Günlük arşivler: 26 Ekim 2012

Bekir Coşkun : Cumhuriyet Bayramı’ndan Niye Korktun Usta ??

Cumhuriyet Bayramı’ndan Niye Korktun Usta…

Diktatörün korkuları farklıdır:
Tiyatrodan korkar mesela…
Heykelden korkar…
Mizahtan korkar…

Fıkra dinlesin, herkes gülerken suratı düşer…
Karikatürden korkar…

*
Bu kez korkusu; bayram…
Yoksa 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını niye yasaklayacaksın?..
Terörist değil gelen, eşkıya değil…
O koltuğuna oturduğun, seni adam eden rejimin çocukları, ellerinde bayrakları ile çıkacaklar, şarkılarını söyleyecekler…
İşte korku; şarkılar…

*
Cumhuriyetin koltuğuna oturuyorsun da, bayramından niye korkacaksın?..
Cumhuriyet ile barışık olsan, sevinmelisin hani…

*
Bu biber gazları, bu demir coplar, bu panzerler, bu zırhlı, bu miğferli, kalkanlı, silahlı,
sis bombalı birlikler…
Tümü şu günlerde bayrama karşı…
29 Ekim…
Adı; Cumhuriyet Bayramı…

*
Korktunuz…
Çünkü…
Bizim dahi tamı tamına farkında olmadığımız bir gerçeği biliyorsun zalim;
Cumhuriyeti silip atmak öyle kolay değilmiş…

Onu savunan ne kadar kurum varsa yıktınız…
Ne kadar kavramı varsa sildiniz…
Onu savunanları hapishanelere tıktınız…

Önünüze engel çıkma olasılığı olanların peşine düştünüz, fişlediniz, izlediniz, evlerini dinlediniz, yuvalarına kadar girdiniz, tutukladınız, hapishanelere doldurdunuz…
Sandınız ki bitti…

*
Bence hafife aldınız Cumhuriyeti…
Ve Cumhuriyetçileri
Öylesine, sıradan, güçsüz ve kolay sandınız…
Tüydüler, tırstılar gibi geldi sanki…

*
Artık bizden iyi biliyorsun ki, değil işte…
Yürekli Atatürk sevdalıları bir orman gibi
Cumhuriyet âşıkları deniz gibi dalga dalga…
Gökyüzü gibi sonu yok…

*
Korktunuz…
Bu kez korku; bayram…
Ve yasakladınız…
Korktuğunuzun tescilidir bu yasak…
Tarihte “Bayram korkusu” diye yer alacak…

*
Olsun…
29 Ekim Cumhuriyetimizin şanlı bayramıdır
Cumhuriyetin çocukları bayramlarını kutlayacaklar…
Kutlu olsun…

25 Ekim 2012 – Cumhuriyet

‘Vicdanınız kaldıysa’ okuyun!..

Dostlar,

Bir kitap tanıtımı sunalım..
Hızla edinip okunmalı.
Bayramda da açok kitapçılar elbette var..

Ahmet Şık’ın “PUSU” sunu tanıtan Aykut Küçükkaya’nın vurguladığı koşulla :

‘Vicdanınız kaldıysa’

Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

 ===================================================

‘Vicdanınız kaldıysa’ okuyun!..

‘Pusu’yu okurken bazen isyan ediyor, zamanzaman da öfkeleniyorsunuz’ Silivri’de yaşananları, Odatv davasındaki yaşananlar silsilesini okudukça irkiliyorsunuz.
aykutkucukkaya@gmail.com

AKP iktidarıyla birlikte derin devleti ele geçirme savaşında muhalif avına dönüşen Ergenekon süreci güzelim medyamızın tüm maskesini indirecekti. Türkiye’de bir anda özel yetkili mahkemelerle birlikte özel yetkili gazeteciler türeyecekti. Bu süreç adım adım iktidar partisi AKP ve cemaatin yeni medyasını yeni baştan dizayn edecekti. İşte bizim de yeni baştan dizayn edilen malum medyamıza ve iktidar nezdinde çok değerli bazı basın mensuplarına küçük bir tavsiyemiz olacak. Ahmet Şık’ın son kitabı Pusu‘yu okuyun, tabii, vicdan denilen şeyden hâlâ zerrecikler taşıyorsanız!..

‘1 yıl 11 gün 15 saat” Bu hesap meslektaşımız Ahmet Şık’ın eşinden, kızından, ailesinden, sevdiklerinden, mesleğinden kısacası özgürlüğünden çalınan takvim yaprağının toplamı. Şık, ‘kendilerine dindar Müslüman diyenlerin komplosuyla hayatının bir yılının çalındığı’ Silivri Cezaevi’nden çıkarken tarihler 12 Mart 2012’yi, saatler 21.00’i gösteriyordu. Devletin yeni sahiplerinin kaleme alındığı Pusu da o tarihten önce çoktan cezaevinde yazılmaya başlanmıştı’

Esaret bittikten sonra da Şık’ın keskin kalemi kitabını yazmaya devam etti.
Ve ortaya Pusu / Devletin Yeni Sahipleri çıktı.

Cezaevi çıkışında ilkeli duruşundan geri adım atmayan Şık kitabında da geri adım atmayacak, birileri gibi köşesine çekilmeyecekti. Öyle ki Başbakan Erdoğan’ın basılmamış kitabını bombaya benzettiği A. Şık ‘Pusu’da kendisinin hedef alınmasına yol açan belgeyi korkmadan yayımlamayı tercih edecekti. Aslında bu onun gazeteciliğinin tercihiydi. ‘İmamın Ordusu‘nu yazarken cemaatin polisteki fişleme kayıtlarının peşinde olan Şık, kendisini Silivri zindanında bulacak; cezaevinden çıktıktan sonra bu belgelere ulaşacak ve bu belgeleri Pusu’da sayfalarca yayımlayacaktı. Kısacası hiç kimse onu bu belgeleri bulup yayımlamaktan vazgeçiremeyecekti!..

Fişleme belgelerini gören var mı?

Sahi!.. Şık’ın bu belgeleri yayımlamasından sonra bu ülkede taşların yerinden oynaması gerekmez miydi? Ancak başta da belirttiğim gibi yeni baştan dizayn edilen Türk basını iş cemaatin fişlemesine gelince bu belgeleri görmezden gelecekti. Hadi cemaatsever medyamız bu belgeleri görmezden gelmeyi tercih etti. Peki!.. Türk savcıları nereye gitti? Yoksa bu belgeler daha önceden ellerine ulaşmış, birileri tarafından çoktan sumenaltı mı edilmişti?

Evet’ Bu soruların yanıtlarını Pusu’da okuyacaksınız, biz devam edelim. Pusu, devletin yeni sahiplerini ortaya koyarken çıplak gözlemlere dayanıyor. Pusu sadece Şık’ın tutuklandığı Odatv davasındaki hukuksuzluklara değil 2002 yılından sonra yaşanan sürece parmak basıyor.

Şık,

  • bir cemaatin 12 Eylül darbesinden sonra devlet içinde
    nasıl örgütlendiğini
    ,
  • emniyet teşkilatını nasıl ele geçirdiğini,
  • karşı çıkanların komplolarla nasıl tasfiye edildiğini,
  • kapalı kapılar ardında birilerinin nasıl delil yarattığını yazıyor.

Pusu’da ‘Şık bir gazetecilik yapılmış’ tabiri tam de yerine oturuyor’
‘Savcı Zekeriya Öz’le öyle bir diyalog ki’

İnsan Pusu’yu okurken bazen isyan ediyor. Zaman zaman da öfkeleniyor’ Silivri’de yaşananları, Odatv davasındaki saçmalıklar silsilesini Şık’ın kaleminden okudukça irkiliyorsunuz. Ama Şık’ın anlattığı öyle bir diyalog var ki Ergenekon süreci ve Odatv soruşturmasındaki yaşananları bir çırpıda özetliyor’

‘Sorguya başlamadan önce Savcı Zekeriya Öz avukatlarımdan Akın Atalay ile ilginç bir diyalog yaşamıştı. Avukat Akın Ağabey suçlandığım iddiaların benimle alakası olamayacağını anlatırken Ergenekon konusunda yazdığım bir kitabımın bulunduğunu da aktardığında, Savcı Öz haberinin olmadığını söyledi. Öz’ün haberinin olmadığını söylemesi üzerine dışarıda bekleyenlerden rica ettik ve evde bulunan kitabım da getirildi. Savcı bir yandan sorular soruyor, bir yandan da kitaba göz gezdiriyordu. Sonra da ‘Kitabı ilk kez gördüm’ dedi. Akın Atalay da şaşırarak ‘Gerçekten mi ilk kez duydunuz, gördünüz’ diye sorunca Savcı Öz Ergenekon soruşturmalarını kimin yürüttüğünün itirafı olan yanıtı verdi: Ben bu gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve aranma istendiğini bilmiyorum. >Ahmet >Bey’in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim. Biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz.’

Yıl: 2001, Şık Ergenekon belgesini görüyor!..

Şaşırdınız değil mi? Şık, Pusu’da bizi de şaşırtmaya devam ediyor. Bu kez tam 11 yıl öncesine götürüyor’ Daha Ergenekon başlamadan, AKP iktidara gelmeden, cemaat güçlenmeden 2001 yılında karşılaştığı bir belgeye… Okuyalım’

‘Tahminen 2001 olmalı. Aynı zamanda Ergenekon ile tanıştığım tarihti bu. Soruşturmalar başladıktan sonraki dönemde artık internetten kolaylıkla erişilebilen ve Ergenekon’un temel dokümanı olarak kabul edilen ‘Lobi’ isimli bir belge yapılan aramalarda ev ve işyerlerinde bulunan hemen herkesi sanık yaptı. Henüz bu gelişmeler olmamışken, bu belgeyi ilk kez zaman zaman göz attığım bir internet sitesinde fark ettim. Belgede yer alan iddialar yenilir yutulur cinsten değildi. Her ne kadar kuşkulu olsa da bir çıktısını alıp, o dönem Radikal gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan İsmet Berkan’a verdim. ‘Ağabey şuna bir baksana ilginç şeyler yazıyor’ diyerek verdiğim belgeyi okuyan İsmet Berkan, ‘Deli saçması şeyler. Hem nasıl doğrulatacağız. Emin olamayız. Adamların reklamını yapmayalım’ dedi. Aslında iddialar doğru da yalan da olsa haberdi. Mesele iki yanından da ele alınabilirdi. Ne yalan söyleyeyim doğruluğundan da kuşkulanmamıştım. Bir süre sonra da dediğim gibi önce Fehmi Koru, ardından da Aksiyon dergisi yazdı. Ancak ilginçtir, buna rağmen hiçbir şey olmadı. Tartışılmadı bile. Ergenekon soruşturmalarında akıl, sınır ve objektiflik tanımayan cemaatin vurucu gücü Zaman gazetesi ve yazarları bile uzak durdu konuya. Belli ki süreç olgunlaşmamıştı. Bir dizi kanlı, karanlık ve provokatif olaylar zincirinden sonra da yeterli şartların sağlandığına kanaat getirilmiş olmalı ki Ergenekon soruşturmaları başladı. Bu tür soruşturmayı yürütecek entelektüel ve siyasi bilinçten yoksun olmasına karşın kendisine kutsal bir anlam yüklemeye çalışan savcı Zekeriya Öz elindeki Ergenekon belgesini, nedense bu soruşturmanın sanığı yapılmayan, Tuncay Güney‘in 2001’de verdiği ve doğrulatılamayan ifadeleriyle birleştirmişti. Sonra da suçladığı her kişiyi bu belgeye göre örgütte bir yere yerleştirmişti.’

‘İstersen ağlayabilirsin, ben de eşlik ederim sana’

İşte böyle’ Şık’ın, Pusu’sunda yazdığı gibi ‘Yaratılan havanın sivilleşme ve demokratikleşme illüzyonundan öte bir şey olmadığını gösterecek’ bir kitap yazılmalıydı. Pusu’yu okurken zaman zaman öfkeleniyorsunuz demiştim. Bazen de duygulanıyorsunuz’ Bir babanın kızına duyduğu sevgiyi, eşine olan inancını ve büyük aşkını da görüyorsunuz Pusu’da. Hele hele Ahmet Şık’ın kızı Mina’ya olan büyük sevgisini okurken siz de oturup Silivri zindanındakiler için ağlıyorsunuz

“Ben Ahmet’i pek tartışmam”

Ben, Ahmet Şık’ı tanıdığımda ikimiz de İstanbul Üniversitesi’nde okuyorduk. Beyazıt’taki Basın Yayın Yüksekokulu’nda. O bizim üst sınıfımızdaydı. Yani biz çömezdik!.. 1994’te Cumhuriyet’te gece muhabiri olduğumda Ahmet Şık’ın objektifinden fotoğraflar, haberler gazetenin sayfalarında çoktan yer alıyordu. Aynı gazetenin muhabirleri olarak Gazi olaylarını olayların başladığı saatlerden itibaren beraber izledik. Şık’ın o dönemde yaptığı gazeteciliği aradan 17 yıl geçtiği halde hâlâ unutamam. Belki de bu yüzden Ahmet’in Pusu’sunu okurken meslektaşımın sayfalar boyunca kendisini savunmak zorunda kalmasını içime sindiremedim. Umur Talu’nun Pusu’nun başında yazdığı gibi:

‘Ben Ahmet’i pek tartışmam.

Siz elbette kitabı tartışabilirsiniz.’

Pusu, Devletin Yeni Sahipleri
Ahmet Şık
Postacı Yayınevi/ 416 s.

 (Cumhuriyet Kitap Eki, 25.10.12)

Söz şiirin : GİTTİNNN…


G İ T T T İ N N N  ! ….

Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki…
“Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkûm edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim” diyecektim sana.
Konuşamadım…

Gittin…
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdı ki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım…

Gittin…
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım…

Gittin…
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.

Gittin…
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım…

Gittin…
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım…

Gittin…
Bir şey söyledin mi giderken?
“Kal” dememi istedin mi?
Son bir kez “seni seviyorum” dedin mi?
“Bekle beni döneceğim” diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyordu ki;
Duyamadım…

Gittin…
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de fark etmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım…

Gittin…
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım…

Gittin…
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni unutamadım…
(Yazanı belirsiz??)

29 Ekim 2012 BULUŞMA YASAĞI KALKTI! Nihayet sağduyu..


BULUŞMA YASAĞI KALKTI!

Ankara Valiliği’nden geri adım!

29 Ekim 2012’de Ulus’ta 1. TBMM önünde gerçekleştirilecek

  • “Büyük Cumhuriyet Buluşması”na getirilen yasak,
    toplumun yoğun tepkisi üzerine kaldırıldı

37 demokratik kitle örgütünün 29 Ekim günü Ankara Ulus’ta Birinci Meclis önünde gerçekleştireceği “Büyük Cumhuriyet Buluşması” yasağı fiilen kalktı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da 29 Ekim günü saat 11.00’de Ulus’ta olacağı bildirildi.

Hiçbir engel kalmadı

29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı kutlamaları çerçevesinde Ankara Ulus’ta 1. Meclis önünde yapılacak “Büyük Cumhuriyet Buluşması” için Ankara Valiliği tarafından konulan yasak fiilen kalktı.

Düzenleme Komitesince Valilikle yapılan görüşmelerde, 1. TBMM önünde basın toplantısı yapılabileceği, bunun için de herhangi bir izne gerek olmadığı ifade edildi.

Valiliğin bu tavrından sonra 1. TBMM önünde yapılacak
Büyük Cumhuriyet Buluşması” için bir engel kalmadı.

====================================================

Dostlar,

Sonunda sağduyu egemen oldu..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti o denli de elden çıkmadı..

Başbakan “istihbarat almışsa valilik gereğini yapar, yasaklar da..” dedi
dün sabah namaz çıkışında. (25.10.12, İstanbul)

Hep yazdık, devlet iyi ki istihbaratı almış, hem de 1 hafta – 10 gün önce.. İyi ya, yeterince zaman var, al önlemini.. Güvenlik güçlerinin muazzam olanakları var..
Senin temel görevin bu..
Yurttaşın demokratik haklarını kullanabilmesi için can ve mal güvenliğini sağlamak..

Her şeye karşın Ankara valiliğine ve tanıdığımız Sayın Vali’ye teşekkür ederiz.

  • Vali Alaaddin Yüksel’e yakışan, bundan sonra kitlenin
    Anıtkabir’e yürümesini de sağlamaktır. 
1996’da milyonluk bir yürüyüş yapıldı Ankara’da..
Polisin yanı sıra asker de güvenlik önlemi almıştı. Kimsenin burnu kanamadı.
 
2007 Tandoğan, Çağlayan, Gündoğdu mitinglerinde kimsenin burnu kanamadı.Topluma ve kendinize korku değil güven aşılamalısınız.
Kalkış noktası negatif değil pozitif olmalı.
Neruda‘nın şiirinin tam yeri :

Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Kıldığınız namaz boşuna!

Dostlar,

Sayın Yılmaz Yunak‘ın “Kıldığınız namaz boşuna!başlıklı yazısı tam anlamıyla dehşet verici.. Çok çarpıcı.. Kurban Bayramının 1. gününde yayımlanmış olması da anlamlı.

Bende bir soru uyandı : Kılınan namazlar boşuna da ya kesilen kurbanlar?
Çok mu yerini buluyor?
Yılda 1 kez 4 gün (ezici çoğunluğu ilk gün) topluca hayvan keserek bir toplumun yoksullarının kırmızı et gereksinimi karşılanabilir mi?

En azından “süreklilik” boyutu yok değil mi?
Örn. namaz.. günde 5 vakit kılınıyor..
Birkaç günlük, haftalık, aylık, giderek yıllık borcu ödemek özere stok namaz
kılınabilir mi??

O halde?
Çare İslamın sadaka şeriatı da değildir.
İnsan aklı günümüzde SOSYAL DEVLETİ, aile sigortasını, işsizlik sigortasını vb. keşfetmiştir..

Lütfen Sn. Yunak’ın yazısını okur, okutur ve üzerinde biraz düşünür müsünüz??

Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================================
Kıldığınız namaz boşuna!

Kıldığınız namaz boşuna
Yılmaz Yunak
25 Ekim 2012, Ulusal Kanal 

Hadi bana kutsal bir şey söyleyin; öyle bir şey söyleyin ki, kutsalların en kutsalı olsun.

Vatan…
Millet…
Din…
Kâbe…
Cami…
Melekler…

Hepsi kutsal, özellikle Vatan; ama en kutsalı değil.
Ondan da kutsalı var : Bir “eşrefi mahlûk” var… (İsra, 70)

*** *** ***

Tanrı neden “Biz” diye hitap eder Kuran’da?
“Biz, size, üstünüze tanık olar bir resul gönderdik.” (Müzzemmil, 15)
“Sonra onu açıklamak da bizim işimiz olacaktır.” (Kıyamet, 19)
Yüzlerce ayet…

Yaratan tektir ve deyim yerindeyse, yaratılışın nispeten önemsiz bölümlerinde, kendi
oluşturduğu hiyerarşiyi devreye sokmakta; bu iş için yetkilendirdiği yaratıklarına,
kozmik programın yazılımında görev taksimi yapmaktadır.

Ama bunun bir istisnası vardır : Yaratıcı burada yaratılacak olanı kendi tekelinde tutmakta, hiyerarşiyi bu işe karıştırmayarak bu işi bizzat üstlenmektedir.
Çünkü bu, kutsalların en kutsalının yaratılış faaliyetidir.
İnsandır bu!

*** *** ***
Hani Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım” (Sâd, 71)
“Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde önünde secde ederek eğilin.” (Sâd, 72)

Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etmişlerdi. (Sâd, 73)
İblis etmemişti. O, kibre sapmış ve inkârcılardan olmuştu. (Sâd, 74)

Allah dedi: “Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan neydi?
Burnu büyüklük mü ettin, yoksa yücelenlerden mi oldun?” (Sâd, 75)

İblis dedi: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.”
(Sâd, 76)

Buyurdu: “Hadi çık oradan. Sen kovulmuş birisin.” (Sâd, 77)

*** *** ***

1) İnsanın yaratılışı konusunda ifade kesin: Ben!
Ben yaratacağım! Siz kenara çekilin; bu işi bizzat yapacağım!

2) Ayet ne diyor: Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde!
İnsan içinde “Tanrı’nın Nefesi”ni taşıyor; o bir parça O!

3) “Önünde secde ederek eğilin!”
En kutsal şey olarak bildiğimiz melekler, insanın önünde secdeye kapanıyor, eğiliyor, saygı gösteriyor.

4) Ne diyor Yaratıcı: “İki elimle yarattığıma.”
Yaratılana gösterilen ihtimamın dile getirilişine bakın!

5) Ve nihayet insan o denli özel, o denli kutsal bir yaratık ki, o güne kadar Allah katında önemli bir mevki sahibi olan İblis kovuluyor ve insan en yüksek makama ulaşıyor.

İşte bu nedenle insan en kutsal yaratık…

*** *** ***

Bunları, Çengelköy’de bir AVM’nin arka kapısında, çöpe atılan sebzeleri ayıklayıp evlerine götürmek için didinen kadınları görünce geçirdim içimden. Boyunları eğikti, mahcuplardı, itilmiş kakılmış olduklarının farkındaydı hepsi.

Gözlerindeki gizli hüznü hemen fark edebiliyordunuz.
İstanbul’un göbeğinde çöpten yemek topluyorlardı.
İnsandı bunlar!
En kutsal yaratıktı!
Sonra Kuran ve İslam üzerinde düşündüm biraz.
“Şekil” uğruna “öz”ün mahvedilişini…
Yoksulların gizli feryadı arşı inletirken, kıldığımız namazları!
Yazıktı!
Ne kadar yazık…

*** *** ***

Evine günde ancak 3 gram kırmızı et götürebilen memur (bir serçeden dahi az),

  • açlık sınırındaki otuz milyon kişi,
  • resmen aç olan milyonlar,
  • işsiz bırakılarak onurlarıyla oynanan milyonlar

Gazetelerde okuduğumuzda bir istatistik gibi geliyor.
Gözünüzle gördüğünüzde ise kaskatı bir gerçek!
İsyan ediyorsunuz her şeye!
İsyandan bütün vücudunuz tir tir titriyor.

Çünkü bu insanlık dışı kahrolası manzara Müslümanlar tarafından infialle karşılanmıyor, doğal addediliyor.
Her şey sanki çok doğalmış gibi algılanıyor. Kimsenin umurunda değil.
Kimse sağa sola saldırıp camı çerçeveyi yerle bir etmiyor!
En kutsal yaratık çöpten yiyecek ayıklıyor, kimsenin umurunda değil!
Kanıksanmış; doğal addediliyor artık! Bu doğallık kahrediyor insanı!

*** *** ***
Müslümanlara uyarımdır: Kıldığınız namazlar boşuna!

İnsanı bir “girdi”den, bir “meta”dan, bir “fire”den ibaret gören kapitalizme, başta AKP olmak üzere Türkiye’yi bu hale getiren düzen partilerine, insanı çöpten yiyecek toplamaya iten bu kahpe düzene karşı savaşmadığınız için (Nisa 75), kıldığınız bütün namazlar boşuna!

Hepsi riya, hepsi sahtekârlık, hepsi ikiyüzlülük!

Bir tarafta öküz gibi yiyerek şiştikçe şişenler, altın, dolar biriktirenler, servetlerine servet katarak adeta tanrılaşanlar, bunun doğal sonucu olarak yeryüzünde kasılarak yürüyenler (Lukman, 18); diğer tarafta onursuzluğa mahkûm edilerek çocukları için çöpten yiyecek toplayan çaresiz anneler…

Sefalet içinde onursuzlaştırılan yoksullar, insanlar!
Söylemedi demeyin; kıldığınız bütün namazlar boşuna!

Allah’ın en kutsal yaratığı çöpten yemek toplarken ve siz bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmadığınız için; bilakis düzen partilerini desteklediğiniz için kıldığınız bütün namazlar boşuna!

İslam’ın eşitlikçi Peygamberini (O’na selam olsun) anarken döktüğünüz o sahte gözyaşlarınız boşuna!
Boşuna!
Allah’a emanet olun…

www.ulusalkanal.com.tr 

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak !

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak !

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Hasan Basri Özbey de
29 Ekim 2012’de Ulus’ta gerçekleşecek Seferberlik Buluşması’na katılacak..

CHP ve İşçi Partisi de Ulus’ta olacak

Aralarında ADD, ÇYDD, TGB, Eğitim-İş, Birleşik Kamu-İş, Cumhuriyet Kadınları Derneği vb. 30’u aşkın kurumun bir araya gelerek oluşturduğu Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliği‘nin organize ettiği “Seferberlik Buluşması” 29 Ekim 2012 saat 11:00’da
Ankara-Ulus’ta gerçekleşecek. Yasaklamalara ve engellemelere rağmen Cumhuriyet’i kutlamaktan vazgeçmeyen gençlerin buluşmasına İşçi Partisi ve CHP’den de destek geldi.

  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
    CHP’li milletvekilleri ile birlikte bu buluşmaya katılma kararı aldı.

Daha önce CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran da Meclis’te bir basın toplantısı düzenleyerek Cumhuriyete sahip çıkan herkesi 29 Ekim’de Ulus’ta olmaya çağırmıştı.

===========================================================

Dostlar,

CHP nihayet kendine yakışanı, kendinden bekleneni yaptı..

Bunda tabanın, halkın baskısının mutlaka belirleyici rolü var.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun çıplak gerçeği görmemesi, karşı durması olanaksızdı.

Doğru olan budur.

  • CHP’yi artık sokaklarda fiilen Cumhuriyet’e sahip çıkmak büyütebilir.

TBMM koridor ve salonlarında muhalefet anlamsızlaşmıştır. 

Acı örneği 4+4+4 yasa tasarısının Komisyonlarda görüşülmesinde yaşanmıştır.
AKP, iri kıyım milletvekillerini özellikle görevlendirerek CHP’li vekiileri döverek komisyonlardan uzaklaştırmıştır.

Bu olay gerçekte açık bir kırılma noktası idi.
CHP o gün sine-i millete dönme kararı alabilirdi..

Dileriz bu acı olayın benzeri sözde “yeni Anayasa” yazım süreçlerinde yaşanmasın.

  • AKP gemileri yakmıştır; geri dönüşü yoktur; çaresi giderek artan baskı sarmalıdır.

Çare sokakta, halkla birlikte, “de facto” (fiilen, eylemli) savunmadır.

Gazi Mustafa Kemal Paşa 1. TBMM’yi açarken neler söylemiş, ders alalım :

Devamla…


Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

 

VATAN VE CUMHURİYET İÇİN HALK BULUŞMASINA ÇAĞRI…

29ekim afis

Dostlar,

29 Ekim 2012 günü sabah saat 11:00’de Ulus’ta, Cumhuriyeti kuran 1. TBMM’nin önünde olacağız..

Elimizde bayraklarımızla, karanfillerimizle..

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 25 Ekim 2012 günü sabah saatlerinde Silivri tutsakevinde tutuklu (hala hüküm almamış) CHP milletvekilleri Prof. Dr. Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay‘ı ziyaret ettikten sonra basına açıklama yaptı ve özetle;

  • Devletin istihbaratla yönetilemeyeceğini,
  • İstihbarat alındı ise gerekli güvenlik önlemini koymanın devletin görevi olduğunu,
  • Cumhuriyet bayramını halıkın kutlamasının engellenemeyeceğini,
  • Kendisinin de zoru seçerek alanlarda olacağını, Ulus’a geleceğini
  • Herkesin bayrağını kaparak Ulus’a gelmesini istediğini… açıkladı.

Ben bu gün bayram kutlaması için 94 yaşındaki hocam Prof. Dr. Turhan Akbulut’u aradım. Çok mutlu oldu.

  • Kavurma bayramını geçelim, benim bayramım 29 Ekim” dedi!
    Ekledi: “Keşke biraz genç olsaydım da Ulus’a gelebilseydim.. ” dedi.

Ben de elime 2 pankarat (olmazsa 2 bayrak) alacağımı, bunlardan birisini kendisi için taşıyacağımı söyledim. “Pankarta ne yazayım?” diye sordum :

  • “Yaşasın Cumhuriyet! Yaşasın ATATÜRK!” yaz.. dedi.
Peki.. dedim.. Hocama sözümü tutacağım..
“Vatan ve Cumhuriyet birlikteliği” ortak paydasında her-kesi bekliyoruz..

Yurtdışından, ülkenin her yerişnden gelenler var..

Ankaralıların da üzerine düşeni yapacağını umuyor ve diliyoruz..

ADD’nin çağrısı aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
26.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
====================================================

ADD’den                               : CUMA, 19 EKIM 2012 18:44

29 Ekim 2012 “Vatan ve Cumhuriyet Buluşması” Çağrı Metni Yinelendi

Vatan ve Cumhuriyet Birlikteliğini oluşturan kurumların Genel Başkanları Türk Hukuk Kurumu’nda gerçekleştirilen toplantıda bir araya geldiler. 27 Kuruluşun Genel Başkanları’nın ve temsilcilerinin katıldığı toplantıda, Vatan ve Cumhuriyet buluşmasye sordum.ı çağrı metni yinelenerek, tüm üyelerini ve halkımızı

  • 29 Ekim 2012 saat 11.00 de 1. Meclis önüne buluşmaya davet ettiler.
29ekim2012 2

Toplantıda ilk sözü alan Genel Başkanımız Tansel Çölaşan;

“Milli bayramlar ulusal bilinci arttıran bayramlardır. Geçen sene 29 Ekim Cumhuriyet bayramı, deprem gerekçesiyle iptal edildi. Ama yasağı koyanlar düğünlere gittiler. 19 Mayıs öncesi çıkartılan genelgeyle devletin yapması gereken kutlamalar bir Bakanlığa, sonra il müdürlüğüne bırakıldı. Genelge, Danıştay kararıyla iptal edildi ama yönetmelik değişikliğiyle uygulamaya koydular. 29 Ekim’de bize Ankara’da zaten resmi tören var diyerek törenimize izin vermeyebilirler.

  • Türk milletinin önüne 29 Ekim’i kutlama yasağı konulamaz.

Bu yasağın gerçek olmayacağının en güzel örneğini 19 Mayıs’ta (2012) halk göstermiştir.

  • Devletin görevi halkın bayramları kutlamasını engellemek değil,
    halkın güvenliğini sağlamaktır. 

29 Ekim’de Vatanın ve Cumhuriyetin yıkılmayacağını haykırmak için 1. Meclis önünde olacağız” dedi.

ADD Genel Merkezi

29ekim2012 3

CUMHURİYETİN KURULDUĞU GÜN VE YERDE
VATAN VE CUMHURİYET İÇİN HALK BULUŞMASINA ÇAĞRI

Mustafa Kemal Atatürk, Söylev’ine,

“1919 yılı Mayısının 19. günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş” diye başlar.
“Genel görünüş” içler acısıdır. İşgalci devletler padişaha tüm isteklerini kabul ettirmiş; onlara yaslanan, halkının geleceğini yok sayan saray; ordunun dağılmasına, yurdun her köşesinin işgaline izin vermiştir. Halk, yokluk ve yoksunluk içindedir; ama umutsuz ve umarsız değildir. Yurtseverler örgütlenir; direnir

Mustafa Kemal ATATÜRK önderliğinde ulusal kurtuluş savaşını yapar ve işgalci emperyalistleri ülkeden kovar.

Türk Ulusu, böyle destansı bir iradenin, direnmenin, mücadelenin sonunda; köhnemiş Osmanlı düzenini yıkar, tam bağımsız, vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü esas alan, ulus iradesine dayalı demokratik, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurulur.

BUGÜN                     :

Ata’mızın bu yüce eseri tahrip edilmektedir.

O’nun en büyük devrimlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölünüp parçalanmaya,
Bölücü anayasa girişimiyle din, mezhep ve etnik köken farkı gözetmeden

Türk milletinin Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı olduğu inancı” ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

O’nun Cumhuriyetin en temel dayanaklarından biri yaptığı laiklik ortadan kaldırılmaya çalışılmakta,

  • Türkiye otoriter bir din devletine dönüştürülmeye kalkışılmaktadır.
  • Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini karartacak 4 + 4 + 4 eğitim yasası ile Atatürk Devrimlerinin temel yasalarından eğitim ve öğretim birliği yok edilmekte;

Cumhuriyetimizin kazanımı kültür ve sanat kurumlarımız ortadan kaldırılmak istenmektedir.

Silah zoruyla ülkeyi bölmeye çalışan eli kanlı teröristle müzakere masasına oturulmakta, mutabakatlar imzalanmakta, her gün, yurdun her köşesinden şehit cenazeleri kaldırılmaktadır.

Ülkenin aydınları, bilim adamları, gazetecileri, askerleri zindanlara atılarak susturulmaya ve halk sindirilmeye çalışılmaktadır.

Büyük Ortadoğu Projesi’ne (BOP) taşeronluk yapılarak
ülkemiz Ortadoğu’nun savaş bataklığına sürüklenmek istenmektedir.

Cumhuriyet döneminde kurulan kamuya ait sanayi tesislerimiz satılmış,
ulusal ekonomimiz çökertilmiştir.

Vatandaşımız işsiz bırakılmış, açlık, yoksulluk içinde, yardımla ve banka kredileriyle yaşamını sürdürmeye çalışır duruma düşürülmüştür.

Halkçılık ilkesinden uzaklaşılarak, sağlık ve eğitim paralı hale getirilmiştir.

Ulusal bayramlarımızda, kutlama törenleri kısıtlanmakta veya bahanelerle iptal edilmektedir.

ÇARE                                :

Tüm sorunlarımızın çözümü                           ;

– egemenliğin gerçekten ulusta olduğu,
– her alanda tam bağımsızlık ilkesiyle,
– akıl ve bilimin öncülüğünde,
– emperyalist talepler yerine halkın çıkarlarını ön plana çıkaran
– Ulusal Yönetim anlayışındadır.

Bu anlayışla, tüm halkımızı, demokratik kitle örgütlerini ve siyasal partileri birlikte mücadele etmeye, vatan ve cumhuriyet için birlikteliğe çağırıyoruz!

UNUTMAYALIM                   ;

  • Kurtuluş Savaşının en zorlu koşullarında bir araya gelen Türk Ulusu, bugün de emperyalizmin ve destekçilerinin oyunlarını bozacak ve ulusal bir yönetimin önünü açacak güce sahiptir. 

Bu güce inanıyoruz.

BU İNANÇLA,
ÖNCE VATAN VE CUMHURİYET DİYEN 20’DEN FAZLA DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ OLARAK, HALKIMIZA SESLENİYORUZ, :

  1. CUMHURİYET SEVDALILARI BİRLİK OLALIM
  2. BAYRAMIMIZI KUTLAYALIM
  3. ATATÜRK DEVRİMLERİNİ EGEMEN KILALIM

BU AMAÇLA HERKESİ

  • 29 EKİM SAAT 11.00’DE ULUS 1. MECLİS ÖNÜNDE 
    VATAN VE CUMHURİYET İÇİN HALK BULUŞMASINA ÇAĞIRIYORUZ.

VATAN VE CUMHURİYET BİRLİKTELİĞİ

Atatürkçü Düşünce Derneği
Ankara Bölgesi Veteriner Hekimleri Odası
Ankara Kız Lisesi mezunları Derneği
Ankara Seymenler Kulübü
Birleşik Büro –İş
Birleşik Kamu İş Konfederasyonu
Cumhuriyet Kadınları Derneği
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı
Dil Derneği
Eğitim –İş Sendikası
Engelliler Konfederasyonu
Genel Sağlık-İş
Hacı Bektaş Eğitim ve Kültür Derneği
Kız Teknik Öğretmenler Derneği
Kültür Sanat -İş
Müzik Eğitimcileri Derneği
Tarım Orman-İş
Tüketici Hakları Derneği
Türkiye Gençlik Birliği
Türkiye Harp Malulü Gaziler Şehit Dul ve Yetimleri Derneği
Ulaşım-İş
Türkiye Polifonik Korolar Derneği
Ulusal Eğitim Derneği
Veteriner Hekimler Derneği
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği
Yerel-İş