19. yüzyılda oluşmuş ve 20.nci yüzyıl başlarından bu yana, 150 yıldır yoğun kullanıla gelen bir kavramdır. Evreni, dünyayı, özellikle toplumsal yaşamı algılamak biçimi “Aksiyomatik dünya görüşü” olarak da betimlenebilen İdeoloji; önerdiği, öngördüğü, kurguladığı yaşam tarzını biçimlendirmek ve uygulamak yönünde, beklenti, amaç ve eylemleri kapsayan sistematik, (yani birbiriyle ilintili ve çelişkisiz) düşünceler bütünlüğüdür.

Daha kısa, genel bir ifade ile “ideoloji = düşünce sistemi” diyebiliriz.

Yapısal bölümler halinde ifade edilecek olursa, bir ideolojinin,

• Evreni, Dünyayı (dogmatik, düşünsel, bilimsel) algılama biçimi, görüşü vardır.
• Gerçekleştirmek istediği bir amacı, erişmek istediği hedefi vardır.
• Amacına varmak için bir yöntemi ve eylemleri vardır.
• Amaç ve yöntem arasında çelişkisiz bir söylem bütünlüğü vardır.

Toplumsal işlemlere uygulanan ve dolayısıyla temel politikaları oluşturan soyut bir düşünce sistemi olarak ideoloji, asgari sürtüşme ile ve kamu yönetiminde azami kontrol sağlayacak biçimde, toplumsal yaşamda köklü bir yenilik ve değişiklik sunmak savındadır.

Bu açıklamaların ışığında, Kısaca, “Bilimi rehber alan1 ulus devlet2 ” anlayışı olarak tanımlayabileceğimiz Kemalizmin de evrensel bir ideoloji olduğu görülür.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş felsefesini oluşturan Kemalizm/Atatürkçü düşünce sistemi iki temel aksiyom üzerine inşa edilmiştir:

1. Toplumsal yaşamda, devlet yönetiminde Bilimin rehber alınması.

Kemalizm/Atatürkçülük dışında hemen bütün ideolojiler, doktrinler belirli değişmez dogmalar temelinde inşa edilmişlerdir. Dolayısıyla belirli sosyal paradigmalara yanıt olarak ortaya konan bu dogmatik kurallar, değişen koşullar nedeniyle, er ya da geç değişmeye, yok olmaya mahkûm olduklarından, ilke olarak bütün ideolojilerin tarihin çöplüğüne gitmeleri kaçınılmazdır. Ancak bilimsel akla dayalı Atatürkçü düşünce sistemi “bilim” var olduğu sürece var olacaktır.

Toplumsal yaşama bilimsel akılcılık yön verdiği sürece laiklik, laik devlet sistemi işleyecek, yurttaşlar arasında toleransın, hoşgörünün, empatinin ve dayanışmacı işbirliğinin geliştiği barış ortamı oluşacaktır. İşte gerçek Demokrasi (Atatürk’ün tanımıyla Halkçılık, yani halkın, halk tarafından, halk için yönetim erkini kullanması) bu temel üzerinde mümkün olabilir. Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu, doğurganı Laikliktir.
Bu doğurganlık sıralamasını takip edecek olursak sonuçta barış, güvenç ve erinç içerisinde yaşayan bir toplum düzenine ulaşırız:

  • Bilimin rehberliği → aklın özgürlüğü → laiklik → demokrasi → halkçılık → 
    sosyal adalet → özgürlük → yurtta barış

(Bu sıralamada her kavram bir önceki kavramın türevidir; özgürlük olmadan barış olmaz, sosyal adalet olmadan özgürlük olmaz. vs… Muhakkak ki bu kavramların her biri üzerine kitaplar dolusu açıklayıcı bilgiler yazılabilir, ancak biz şimdilik başlıklarla yetinelim.)

Bilimin rehberliği yerine dinin, dogmaların rehberliğini alan devlet şekline
“teokratik” devlet denir (örn. şeriatla yönetilen ülkeler). Bu tür devlet mantığında, yukarıdaki sıralamayı şu şekilde değiştirmek gerekir:

  • Dinin rehberliği, dogma → iman → teokrasi → ümmet → kul →
    rıza, biat → sükûnet

Unutmayalım, çok defa zor ve dayatmayla gerçekleştirilen “sükûnet” gerçek anlamda
bir “barış” değildir.

2. Atatürkçü düşünce sisteminin ikinci temel aksiyomu
   “Ulus devlet” yapılanmasıdır.

Neden Ulus devlet ??

Sınırlı bir coğrafyada (örn. Misak-ı Milli ile belirlenmiş Türkiye) bir arada yaşamak istencini gösteren ve bu amaçla bir araya gelen (Latince re-public = halkın bir araya gelişi, toplanması, Arapça Cumhur = yığın, topluluk) ve bir “Cumhuriyet” kuran
halk bütünlüğüne millet (ulus) denir. Vatan (ülke) ve Ulus bileşenlerinden oluşan
Devlet dediğimiz yapı da, ulusal iradenin (Anayasa) somutlaşmış halidir:

Örneğin Türkiye + Cumhuriyeti = Devleti

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.”

ifadesiyle Türk milletinin veciz ve gerçekçi bir tanımını vermiştir.

  • Dikkat edilirse, Atatürk “Türk halkı” demiyor, “Türkiye halkları” da demiyor…
  • Çünkü Türkiye’de halklar yoktur ve
    Türk” bir halkın, bir etnik grubun adı değil, bir milletin adıdır.

Unutmayalım ki; binlerce yıllık geçmişi boyunca bu topraklarda, Türkiye coğrafyasında, 3 büyük imparatorluk, 7 büyük Krallık, onlarca beylik, sultanlık kurulmuş, değişik kültürler yaşamıştır.

Büyük akınların, kavimler göçlerinin hallaç pamuğu gibi attığı Anadolu kültürel ve genetik anlamda dünyanın en yoğun karışıklığına sahne olmuştur.

Böyle bir coğrafyada yaşayan insanların gerçekle uyuşmayan, bilimsel tutarlığı olmayan ırkçı söylemlerde bulunması, artık tarihi hatıralar olmuş etnisitelerden söz ederek ayrımcılık yapması, saçmalıktır, “abesle iştigaldir”.

Her şeye karşın, yurttaşlarımızdan bazıları kendilerini hâlâ Kürt, Arap, Çerkez, Türkmen, Pomak, Gürcü, Abaza, Yörük, Tatar, Rum, Zaza, Boşnak, Alevi, Sünni, Ermeni, Musevi, vs. vs… olarak betimleseler de, sonuçta hepsi 82 milyonluk büyük TÜRK ULUSU’nun eşit bireyleridir.

  • Türklük, bir kan meselesi, bir ırka aidiyet değil, bir kültür meselesi ve bir millete bilinçli mensup oluştur.

***
Sistemler teorisi sistem büyüklüklerinin fiziksel çevre koşulları tarafından belirlendiğini söyler. (örneğin soğuk iklimlerde, kutuplarda 10 cm’den daha küçük bir memelinin yaşaması mümkün değil, çünkü bütün vücut yalnızca koruyucu yağ kütlesi olmak durumunda kalırdı.) Ülkelerin büyüklükleri için de benzer çözümlemeler geçerlidir.

Ölçüsüz toprak kazanımlarıyla Emperyal büyümelerin kısa sürede yozlaşıp, çözünüp dağılmalarının kaçınılmaz olduğunu tarih göstermiştir; yine aynı şekilde şehir devletçikleri şeklindeki minik yapılanmalar da uzun ömürlü olamamışlardır.
Büyük emperyal devletlerle, küçük şehir/eyalet devletler arasındaki Ulus devlet, Gezegenin fiziksel koşulları da göz önüne alındığında, “optimal” yapılanmadır.
Bugün dünyada 200’ü aşkın devletin yarısına yakını ulus devlet modeli devletlerdir.

Sömürü temelinde egemenlik kurmak demek olan “emperyalizm” bir yandan kolay sömürü için ülkeleri parçalamak ve bölmek (divida et impera!) siyasetinin icabı dünyada binlerce (en az 2 bin devletçik) kurmak planları geliştirirken, öte yandan tüm dünyayı finans kapitalizmin tek elden yöneteceği bir modele, büyük “küresel devlet” modeline yönelmektedir. Hem bütün dünyayı tek elden “yönetmek” için ele geçirmek, tek dünya devleti kurmak, hem de bu bütünü “sömürmek” için binlerce parçalara bölmek!

Emperyalizm, bu iki uç arasındaki çelişkisini yaşarken, Ulus devlet modeli Emperyalizmin işine gelmeyen, emperyalizme karşı durabilen model olarak öne çıkmıştır. Bu nedenle Küresel Emperyalizm sömürüye karşı duran, bağımsız
ulus devlet modeli istemez. Emperyalizm sömürmek için örgütlenmek, ulus devlet ise sömürüye karşı durmak için ulusal egemenlik temelinde örgütlenmektir.

Ulus devletin en büyük, başat özelliği, Mustafa Kemal’in dediği gibi, tam bağımsızlık (istiklal-i tam) temelinde oluşudur; yani siyasi, kültürel, askeri, hukuksal ve ekonomik anlamda bağımsızlık. Tam bağımsız bir ülke, Uluslar arası ilişkilerde karşılıklılık ve eşitlik ilkesiyle hareket eder. Ulus devlet anlayışı ve istenci “tam bağımsızlık” kavramını doğurur; bu aksiyom için de kavramsal türev sıralamasını şu şekilde gösterebiliriz.

  • Ulus devlet → tam bağımsızlık → antiemperyalizm → devrimcilik, sömürüye karşı mücadele → anti-kapitalizm → planlı ekonomi (devletçilik) → küresel barış.

Sonuçta Mustafa Kemal’in veciz sözü : “Yurtta barış, Dünyada barış !”

haklılık ve anlam kazanıyor.

Yurtta ve Dünyada barış amacına erişmek için tüm dünyaya Kemalist öneri;

  • Bilimin rehberliğindeki Ulus devlet modelidir.

21. yüzyılın devasa sosyo-ekonomik problemlerinin batağından 22. yy’a
salimen çıkacak ülkeler, adını doğrudan, açıkça telaffuz etmeseler de,
sonuçta Atatürkçü düşünce sistemini başarıyla uygulayan ülkeler olacaktır.

Saygılarımla. æ

Cumhuriyet Simpozyumu : SBF ve Cumhuriyet Gazetesi; 5-6 Kasım 2012 – Ankara

Dostlar, 

Bir simpozyum duyurusunu paylaşalım..

Siyasal Bilgiler Fakültesi GETA (Gelişme ve Toplum Araştırmaları Merkezi)

Ve Cumhuriyet Gazetesi

89. Yılında 29 Ekim 1923 Sempozyumu
“Osmanlıdan Cumhuriyete – Cumhuriyetten Osmanlıya mı?”

5 ve 6 Kasım 2012, SBF..

Program ayrıntıları için lütfen tıklar mısınız ??

Cumhuriyet_Simp._SBF_Cumhuriyet_5-6.11.12

Emek verenlere / vereceklere şükranlarımızı sunuyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
4.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

SANAYİ DEVRİMİ NASIL BAŞLADI ??


SANAYİ DEVRİMİ NASIL BAŞLADI ??

  • Avrupa’da Sanayi Devrimi 18. yüzyılın ilk yarısında, yeni bir enerji kaynağının üretime girmesiyle değil, üretimin makineleşmesi ve otomatikleşmesiyle başladı.

Osman Bahadır
bahadirosman@hotmail.com

İngiltere’de 18. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Sanayi Devrimi, önce pamuklu dokumacılık alanında başladı. Pamuklu dokumacılığın iki bölümünden birini oluşturan iplik eğirme, asırlar boyunca basit el iğleri ile yapılmıştır. İplik üretiminde Avrupa’da Rönesans döneminde iplik üretimini kolaylaştıran çıkrık modelleri yapılmakla birlikte 18. yüzyıla kadar iplik üretiminde köklü bir artışı gerçekleştirecek bir teknolojik yenilenme olamadı (Leonardo’nun da iplik eğirme makinesi konusunda tasarımları olmuştu).

Pamuklu dokumadaki devrim, iplik eğirme teknolojisinden önce, dokumacılığın diğer bölümünü oluşturan dokuma teknolojisinde oldu. Bu teknolojiyi yaratan İngiliz John Kay’dır ve mekik atma işlemini otomatikleştirerek üretimi hızlandıran “uçan mekik” i (flying shuttle) yaratmıştır.

  • Sanayi devrimini 1733’te uçan mekik’in başlattığını söyleyebiliriz.

Çünkü uçan mekik ile dokuma işlemi çok kolaylaşmış ve bu da üretimin olağanüstü artmasıyla sonuçlanmıştır. (Bu icadın kendilerini işsiz bırakmasından korkan dokumacıların saldırısı üzerine Kay başka bir şehre, sonra da Fransa’ya gitmek zorunda kalmıştı.)

Dokuma teknolojisinin ve üretiminin gelişmesi karşısında, iplik eğirme teknolojisinin geriliği ve yetersizliği, bu kez çabaların iplik eğirmenin makineleştirilmesine yönelmesine yol açmıştır. Çünkü mevcut iplik üretimi, dokuma üretiminin kapasitesini karşılayamıyordu. (London Society of Arts tarafından 1751 yılında “keten, pamuk
ya da kenevirden aynı zamanda altı ipliği birden eğirecek ve bir insan tarafından kullanılacak en iyi makine”yi yapana verilmek üzere 50 İngiliz altını tutarında ödül koyulmuştu.)

Marangoz ve dokumacı James Hargreaves, 1764 yılında, Eğirici Jenny (spinning Jenny) adını verdiği (Jenny kızının adıydı) eğirme makinesini yaptı. Bu makinenin kolunu çeviren tek bir eğirici aynı anda sekiz ipliği eğirebiliyordu. Yani sekiz eğiricinin yaptığı işi aynı anda yapmış oluyordu. 1765’te makinesini üretip sattığında, işsiz kalmaktan korkan eğiriciler, Hargreaves’in evine saldırdılar ve makinelerini kırdılar. Hargreaves, Lancashire’dan Nottingham’a kaçmak zorunda kaldı. Ancak makinesi
her şeye rağmen hızla yayıldı. Hargreaves 1778’de öldüğünde İngiltere’de 20.000’den fazla makinenin evlerde kullanımda olduğu tahmin edilmektedir.

İkinci ve daha sağlam iplik üreten eğirme makinesini ise yoksul bir berber olan
Richard Arkwright yaptı. İlk modellerini atla çalıştırmıştı. Fakat 1771’de bir eğirme fabrikası kurdu ve burada makinesini su çarkıyla çalıştırdı. Makinesini sürekli geliştiren Arkwright’a, bu teknolojiye olan katkılarından dolayı 1786’da “Sir” unvanı verildi.

Daha sonraki yıllarda iplik eğirme teknolojisine en büyük katkı, Samuel Crompton’dan gelmiştir. Crompton’un buluşlarıyla 19. yüzyılın başlarında eğirme işlemleri tümüyle makineleşti ve O’nun makineleri 20. yüzyılın başlarına dek kullanıldı.

Dokuma sanayisindeki gelişme süreci tersine dönmeye başlamıştı.
Devrimin başlangıcından farklı olarak bu kez dokuma işlemi için gereken miktardan fazla iplik üretilmeye başlanmıştı. Dolayısıyla bu kez dokuma teknolojisinin iyileştirilmesi sorunuyla karşılaşıldı.

Bu sorunu çözen de, Edmund Cartwright oldu. 1785 yılında mekanik dokuma tezgâhını geliştirdi. Ancak işsiz kalmaktan korkan dokumacılar, yine dokuma tezgâhlarına saldırdılar ve Cartwright’ın fabrikasını yıktılar. İngiltere’de bu saldırılar sırasında 100 kadar dokuma makinesi parçalanmıştı. Ancak dokuma makinelerinin yaygınlaşması önlenemedi. İngiltere’deki mekanik dokuma tezgâhı sayısı 1813’te 2400 iken, 1820’de 12150, 1829’da 45500 ve 1833’te de 85000 olmuştu.

18. yüzyılın sonlarına dek, dokuma teknolojisinde makineleşme ve otomatikleşme sürekli gelişmekle birlikte, bu gelişmeye yeni enerji kaynaklarının kullanımı eşlik etmedi. Yeni makineler insan ve hayvan gücüyle çalıştırılıyor veya üretimin çapı biraz büyüdüğünde su çarkından yararlanılıyordu. Fakat özellikle 19. yüzyılın başlarından itibaren buhar enerjisinin ve buhar makinesinin fabrikalara girmesiyle
Sanayi Devrimi, gerek üretim tarzı, gerekse üretim ölçeği bakımından büyük bir dönüşüm geçirdi ve bu dönüşüm yalnızca teknolojik sonuçlar üretmekle kalmadı,
büyük toplumsal değişimlere de yol açtı. (Cumhuriyet Bilim Teknik, 3.11.12)

Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan : ‘Aleviler azınlık değildir’

 

Cumhuriyet Ankara eki,  01.11.2012

‘ALEVİLER AZINLIK DEĞİLDİR’Cem Vakfı Başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan,
Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar’ı ziyaret ederek Batıkent’te yapımı devam eden cemevi ile ilgili bilgi aldı. Cem Vakfı Ankara Şube Başkanı Faruk Ali Yıldırım ve Batıkent Cemevi Başkanı Hüseyin Karabulut’un da hazır bulunduğu ziyarette, Doğan, cemevi ile ilgili çalışmaları nedeniyle Yaşar’a teşekkür ederek,

“Bu çalışmanın ve duyarlılığın tüm Türkiye’ye örnek olmasını diliyorum.” dedi.

Samimi bir havada geçen ziyarette Yaşar, Batıkent Kültür Merkezi ve içinde yer alan cemevinin üç boyutlu projesi üzerinden bilgi verdi.

Yaşar, Alevi yurttaşların Türk milleti içinde azınlık değil asli unsur olduğunu belirterek, Yenimahalle Belediyesi olarak kimseyi ötekileştirmeden her bölgeye eşit hizmet götürmeye çalıştıklarını söyledi. Yaşar, “Bizler göreve geldiğimiz günden itibaren din, dil, ırk ve mezhep ayırt etmeksizin eşit hizmet vermek için gayretle çalışıyoruz. İnsanların inançlarını istediği gibi yaşama hakkına sahip olduğunu düşünerek Alevi yurttaşlarımızın ibadetlerini özgürce yapabilmeleri için kolları sıvadık. Alevi yurttaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu Batıkent’te Yeni Batı Mahallesi’nde içinde cemevi olan bir kültür merkezi yapıyoruz. Üçlü bir yapı olarak inşa edilecek olan merkezin bir tarafında cemevi, bir tarafında gençlik merkezi bir tarafında da kreş bulunacak. Alevi yurttaşlarımız içinde cem salonundan, yemekhaneye, kütüphaneden, konferans salonuna kadar her türlü ayrıntının düşünüldüğü cemevini haziran ayında Alevi yurttaşlarımızla açmayı planlıyoruz” dedi.

 

BENİ KÖR KUYULARDA MERDİVENSİZ BIRAKTIN

 

BENİ KÖR KUYULARDA MERDİVENSİZ BIRAKTIN

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın

Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın


Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı


Beni sensiz bıraktın, beni bensiz bıraktın

(Ümit Yaşar Oğuzcan)

29 Ekim 2012 : Ulus Gaza gelmez, barikat dinlemez, egemenliğini devretmez.

ULUS : Adı üstünde, Ulus Meydanı.

Gaza gelmez, barikat dinlemez, egemenliğini devretmez.

 

 

 

 

 

 

 

Cumhuriyet sevdalıları biber gazı ve basınçlı su zulmüne direndiler..

(Cumhuriyet Ankara eki, 1.11.12)