Günlük arşivler: 20 Ekim 2012

Bekir Coşkun : Dak ile Duk

 

 

 

 

Dak ile Duk…

Büyük insanların asla unutulmaz sözleri var…

Cicero:

“En çabuk kuruyan şey gözyaşıdır…”

Vur dizine…

*

Gandi:

“Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür…

Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür…

Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür…

Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür…

Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür…

Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür…

Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür…”

*

Churchill:

“Uçurtmalar rüzgâr gücü ile değil, güce karşı koydukları için yükselirler…”

*

Desiderius Erasmus:

“Körlerin ülkesinde tek gözlü kral olur…”

*

Hz. Ali:

“İnsan dilinin altında gizlidir…”

*

Eh işte..

Bizimkisi büyük Türk devlet adamı tabii ki…

Onun için de Türkçe güzel söz bulamadı, Arapçadan buldu:

“Men dakka dukka…”

Açıklaması size:

“Dak edene duk edilir…”

*

Kendi zihniyetini anlatıyor aslında…

Özeti; intikam…

Dak edene…

Duk…

*

Bu yargı, ordu, üniversiteler, sivil toplum, medya duk mesela…

Buna dak etmişlerdi…

Sıra kendisine geldi:

Duk…

*

Bizler niye itilip kakıldık?..

Dak ettik…

Patrona söyledi…

Duk olduk…

*

Dış politika keza..

Araplar bir top atıyorlar; dak…

Bu bir top attırıyor; duk…

Arada bir:

“Dakadukadakadukadakaduka…”

“Bu ne?” diyeceksiniz…

Makineli…

*

Cumhuriyet bunlar açısından dak idi… Halifeliğin, şıhların, şeyhlerin, medreselerin, dergâhların kaldırılması keza…

Dak…

İşte ilk fırsatta tüm okulları imam hatip yaptılar…

Duk…

*

Nereye kadar gider derseniz….

Benjamin Franklin dedi ki:

“Boş çuval dik durmaz…”

BEKİR COŞKUN
Cumhuriyet, 20.10.12

 

SUÇ ve CEZA

Dostlar,

Prof. Dr. Rana Yavuzer Anadolu bir tıp doktorudur. Deri hastalıkları uzmanıdır.

Kendisine toplumsal sorunlara duyarlığı ve neredeyse bir hukukçu birikimiyle kaleme aldığı SUÇ ve CEZA yazısı için teşekkürler.

Biz de bir içerik eklemek istiyoruz :

Sevgi ve saygı ile.

20.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

SUÇ ve CEZA

Prof. Dr. Rana Yavuzer Anadolu

Toplumumuzun adalet duygusu zedelenmiştir.

Adalet; hakkaniyettir.
Yasaların adil, tarafsız ve hakkaniyetli olarak herkese eşit uygulanmasıdır.

Adalet; doğrunun aranması, sorulması ve bulunması sorumluluğudur.
Devletindir bu sorumluluk.

Toplumun bireyleri, devletlerinden birçok başka işlevleri beklediği gibi ve belki de
en çok adil ,adaletli tutum bekler.

Doğruluk ve tarafsızlığın yanı sıra, evrensel iyilik ilkeleri ve insan temel hakları çerçevesinde, gerçek kanıtlara dayalı yargılama ve adil cezalandırma bekler.

  • Suç ve ceza arasında bir karşılıklılık ve denge olmalıdır.

Bir hükümlünün, hem de ağırlaştırılmış müebbetten, 18-20 yıla mahkum bir hükümlünün eş ve ana-babalık haklarının elinden alınması ne demektir?

Şu demektir; eşini, evladını ziyaretçi olarak göremez, belki de onlarla yazışamaz.
Ölüm demektir bu. Adı konulmamış ölüm fermanı.

Ne menem bir adalet duygusudur bu? Ne biçim bir ceza anlayışıdır?
Bırakınız bu insanların hakikaten suçlu olup olmadıklarını bir kenara, ne insafsızlık,
bu ne hınçtır? Ve neye karşı? Darbe mi? Darbeye teşebbüs mü? Alın size darbe, teşebbüs falan da değil, anlı şanlı darbe. failleri bellidir, sonuçları ortadadır.
Otuz iki yıldır ne yapılmıştır? Ama amaç üzüm yemek değildir. Adalet hiç değildir.

Toplumumuzun adalet duygusu derinden sarsılmıştır. Vicdanı rahatsızdır.

Kuşkusuz hiçbir vatandaş, kanunlar karşısında suç oluşturan şeyleri savunmaz.

Gerçek suçlardan bahsediyorum burada. Sonradan ısmarlama kanun değişiklikleri ile minare kılıf misali “yaratılmış suçlardan” değil.

  • Gerçek suç tecavüzdür, adam öldürmedir, çocukları istismardır, kadınları tacizdir, çocuk yaştaki gelinlerdir.
  • Gerçek suç hırsızlıktır, milleti, devleti soymaktır, nüfuz ile haksız zenginleşmedir.
  • İnsanların insanca yaşama, çalışma, okuma , inanma ya da inanmama özgürlüğünü gizli ve açık yollarla engellemektir suç.
  • Suç bu ülkenin insanları arasında gizli ya da açık ayırımcılık yapmaktır.
    Bizden- onlardan demek, din, dil, ırk , mezhep, cinsiyet, fikir ayrılıklarını bahane ederek kimini kayırmak, kimini de korkutmaya, sindirmeye çalışmaktır.
  • Suç, bu ülkenin her bir kıyı- köşesine ve bu ülkenin her bir ferdine , vatandaşına çağdaş eğitim, insanca yaşam, ve eşit hizmet götürmemektir.
  • Bu ülkenin ulusal öncelik ve çıkarlarına ters davranmaktır suç,
    ulusu, toprağı, insanı başkalarının çıkar ve emellerine oyuncak etmektir.
  • Bilgi ve aydınlanma çağında; bu ülkenin çocuklarını bilgisiz, görüşsüz, düşüncesiz, karanlıkta bırakmaya çalışmaktır.
  • Büyüklerinin de doğru haber alma ve düşündüğünü açıkça söyleme hakkını
    gizli -açık kısıtlamadır.
  • Suç insanlığın evrensel barış ve esenliğini düşünmemektir.

Suç düşünmek olamaz!

(Cumhuriyet Bilim Teknik, 20.10.12)

2012 NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ : Hücre yüzeyindeki akıllı alıcıları keşfedenlere


Dostlar,

Bilimsel ilerlemeler büyük ivme içinde.
Öte yandan yarattığımız sorunlar da.
Bir kısır – sonlu sarmala mı girdik?

BM Raporlarına göre son 50 yılda çevreye verdiğimiz zarar, tüm geçmiş zamanları aşkın.. (The Millennium Ecosystem Assessment-2005). Gereksinimlerimiz üstel biçimde artıyor ama doğa kaynakları ve dolayısıyla üretim bu hızda olamıyor.
Kapitalist düzen bir yandan yaşamın hemen tüm alanlarını zora sokarken (kirletirken!) bir yandan da “çözümler” sunuyor.

“Fast food” teknolojisi yaklaşık 3 onyıllık. Günümüzde her 7 insandan 1’i şişman (obes)..

Kapitalizmin hastalıklı çözümü : Obesite cerrahisi.. Traji-komik..

1 milyar da aç insanımız var
!

Bir  halter düşünün ki, 2 ucunda böylesi bir “ağırlık” (çok yönlü toplum sağlığı sorunu) var. Üstesinden verili / dayatılan yapı içinde gelemiyoruz.

2012 Nobel Kimya ödülünün dayandığı temel bilgiler teknolojik uyarlama aşamasında karşımıza “kişiye özel ilaçlar” olarak çıkabilecek yakın gelecekte. Her insanın genomik yapsıyla kodlanan hücre yüzeyi alıcıları (reseptörler) tam olarak tanımlandığında, herkese özel, belli hücrelerce seçici olarak dolaşımdan (kandan) çekilecek ilaçlar üretilecek. Deneme çalışmaları halen epey yol almış durumda.

Doğallıkla bu ilaçlar “hi-tech” yani yüksek teknoloji ürünü olduklarından çok daha pahalı olacakar. “Moneter” parasal temelde “kar hedefli” işleyen özel sağlık sigortası sistemleri sigortalılarına ilaç bedellerini geri ödemede çekinik duracaklar. İnsanları “tamamlayıcı-destekleyici sigorta” dedikleri bir başka sömürü alanına zorlayacaklar.
Bu konuda sitemizde daha önce çarpıcı bir değerlendirmeye yer vemiştik :

“Özel sağlık sigortasına sahip olan genel sağlık sigortalısı”..

gibi akıllara seza sıfatlar kullanılmakta SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) tarafından, SUT’ta (Sağlık Uygulama Tebliği).
(Bkz. http://ahmetsaltik.net/saglikta-dovizle-vurgun/)

Çare;

  • HER-KE-SE YAYGIN-ETKİN-SÜREKLİ KAMU SORUMLULUĞUNDA KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ !

2012 NOBEL Kimya Ödülünün bizdeki çağrışımları bunlar kısaca.

Ödülü birlikte kazanan / paylaşan ABD Stanford (Dr. Brian K. Kobilka) ve Duke Üniversiteleri Tıp Fakültesinden (Dr. Robert J. Lefkowitz) 2 değerli meslektaşımızı kutlar, kendilerini saygı ile selamlarız.

Sevgi ve saygı ile.
20.10.12

Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.

www.ahmetsaltik.net

***************************************************************** 

2012 NOBEL KİMYA ÖDÜLÜ

* Ödül, hücre yüzeyindeki akıllı alıcıları keşfedenlere..

2012 Nobel Kimya Ödülü G-proteini alıcılarının işleyişiyle ilgili çalışmaları nedeniyle ABD’li Robert J. Lefkowitz ile Brian K. Kobilka’ya verildi.

Brian K. Kobilka: ABD vatandaşı. 1955’te Little Falls’ta doğdu. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde moleküler ve hücresel fizyoloji öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

Vücudumuz milyarlarca hücre arasındaki etkileşimin oluşturduğu bir sistemdir.

Her hücre, sahip olduğu minik alıcılar ile çevresini algılar
;
böylece yeni koşullara uyum sağlar. İşte 2012 Nobel Kimya Ödülü bu alıcıların önemli bir ailesi olan G-proteini alıcılarının işleyişini ortaya çıkartan çalışmaları nedeniyle Robert Lefkowitz ve Brian Kobilka’ya verildi.
GİZEM ÇÖZÜLÜYOR..

Hücrelerin çevrelerini nasıl algıladığı uzun zamandır gizemini koruyordu.
Bilim insanları adrenalin gibi hormonların güçlü etkileri olduğunu biliyordu.
Bunlar tansiyonu artırıyor ve kalbin daha hızlı atmasını sağlıyordu. Hücre yüzeyinde hormonlar için bir tür alıcı bulunduğundan kuşkulanılıyordu. Ancak 20. yüzyıl boyunca bu alıcıların nelerden oluştuğu ve nasıl çalıştıkları bilinmezliğini korudu.

1968’de Lefkowitz hücrelerin alıcılarını izlemek için radyoaktiviteden yararlandı. Birtakım hormonlara iyodin izotopları bağladı ve radyasyon sayesinde kimi alıcıları (reseptörleri) saptamayı başardı. Bunların arasında β -adrenerjik alıcı denilen adrenalini algılayan alıcı da vardı. Lefkowitz’in ekibi, alıcıyı hücre duvarında saklandığı yerden çıkartmayı başardı ve alıcının nasıl çalıştığına ilişkin ilk kez bilgi edindiler.

BENZER ÖZELLİKLERE SAHİP ALICI AİLESİ

Ekip 1980 yılında ikinci büyük adımını attı. Ekibe yeni katılan Kobilka, devasa boyuttaki insan genomundan β-adrenerjik alıcının genini ayrıştırma işini üstlendi. Yaratıcı bir yaklaşımla hedefine erişti. Araştırmacılar geni inceledikleri zaman alıcının gözdeki ışığı yakalayan alıcıya çok benzediğini keşfettiler. Bunun sonucunda aynı alıcı ailesine üye olduğu kestirilen, birbirine benzeyen ve benzer biçimde çalışan bir grup saptadılar.

Bugün bu aileye G-proteini alıcıları adı veriliyor. Işık, tat, koku, adrenalin, histamin, dopamin ve serotonin gibi yaklaşık bin kadar gen, bu alıcılardan sorumludur.
İlaçların yarısı G-protein alıcıları üzerinden etkisini gösterir.

Robert J. Lefkowitz: ABD vatandaşı. 1943’te New York’ta doğdu. Duke Üniversitesi Tıp Merkezi’nde biyokimya öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

Lefkowitz ve Kobilka’nın çalışmaları G-protein alıcılarının nasıl çalıştığına ışık tutan çok önemli çalışmalardır. Dahası Kobilka, 2011 yılında başka bir keşifte daha bulundu. Ekibiyle birlikte β-adrenerjik alıcının görüntüsünün, hormon tarafından faaliyete geçirildiği ve hücreye sinyal gönderdiği anda yakaladı.
Bu görüntü moleküler bir sanat eseridir.

(Cumhuriyet, Bilim Teknik 19.10.2012)

2012 NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ


Dostlar
;

ABD yine Nobel ödüllerini silip süpürdü deyim yerinde ise.

Bu arada 2012 Nobel Barış Ödülü’nün AB’ye verilmiş olmasını mutlaka kaydedelim. Böylelikle İsveç Karolinska Enstitüsü’nün poliiize oluşunun doruk bir örneğini daha gördük. Kestirimi zor olmayan birtakım ulusal lobilerin etkinliği tepelerde.
Yazık oluyor, bu ödül saygınlığını korumalı. “Rahmetli” Alfred Nobel‘in vasiyeti çiğnenmemeli. Orada konan ilkeler günün gerekleri ışığında güncellenerek korunmalı.

2012 NOBEL Ekonomi ödülüne gelince                   :

Lloyd S. Shapley ve Alvin E. Rothun çok değerli, nitelikli ve iyi niyetli olduklarından kuşkumuz yok. Kendileini içtenlikle kutlar ve emeklerini saygı ile selamlarız.

Ancak; bilim ve türevlerinden bu tür ödüller başlıbaşına bir soncul amaç / mit / fetiş değillerdir. Tüm insan çabaları gibi son çözümlemede araçtırlar..

İnsanın kişisel mutluluğunun, giderek barış içinde sağlıklı, üretken ve mutlu bir toplumsal yaşamın araçlarıdır. Başkaca bir yükümlemeye / işlevlendirmeye gerek yoktur. Bilimciler de kişisel doyumlarını insanları ve kollektif özne insan topluluklarını “sağlıklı, üretken ve mutlu” kılan katkıları üzerinden kendi profesyonel-bireysel doyumlarını sağlamalıdırlar.

Durum böyle olunca, bunca seçkin beyinin kuramsal düzlemde gerçekten çok değerli çalışmalarının somut yaşama yansımalarının sorgulanması kaçınılmaz oluyor.

Küreselleşen kapitalizm = Yeni emperyalizm neden içsel (doğasından kaynaklanan) dönemsel ve giderek sıklaşan-ağırlaşan bunalımlarından (krizlerinden) kurtul(a)mıyor?!

Küresel gelir dağılımı neden sınır (marjnal) düzeyde de olsa daha adil kılınamıyor?

Bu sorunsala koşut olarak yoksulluk (gerçekte YoksullaşTIRma!) neden hala 2 boyutta da yakıcılığını sürdürüyor? Dikey ve yatay düzlemde yayılan yoksullaşTIRma niçin denetim altına alınamıyor?

DB (Dünya Bankası) “yoksulluk sınırı” için

Mutlak (absolute) Yoksuluk < 1 $ / gün gelir

– Göreli (relative) Yoksuluk < 2 $ / gün gelir

lanetli denklemleri / tanımlarını sürdürecek mi?

Bu maskaralığa artık bir son vermek gerekmiyor mu?

IMF-DB İkilisi 1944’te Bretton-Woods Kurumları olarak yaratıldılar.
Dünyaya sunuş (Prömiyer) çok albenili idi : İkiz Kızkardeşler (Tween Sisters)..

2. Büyük Dünya Paylaşım Savaşı ardından acı dersler çıkarılmıştı ve uzun dönemli “istikrar” için sıkı yapılanmalara gidiliyordu. Ancak İkiz Kızkardeşler çok yaşlandı ve yıprandılar.. 68 yaşını bitiriyorlar bu yıl!

Dünya yangın yeri..  Üstelik seçkin IMF uzmanı Davidson Budhoo 30 yıl önce  haykırmıştı tüm dünyaya açık istifa mektubu ile..

Sonuç olarak; IMF-DB vb. türev kurum ve yapılanmalar güdümünde üretilenler büyük ölçüde pür / namuslu bilim olmayıp “postmodern bilim” karabasanıdır. Bu konuda yazdığımız kapsamlı makaleye  sitemizde aşağıdaki erişkeden (link) ulaşılabilir.

http://ahmetsaltik.net/postmodern-bilim-karabasani-nasil-basetmeli/

Çözüm   :  Büyük Atatürk‘ün gösterdiği hedeftir..

*    Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.

“Bilgi  Asimetrisi” kuramı ile 2001 Nobel Ekonomi ödülü sahibi Prof. J. Stiglitz‘in Türkiye’de bir programda (NTV’de Mithat Bereket’e) kaydettikleri çok önemlidir :

Adam Smith’in Liberalizm kuramı doğrulanmamıştır..

Uğruna aklıcı ve örgütlü, uzun soluklu bir çaba gerekir. Prof. M. Chossudovsky ve
Prof. N. Chomsky’nin ortak söylemiyle,

DİRENİŞ KÜRESELLEŞTİRİLMELİDİR!

Sevgi ve saygı ile.
20.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net


2012 NOBEL EKONOMİ ÖDÜLÜ
Ödül, istikrarlı dağılım kuramına

Nobel Ekonomi Ödülü bu yıl istikrarlı dağılım kuramını geliştiren Lloyd Shapley ve piyasa tasarımı uygulamalarında verim artırıcı yöntemler geliştiren Alvin E. Roth arasında paylaşıldı.Lloyd S. Shapley: ABD vatandaşı. 1932’de ABD’de doğdu. Kaliforniya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi.

 

Bu yılın (2012) Ekonomi Ödülü ekonominin şu temel sorularına yanıt veren çalışmalara verildi:

Farklı ögeleri birbirleriyle olabildiğince uyumlu bir duruma nasıl getirebilirsiniz? Örneğin öğrenciler nasıl bir dağılım ile giderecekleri okullara yerleştirilir?

Organ naklinde vericiler (donör), organa gereksinim duyan alıcılarla nasıl eşleşir?
Böyle bir eşleşme verimli bir hale nasıl getirilir? Hangi yöntemler hangi gruplar için yararlı olur? İşte Shapley ve Roth, istikrarlı dağılım konusunda soyut kuramdan
pratik tasarıma uzanan yolda bu sorulara yanıt oluşturdular.

Lloyd Shapley işbirliği ile ilgili oyun kuramından yararlanarak farklı uyum yöntemlerini inceledi ve karşılaştırdı. Uyumun istikrarlı olması için yeni yöntemler geliştiren Shapley ve ekibi Gale-Shapley algoritması adı verilen yöntemle ekonomiye yeni bir kavram kazandırdı. Shapley, belirli bir yöntem tasarımının, sistematik olarak piyasa kurumlarındaki taraflara nasıl yararlı olabileceğini ortaya koydu.

Alvin Roth, Shapley’in kuramsal sonuçlarının, önemli piyasaların işlerliğini etkileyebileceğini fark etti. Bir dizi deneysel çalışma sonucunda Roth ve ekibi, belirli bir piyasa kurumunun başarısının, istikrarlı olup olmamasına bağlı olduğunu kanıtladı. Roth daha sonra bu sonuçları sistematik laboratuvar deneyleriyle somut bir temele oturttu. Var olan kurumları yeniden tasarlayarak yeni doktorları hastaneleriyle, öğrencileri okullarıyla, organ bağışçılarını hastalarla buluşturdu. Bütün bu reformlar Gale-Shapley algoritması üzerine dayanıyordu.

 Alvin E. Roth: ABD vatandaşı. 1951’de ABD’de doğdu. Harvard Üniversitesi’nde öğretim görevlisi

Bu iki bilim insanı birbirlerinden bağımsız çalışmalarına karşın, Shapley’in temel kuramı ve Roth’un deneysel araştırmalarının bileşimi pek çok piyasada verimi arttırdı.

Özet olarak bu yıl ödül, ekonomi mühendisliğinin sıra dışı bir uygulamasına verilmiş oldu. (Cumhuriyet Bilim Teknik eki, 20.10.12)

İnsanı insan yapan ağızdan çıkan sözdür…

Dostlar,

Eski Roma’ya uzanan bir aktarım.. (anekdot)..

SÖZÜN GÜZELLİĞİ

Eski Roma’nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli bir kadınmış.

Kültürü, neşesi, ev sahibeliği biçemiyle (üslubuyla) benzeri güç bulunur
bir “şahane kadın”.. mış

Boşanacakları haberi çıkmış, bütün Roma bu haberle çalkalanıyor.
Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar:

– Eşin Roma’nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını, diye başlamışlar;
lafı birbirinin ağzından alarak dakikalarca övdükten sonra, sözü şu soruya getirmişler.

– Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?

General bacağını uzatarak:

– Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana, demiş.
– Çok güzel!
– Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya’nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için yapılmıştır. Bir benzerini bütün Roma’da bulamazsınız.
– Belli, demiş arkadaşları. Benzersiz derken de haklısın. Ama bunun, bizim sorumuzla ne ilgisi var?

Arkadaşlarının merakını iki kelimeyle gidermiş general:

– Ayağımı sıkıyor….

İnsanda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür ama;

insanı insan yapan ağızdan çıkan sözdür…

Bu vesile ile, sitemizde yer alan İLETİŞİM BECERİLERİ yansılarımıza bir kez daha bakmak ister misiniz ??

Lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

http://ahmetsaltik.net/iletisim-becerileri-communication-skills/

Derviş Yunus’un güzelim dizileri nasıl unutulur ?

  • Söz ola kese savaşı
  • Söz ola kestire başı
  • Söz ola ağulu aşı
  • Yağ ile bal ede bir çift söz..
Sevgi ve saygı ile.

20.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net