Günlük arşivler: 2 Kasım 2012

BDP ve Terör Örgütü PKK’ya 10 Maddelik Çağrımız


Lice’de çatışma: 1 şehit

Diyarbakır’ın Lice ilçesi Duru Jandarma Karakolu üs bölgesine teröristlerce yapılan saldırıda 1 asker şehit oldu, 6 asker yaralandı. Çatışmada 2 terörist öldürüldü.

Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, yaptığı açıklamada, Diyarbakır-Bingöl karayolu
Hani yol ayrımında bulunan Duru Jandarma Karakolu’nun Narlı üs bölgesine terör örgütü PKK mensuplarınca roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendiğini ve üs bölgesine sızma girişiminde bulunulduğunu söyledi.

Güvenlik güçlerince karşılık verilmesi üzerine çıkan çatışmanın yaklaşık 2 saat sürdüğünü ifade eden Toprak, şunları kaydetti:

“Çatışma ile birlikte hemen bölgeye havadan ve karadan destek birlikleri
intikal ettirildi. Çatışmada ilk belirlemelere göre 1 askerimiz şehit olurken,
6 askerimiz de yaralandı. Yaralılar, helikopterlerle Diyarbakır’daki hastanelere getirildi. Çatışmada, üs bölgesine sızma girişiminde bulunan teröristlerden biri üs bölgesine yakın bölgede, biri de biraz daha uzakta ölü olarak ele geçirildi. Ölen teröristlerin sayısında artış olabilir. Bölgede havadan ve karadan operasyonlar sürüyor.” (AA, 2.11.12)
===================================================

BDP ve PKK TERÖR ÖRGÜTÜNE -10 Maddelik- ÇAĞRIMIZ……

Bir yandan cezaevlerinde açlık grevi bir yandan PKK eliyle pres politikası..

Ne denli klasik..

Jandarma karakoluna, roket atarak, asker öldürme kastı ile..

Devlet aklını teslim almak için??

Emperyalizm güdümünde bir “mücadelede” devleti en azından eşdeğer silahtan “mücadeleden” alıkoymak ve sözde “müzakereye” = isteklerini kabule zorlamak..

  • Artık bu acılı ve bildik oyunun bitmesi gerekiyor.

Terör örgütü PKK apaçık şunları kabul ve ilan edebilir mi ?

1) Tüm dış destekleri reddediyor ve ilişkimi kesiyorum
 = Emperyalizmin maşalığını bırakıyorum.

2) Koşulsuz silah bırakıyor ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
toprak ve ulus bütünlüğüne 
saygımı bildiriyorum.

3) Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprak ve ulus bütünlüğü
kapsamında, üniter devlet
yönetimiyle çelişmeyecek düzeyde,
sosyal ve kültürel haklarla yetineceğim. 

4) Dilimi ve kültürümü sosyal-kültürel alanda kullanıp geliştirme
hakkımı yeterli buluyor, 
kamusal alan için dayatmamı
geri çekiyorum.

5) Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürt kökenli “Türk” yurttaşı olarak
kalacağım; 
Kopenhag Ölçütleri çerçevesinde haklarla yetineceğim;
azınlık statüsü istemiyorum.

6) Net biçimde federasyon, özerklik – özerk bölge istemlerimi
geri çekiyorum. “
Tek millet – tek bayrak- tek devlet – tek resmi dil”
kabulümdür.

7) Emperyalizmin maşalığını yaparak özgürlük mücadelesi
sürdürülemeyeceğini
anladım.. Emperyalizmin tarihinde
hiçbir halka özgürlük sağladığının örneği
olmadığını da gördüm.  

8) Çözümün Türk – Kürt kardeşliğinde olduğunu kalleş bölücülerin
bizi onyıllardır iğrenç
biçimde kullanageldiğini, onbilerce can
kaybı verdiğimizi ama bunu çözüm
üretmediğini gördüm.

9) Tabandaki, bölgenin Kürt kökenli insanlarının gerçekte bölünme ve
Türkiye’den
ayrılma niyetleri olmadığını kabul ediyorum.
PKK-BDP olarak seçimlerde aldığım oyla Kürtlerin gerçek
temsilcisi olamadığımı görüyorum. 

 10) Başta can alan terör olmak üzere, benzer dayatmaları
sürdürürsem bunun e
mperyalizmin asıl isteği olan iç savaş
ortamına Türkiye’yi sürükleyeceğini, bedeli
çok ağır olarak
Kürt ve Türk insanlarımızın ödeyeceğini, bu kanlı oyunun da

Türkiye’yi bölmeye yetmeyeceğini sonunda anladım.


Sevgi ve saygı ile.
02.11.12, Ankara 

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Bekir Coşkun : Yetmez…

 

Bekir Coşkun :

YETMEZ…

 

Barikat geçildi…
Yetmez…

*
Bayramını geri aldı cumhuriyet sevdalısı…
Ama Türkiye hâlâ orada…
Paramparça edilen yurt…
Paylaşılan vatan…
Orada hâlâ dağlarımız…
Ovalar, yaylalar, ormanlar…
En masum dereleri dahi sattılar…

*
29 Ekim alındı da…
Daha 364 gün var…
*

Yargı…
Yargı cumhuriyet rejiminin yargısı ise, nasıl Cumhuriyeti kutlayanlara soruşturma açabilir savcılar?..
Özgürlük bizimse…
Nasıl suç olabilir bayrak taşımak?..
Yurtseverlik…
Suç değilse, niçin yurtseverlerimiz hücrelerde tutsak?..

*
Demokrasi, insan hakları…
Cumhuriyetin kurumları…
Üniversitelerimiz…
Çağın dışına sürüklenen milli eğitim…
Daha barikatların arkasında çocuklarımız var…

*
29 Ekim’de bir barikat yıkıldı…
Yetmez…
*
Ve kalanlarını yıkıp aşmak için çok çalışmalıyız…
Çok…
Salonlardan çıkıp artık kapı kapı dolaşarak, çalmadık kapı bırakmadan derdimizi anlatmalıyız hâlâ başına geleni anlamayan milyonlara…

Kara kömüre karşı, pak yüreklerimizle koşmalıyız yoksulun yanına; bir hırka, bir çorba, artık neyimiz varsa…
Daha çok çalışmalı belediyeler…
Hiçbir şeye aklın basmıyorsa pısırık başkan, sarı çizmeyi giy, git sokağı süpür birader, bari boyunu görsünler…

Gazetelerimiz…
Daha iyi olmalı, daha çok okura ulaşmanın yolunu bulmalı…
Hadi olmadı, cemaat gazeteleri kadar olsun cumhuriyetin gazeteleri…
Cumhuriyeti geri isteyenlerin oyları ile seçilmiş milletvekilleri… Koltuklarda oturup laf ebeliği ile göz boyamaya çalışan politikacılar…
Bu kadarı yeter diyorsanız…
Elimiz yakanızdadır…
Bu “ah”lar size hesabını sorar…
*

Biz…
Hepimiz…
Çok çalışmalıyız…
29 Ekim yetmez…
Daha 364 gün var…

(Cumhuriyet, 1.11.12)

29 Ekim’de Ulus’ta ‘Ağlayan polisleri gördüm’


‘Ağlayan polisleri gördüm’

Ayaş Belediye Başkanı ve Anakent Belediyesi Başkan aday adayı CHP’li Ali Başkaraağaç, 29 Ekim 2012 günü Ulus’ta yaşananları Cumhuriyet Ankara’ya anlattı.

Başkaraağaç, gördüklerinden etkilendiğini dile getirirken, yaşadıklarından dolayı ağlayan polisleri ve panzerin sıktığı suyun çarpmasıyla yere düşen emekli öğretmen bir kadının bayrağını elinden bırakmamasını “Bizi gerçekten duygulandırdı” diyerek aktardı.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında başkentin göbeğinde, 1. Meclis önünde yaşananları alanda bulunan Ali Başkaraağaç anlattı. Başkaraağaç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ya birlikte alana girdiklerini dile getirirken;

“Polislerin engellenmesine karşın milletvekili arkadaşlarımızla birlikte polis barıkatını aştık ve Ankara Palas’ın önünde aşağıdaki barikatın olduğu noktaya gittik. O barikatı açtıktan sonra iki grubu birleştirmek için uğraştık. Biz yukarıdaki barikata yürürken biber gazı ve gaz bombaları atılmaya başlandı. Polisler de emir almışlar ve emiri yerine getirmekle mükellefler. Olaylardan sonra orada ağlayan polisleri gördüm” dedi.

Polislerin de yaşananlardan etkilendiğini belirten Başkaraağaç,

Biz de Atatürkçüyüz, Atatürk’ün çocuklarıyız’ diyen polisleri gördüm.

Tabii ki yukarıdan gelen baskıların da oradaki polisimizin üzerinde nasıl etki yaptığını buradan anlayabiliriz. Ancak sonuç olarak onlar da Türkiye’de polis cumhuriyeti kurulmasına karşı, bu konuda polislerimizin hala duyarlılıklarının olduğu gördüm”ifadelerini kullandı.

‘Yere düştü bayrağı bırakmadı’

Çatışmalarda sıkılan biber gazlarından herkesin etkilendiğini söyleyen Ayaş Belediye Başkanı, CHP’li bir yöneticinin de biber gazından dolayı hastaneye kaldırıldığı belirtti. Başkaraağaç, Ulus’ta tanık olduğu olaylarda duygulandığı bir anı ise şöyle anlattı:

“Müdahale olacağı konusunda da daha önceden bilgi geldi. Orada birkaç arkadaşımız yaralandı. Mesela bir teyzemizle konuştuk, emekli bir öğretmenmiş kendisi. Polisin müdahalesinden sonra yerlerde perişan bir vaziyetteydi ama bir elinde tuttuğu bayrağı hiç bırakmıyordu. Bu bizi gerçekten çok duygulandırdı.”

(Cumhuriyet Ankara eki, 02.11.12)

Miyase İlknur’un kitabı : İLHAN ABİ…

Dostlar,

Miyase İlknur‘un neredeyse “yanık “diyeceğim içten, sıcak mı sıcak biçemiyle (üslubuyla) yazdığı, tarihimizin çok önemli dileimlerine canlı tanıklık eden belgesel yapıtı “İLHAN ABİ” yi okumalı..

Hem de gecikmeden..
Eşe dosta armağan etmeli ya da -güç yemiyorsa- paylaşmalı, ödünç vermeli..

Çoook teşekkürler sevgili Miyase İlknur kardeşim..

İLHAN ABİ“; sana da çooook teşekkürler elbette..
Seçkin (mümtaz) AYDINLANMA BİLGESİ.. yapıtlarınla AYDINLATMAYI sürdürüyorsun..

  • İLHAN ABİ, Sen dar anlamda, gerçekten fani misin ?

Sevgi ve saygı ile.
02.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Polisten rapor tehdidi


Numune Hastanesi’nde Polisten rapor tehdidi

29 Ekim’de (2012) halka gaz ve basınçlı suyla müdahale eden polisler, Ankara Numune Hastanesi’nde iş göremez raporu vermeleri için doktorları tehdit etti. SES Ankara Şube Başkanı Kara, yaralı yurttaşları tedavi ettikleri için polis ve amirleri tarafından tehdit edilen doktorların ayrıca polislere iş göremezlik raporu vermeye zorlandığını belirtti.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı Ulus’ta kutlayan yurttaşlara yapılan müdahalenin ardından yaralanan ve Numune ve Araştırma Hastanesi’ne getirilen polislere
“iş göremez raporu” verilmesi için bir polis amiri ve Sağlık Bakanlığı Ulusal Bilgi Bankası Başkanı Osman Nacar’ın acil serviste bulunan doktorları tehdit ettiği belirtildi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Ankara Şube Başkanı İbrahim Kara, tehdit edilen doktorların ilgili kişiler hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı.

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı Ulus’ta kutlamak isteyen on binlerce yurttaşa barikat kuran ve Anıtkabir’e yürümelerine izin vermeyen emniyet güçlerinin biber gazı ve basınçlı suyla müdahale etmesinin ardından 9 polis ve 43 vatandaş yaralanmıştı. Yaralanan vatandaşlar tedavi edilmek üzere bölgeye en yakın hastane olan Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne getirilirken yaralanan polisler de aynı yere gönderildi. Edinilen bilgiye göre, hastanenin acil servisinde biber gazından etkilenen ve arbedede yaralanan sağlık durumu daha kötü olan vatandaşlarla ilgilenilmesine kızan polisler doktorlara tepki gösterdi.

‘Polislere iş göremez raporu istendi’

SES Ankara Şube Başkanı İbrahim Kara, acil servis çalışanlarının özveriyle çalışarak gelen hastaları muayene ettiğini ve gerekli işlemlerin ardından yatması gereken hastalara yatış, taburcu olması gereken hastalara da taburcu işlemi yapıldığını söyledi. Kara, şunları dile getirdi:

“Saat 14.30 sularında 5 kadar polis memuru Numune Acil’e muayene olmak için başvurmuşlar ve sonrasında da tıbbi müdahaleleri yapılıp adli raporları yazılma esnasında kadrosu Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde olup geçici olarak Sağlık Bakanlığı Ulusal Bilgi Bankası Başkanı olan Dr. Osman Nacar, servise gelerek emirler yağdırmış ve doktorları tehdit etmiştir. Daha sonra,
iş göremez raporu talep eden polislere, iş göremez raporu verebilecek bir durumlarının olmadığının ifade edilmesinin ardından acil servise ‘Bana polise bakmayan, baktırmayan o doktorları gösterin.’ diyerek arkasında polis ordusu ile bir emniyet amiri girmiş ve başta doktor arkadaşlarımız olmak üzere bütün çalışanları tehdit etmiştir.”

Kara, emniyet amirinin tehdidi sırasında acil servise gelen BaşhekimNurullah Zengin’in olaya müdahale etmek yerine serviste görevli olan hekime hakaret ettiğini ifade etti. Kara, Sağlık Bakanlığı bürokratı, polis amiri ve başhekim tarafından hakarete uğrayan ve tehdit edilen doktorların bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunacağını ve yasal işlem başlatılacağını ifade etti.

SES destek ziyareti yapacak

Kara, konu hakkında bazı gazetelerde yer alan doktorları hedef gösteren haberlerin hangi amaçla yapıldığını çok iyi bildiklerini belirterek“Kendi mesleki bağımsızlığını yitiren basın yayın organları mesleki bağımsızlığına, mesleki onuruna ve mesleki etiğe uyan doktor ve sağlık emekçilerini engelleyemeyeceklerdir” dedi. Kara, 5 Kasım Pazartesi günü SES Ankara Şubesi olarak Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
29 Ekim’de özveriyle görev yapan ve her türlü baskıya karşın mesleki bağımsızlığına ve etiğe uyan doktorları ziyaret edeceklerini belirtti.
(2 Kasım 2012, Cumhuriyet)
=============================================================

  • Meslektaşlarımıza dayanışma duygu ve düşüncelerimizi iletiyor,
    hukuk dışı dayatmaları kınıyoruz.. 2.11.12

Sevgi ve saygı ile.
02.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Rifat SERDAROĞLU : Çıldırtan raporlar

Çıldırtan raporlar
Rifat SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@superonline.com 01 Kasım 2012 
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada, nasırdan çektiği kadar, der rahmetli
Orhan Veli Kanık.Başbakan Erdoğan da, hiçbir şeyden çekmedi bu raporlardan çektiği kadar.
AB İlerleme Raporu- Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi Raporu-Uluslararası Kredi Değerlendirme Kuruluşları Raporları.
Raporlar, raporlar, raporlar…

Başbakan Erdoğan’ın, işi çok zor. Bir taraftan Avrupa Birliğine girmek için çabalıyor görünüyor, diğer taraftan da Anayasanın 90. maddesi gereği,
uluslararası antlaşmaların ve AB kuruluşlarının araştırmaları ile karşı karşıya kalıyor.Tam da sakal-bıyık hikâyesinde olduğu gibi. Ne Avrupa ile oluyor, ne de Avrupasız.

Hâlbuki Erdoğan Türkiye’de işi ne güzel idare ediyordu. Basının %95’i emrinde idi. Kalan %5’inin ise, dağıtımı mümkün olabildiğince engelleniyordu. Resmi dairelerin- THY gibi kuruluşların %5’lik gazeteleri alması, yasaklanmıştı. Muhalif yazarlar gazetelerinden atılmıştı. Direnenlerin bazıları cezaevinde yıllardır tutukluydular. Bazı çok satan gazetelerde ve bazı büyük holdinglerde maliye müfettişleri ve vergi inceleme memurları kamp kurmuşlar, sahiplerinin bu baskılar karşısında dilleri tutulmuştu.
  • Ulus Devlete, üniter yapıya, ülkenin bağımsızlığına ve bölünmezliğine inanmış, terörle ve teröristlerle canı pahasına mücadele eden subaylar, bilim adamları, gazeteciler cemaatin elemanları tarafından hazırlanan sahte dijital delillerle içeri atılmışlar, yargılanmaları ve tutuklulukları yıllardır sürüyordu.
Devlet bürokrasisinin direnme gücü tamamen kırılmış, en önemli makamlara Erdoğan’ın has adamları yerleştirilmişti. Yasama tamamen Erdoğan’ın emrinde idi. İstemediği kanunun gündeme gelmesi mümkün değildi. Yürütmede yani Bakanlar Kurulunda, Erdoğan’ın dediğinin aksine görüş belirtecek tek kişi yoktu.
Yargı; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun önemli koltuklarına Adalet Bakanlığının memurlarının getirilmesiyle kontrol altına alınmıştı.
Yasama-Yürütme-Yargı- Basın demek tek kelime ile Recep Tayyip Erdoğan demekti. Sanki Türkiye’de demokrasi değil, tek adam yönetiminde faşist bir rejim yaşanıyordu!
İçeride her şey iyi giderken, her gün “üç-beş memed’in” şehit olmasını,” beş-altı memedin” sakat kalmasını, Cumhuriyeti ve Atatürk’ü savunan milyonların her türlü engellemeye rağmen gerçekleştirdikleri yürüyüşlerini saymazsak(!) ortalık güllük-gülistanlık iken, zırt diye bir rapor çıkıyor ve Erdoğan’ın sinir katsayısı tavan yapıyordu.
Neymiş efendim, Türkiye gazeteci tutuklamakta dünya birincisi olmuş da, bu çok ayıpmış da, Eritre denen gariban ülkeyi bile geçmişiz de bir sürü laf.
Bu bitmeden AB İlerleme raporu. Reformlar yapılmıyormuş da, insanlar haksız ve kanunsuz şekilde hapse atılıyormuş da, tutuklamalar cezadan beter hale gelmiş de, cezaevlerinde ölümler oluyormuş da neler, neler…
Bunları unutturmak için “18 yaşındaki gençler Başbakan-Bakan olsun”, “kışladaki askerler tüfek ve kasatura ile oy kullansın” diye milletin kafasını karıştırmışken, bu arada tam da Suriye’ye girip Şam’da namaz kılmayı planlarken,

Rusya Başkanı Putin telefonda;

  • Suriye’ye atılacak tek kurşunu bile, Moskova’ya atılmış sayarım” deyip telefonu çat diye kapatınca dünyası alt-üst olmuştu.
Nihayetinde o da bir insandı. Bir taraftan çıldırtan raporlar, bir taraftan Putin, bir taraftan Esed, bunlar yetmezmiş gibi bir de Ahmedinecat, üstüne üstlük Eşbaşkan Obama’nın sıkıştırması, toplumda patlayan Atatürk sevgisi, cezaevlerindeki açlık grevleri gerçekten çıldırmak işten değildi.
Ya o alttan-alttan çalışan Kayseriliye ne demeli? Besle kargayı, oysun gözünü…
Kendisini kimin oraya gönderdiğini unutarak, iki başlılık yaratıyordu.
Hâlbuki Büyük Baş varken, ona gerek mi vardı?
En iyisi, bir Almanya yapıp, Merkel’e çatmak ve demokrat rolünü tekrar oynamaktı. Tabii ki yerlerse, yemezlerse gargara yapsınlar.
Haydi, Ya Allah Bismillah.

AKP-PKK İTTİFAKI : FEDERAL DEVLETTE ANLAŞTILAR…


Dostlar,

19 Eylül 2012, değerli dostum-meslektaşım CHP Genel Başkan Yardımcısı
Haluk Koç
, Oslo sürecinde AKP ile PKK arasında imzalandığı öne sürülen uzlaşma (mutabakat) metnini açıkladı

Yer yerinden oynamalı idi.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı bize göre derhal inceleme başlatmelı ve
Anayasa Mahkemesinde AKP’nin kapatılması için dava açmalıydı.

Söz konusu “Oslo mutabakatı” (uzlaşması) metnine imza koyan bürokratar hakkında davalar açılmalıydı.

Siyasal sorumluluk bağlamında başta Başbakan RT Erdoğan olmak üzere
Yüce Divan’da ihanet davaları açılmalıydı..

Dahası, TBMM’de gensoru ile hükümet hızla düşürülmeliydi;
elbette yurtsever AKP’li milletvekillerinin de desteği ile..

Bunların hangisi oldu?

Olamaz, çünkü AKP’nin “ileri demokrasi” rejimindeyiz..

İnsan aklıyla dalga geçercesine, aptal yerine koyarcasına..

Her şeye karşın bu halk, tarihsel sağduyusu ile tüm oyunları boşa çıkaracak
ve sorumlularından hesap soracak..

Bu metnin de “arşivlerin tozlu raflarında” veya “sabit disklerin kuytu sektörlerinde” yitip gitmesine, unutturulmasına razı olmamalıyız, olamayız..

Sevgi ve saygı ile.
2.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

CHP, örgütle iktidar arasındaki ‘mutabakat metni’ni açıkladı:

Federal devlette anlaştılar..

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, Oslo sürecinde AKP ile PKK arasında imzalandığı öne sürülen mutabakat metnini açıkladı. Metinde terör örgütü PKK’ya federal devlet sözü verildiği görülüyor.

Başbakan’a seslenen Koç, “Kimseyi kandırma, anayasal suç işliyorsun” dedi.

Tarih önünde bir ibret tablosu sunduğunu kaydeden Haluk Koç, mutabakat metninin “hakem devlet” İngiltere’nin arşivinde bulunduğunu da vurguladı. Savcıların harekete geçmesini beklediklerini söyleyen Koç, aksi takdirde savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.Terör örgütü PKK’ya
federal devlet sözü
AKP’nin PKK ile Oslo’da gerçekleştirdiği görüşmenin mutabakat metni açıklandı. Metinde terör örgütü PKK’ya federal devlet sözü verildiği görüldü.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, Oslo sürecinde AKP ile PKK arasında imzalandığı öne sürülen mutabakat metnini açıkladı. Koç’un “AKP- PKK mutabakat metni” olduğunu iddia ettiği belgede, görüşmelerin nasıl devam edeceği ve tarafların anlaşma sağladığı konular maddeler halinde sıralanıyor. Bir süre önce gündeme getirdiği MİT-PKK sorularıyla ilgili yanıtları açıklamak üzere kameraların karşısına geçen Haluk Koç, Başbakan Erdoğan’a sert eleştiriler yöneltti. Koç, “Bizde namertlik yoktur,
ne namerdin sofrasında oturduk, ne de namerdiz, Başbakan kimseyi kandırmasın. Başbakan Anayasal suç işliyor.” dedi.

Milleti kandırıyor

Tarih önünde bir ibret tablosu sunduğunu kaydeden Haluk Koç,

“Sen hangi Tayyip Beysin Sayın Başbakan? Federasyon ve özerkliğe uzanan mutabakatları Oslo’da İngiltere’ye yetki verdiğin görevlilere teslim ettiren Başbakan mı? Yoksa perdenin önünde bu milleti oyalayan, sabr-ı cemil dileyen, bizi biz yapan
tüm değerlerimizi sorumsuzca  tartışmaya açan, ortak yakın tarihimizden sıkıştıkça sürekli husumet çıkartan, bu milleti kandıran Başbakan mı?” diye sordu.

İngiltere arşivinde

MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın ana dilde eğitimle ilgili PKK’ya

“Nasıl olsa orası özerk bölge olacak, öğretmen tayini dahil eğitim hizmetleri belediyelere, valilere devredilecek.” diye söz verip vermediğini soran Koç,

Bu cümleler Oslo tutanaklarında aynen yer almıştır. Bu sözün arkasında siz var mısınız? Siz yoksanız basına yaptığınız son açıklamada “Benim bilgim olmadan böyle bir şeyi bu adam yapacak, ben onu orada tutacağım. Öyle şey olur mu ya” dediniz. Şimdi
bu sözlerden sonra Hakan Fidan’ı neden korumaya alıp, neden özel yasa çıkarttığınızı çok iyi anlıyoruz. Bu işin tepesinde sorumluluğun sizde olduğunu ve yargı sürecinin size uzanacağını çok iyi görüyorsunuz.” ifadesini kullandı.

Haluk Koç,

  • “Türkiye ve PKK temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde
    mutabakata varılan hususlar

başlığıyla okuduğu mutabakat metnini “hakem devlet” İngiltere’nin arşivinde bulunduğunu söyledi. Bir soru üzerine savcıların harekete geçmesini beklediklerini söyleyen Koç, “Onlar geçmezse biz savcılığa suç duyurusunda bulunacağız.” diye konuştu.
İşte o mutabakat metni
1-) Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirtmişlerdir.

 2-) Taraflar, bugüne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların Anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler.

     3-) Taraflar, 10 Mayıs 2011’de İmralı’da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan,

Türkiye’de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı”,

Türkiye’de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı” ve

Kürt Sorununun Demokratik Çözüm ve Adil Barışı İçin Eylem Planı Öneri Taslağı

adı altındaki taslaklar konusunda, en geç Haziranın ilk haftasına kadar görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları memnuniyetle karşılar, prensip ve ilkesel olarak kabul eder.

4-)  Taraflar, aynı süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar.

     5-) Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda Örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.

6-) Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını engelleme vb. yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması, sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Newroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder.

7-) Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın normalleşmesi için, en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır.

😎 Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Hazirana 2011’e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar.

9-) Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011-Haziran ayının ikinci yarısında bir araya gelmeyi kararlaştırmışlardır.

Irak, Suriye tamam sırada Türkiye var!


Dostlar,

Lozan Andlaşması’nın 89. yıldönümünde, 24 Temmuz 2012’de YENİÇAĞ’da
Farih Erboz imzalı bir yazı yayımlandı :

  • Irak, Suriye tamam sırada Türkiye var!

Bilindiği gibi arşivimizden kimi dosyaları, “gerektiğinde“, “zamanı olduğunda” çıkarıp paylaşıyoruz. Bu yazı da aynı minval üzere..

  • El mi yaman, bey mi yaman, göreceğiz..

24 Temmuz 1923’ün ertesi günü başlamışlardı “contingency optionsplanlarına..

90 yıldır başaramadılar.. Hala yorulmadı iseler, bizlerin vatan savunmasında pes edeceğimizi sanarak geçen yüzyılda atalarının yaptığından daha vahim yanılgıya düşüyorlar..

Ama bilelim, aç tavuğun darı (mısır) ambarındaki düşünü..

Ve de sorumlu siyasal kadroların, Mustafa Kemal’in ordusunun dikkatini bir kez daha çekelim..

Sevgi ve saygı ile.
2.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================================

Irak, Suriye tamam sırada Türkiye var!


CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz
, ABD’nin Başkanılığını, Tayyip Erdoğan’ın da eş başkanlığını üstlendiği Büyük Ortadoğu Projesi’nin Irak’tan sonra Suriye’yi de 3’e böldüğünü söyledi. Eryılmaz, “Kamışlı’yı PKK’lılar, Batı’yı Aleviler, Lübnan sınırına yakın bölgeyi Dürziler işgal etti. Süreç, ilerliyor.

BOP Suriye’nin de işini bitirdi.” dedi.

Suriye’de yaşananların terör örgütü PKK’nın ekmeğine yağ sürdüğünü de vurgulayan Eryılmaz, şunları söyledi:

* Türkiye’nin bölünme süreci hızlanacak.
* Türk ordusunun tasfiye edilmesini şimdi daha iyi anlıyoruz.
* Küresel güçler ordu tasfiye edilmeden bu projenin hayata geçmesinin
mümkün olmadığını biliyorlardı.“Suriye tamam, sıra Türkiye’de”

Büyük Ortadoğu Projesi Irak’tan sonra Suriye’yi de üçe böldü. CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın BOP’un eşbaşkanı olduğunu açıkladığını anımsatarak, Suriye’den sonra sıranın Türkiye’ye geldiğini söyledi. Eryılmaz, “Kamışlı tarafındaki bölgeyi PKK’lılar, deniz tarafını Aleviler, Lübnan sınırına yakın yerleri Dürziler işgal etti. Bu açıdan bakıldığında

  • BOP Suriye’de fiili olarak hayata geçti. Şimdi sıra Türkiye’ye geldi” dedi.

Ordu tasfiye edildi

Suriye’de yaşananların PKK’nın ekmeğine yağ sürdüğünü vurgulayan Eryılmaz,
bu ülkede küresel güçler projesinin yaşama geçirilmek istendiğini ifade etti. Eryılmaz, şöyle konuştu:

“Reyhanlı tarafındaki sınır kapısını Sünni Araplar, Kamışlı’daki bölgeyi terör örgütü PKK işgal etti. Deniz tarafında Aleviler, Lübnan sınırına yakın bölgede Dürziler hakim. Bu açıdan bakıldığında Büyük Ortadoğu Projesi Suriye’de hayata geçmiş durumda. Sıra Türkiye’ye geldi.

  • Hükümet, takındığı tavırla ülkemizin bölünmesine katkı sağlıyor.
  • BOP Eşbaşkanı projenin amacını bilmez mi? 
  • Türkiye’nin parçalanmasına bilerek katkıda bulunuyorlar.

Türk ordusunun tasfiye edilmesini şimdi daha iyi anlıyoruz. Küresel güçler ordunun tasfiye edilmeden bunun hayata geçmesinin mümkün olmadığını bildiği için
orduyu tasfiye ettiler.”

Küresel istihbarat güçleri

Suriye’deki olaylar nedeniyle Hatay sınırında sıkıntı yaşandığını ifade eden CHP Hatay Milletvekili Eryılmaz, Türkiye’nin destek verdiği muhalif grupların Türk nakliyecilerin araçlarını ve mallarını ateşe verdiğini ve yağmaladıklarını anlattı. Eryılmaz,
“Türk ihracatçıların mallarını gasp edenler bizim hükümetin destek verdiği silahlı gruplar. Biz takındığımız tutumla ayağımıza değil, kafamıza kurşun sıkıyoruz. Bunun da maalesef tedavisi yok. Bu sınır kapandı, ihracat durdu, nakliye durdu, her şey tamam” diye konuştu. Muhalif grupların Bahava’yı ele geçirmesinin Türk güvenlik güçlerinin desteğiyle gerçekleştiğini ileri süren Refik Eryılmaz, Suriye helikopterlerinin olaya müdahalesinin Türk uçakları tarafından engellendiğini iddia etti. Eryılmaz, “Kontrol hükümetin elinde değil. Burası, küresel güçlerin istihbarat birimlerinin cirit attığı her türlü provokasyona açık bir bölge haline geldi. İnsanlar tedirgin ve gelecek endişesiyle yaşıyorlar” dedi.

Haber: Fatih Erboz

Aşkın aldı benden beni; Bana seni gerek seni..

A Ş K I N  A L D I   B E N D E N  B E N İ..

Aşkın aldı benden beni 
Bana seni gerek seni 
Ben yanarım dün-ü günü 
Bana seni gerek seni 

Ne varlığa sevinirim 
Ne yokluğa yerinirim 
Aşkın ile avunurum 
Bana seni gerek seni 

Aşkın aşıklar oldurur 
Aşk denizine daldırır 
Tecelli ile doldurur 
Bana seni gerek seni 

Aşkın şarabından içem 
Mecnun olup dağa düşem 
Sensin dün-ü gün endişem 
Bana seni gerek seni 

Sufilere sohbet gerek 
Ahilere ahret gerek 
Mecnunlara Leyla gerek 
Bana seni gerek seni 

Eğer beni öldüreler 
Külüm göğe savuralar 
Toprağım anda çağıra 
Bana seni gerek seni 

Cennet cennet dedikleri 
Birkaç köşkle birkaç huri 
İsteyene ver anları 
Bana seni gerek seni 

Yunus’dürür benim adım 
Gün geçtikçe artar odum 
İki cihanda maksudum 
Bana seni gerek seni..

 (Yunus Emre)