Aylık arşivler: Ekim 2012

Karmaşık olayları anlamak için…

Dostlar,

Sanırız, içinde bulunduğumuz koşulları sağlıklı irdeleyebilmek için Sayın Tınaz Titiz‘in aşağıda sunduğumuz, arşivimizdeki yazısı epey yarar sağlayacaktır..

Buna çok da gereksinimimiz var..

Aşağıdaki şemayı da biz sunalım..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

 

Karmaşık olayları anlamak için…

Tınaz Titiz 
tinaztitiz@gmail.com

 

 

http://bit.ly/MOcLcw adresinde grafik biçimde, silgili bir kuşun kalemin bütünüyle “enerji” olduğu –ki E=mc2 dolayısıyla değil- gösterilmişti. Bununla anlatılmak istenilen ise aşağıdaki birkaç ana-denklemdi.

Maslow’un ihtiyaçlar denklemi:

• Kendini gerçekleştirmek (bireysel potansiyellerini harekete geçirmek)

• Saygı görmek (kendine saygısı olması ve başkalarından saygı görmek)

• Ait olmak (Sevgi, şefkat, bir grubun parçası olmak)

• Güvenlik (Barınma, tehlikelerden uzak kalmak)

• Fizyolojik (Sağlık, yiyecek, uyku)

Bu ihtiyaçların tümü refah ve mutluluk türleridir.

İnsan, en alttaki ihtiyaçlar en öncelikli olmak üzere, tüm imkânlarını bunları tatmin etmek için uğraşır. Altlara doğru indikçe bu uğraş en vahşi formlarda ortaya çıkabilir (aç kalan kişilerin birbirlerini yemeleri gibi).

Silgili kurşun kalem bütünüyle enerji olduğu gibi, tüm refah ve mutluluk türleri, tamamen enerjinin –çeşitli yoğunluktaki formları [1]- cinsinden ifade edilebilir. Bunlara “değer” denilebilir.

Buna göre ancak enerjiye (veya onun yoğun hali olan değerlere) sahip olan birey ve toplumlar refah ve mutluluğa sahip olabilirler.

İnsanlar değer peşinde koşarlar.

Değerler nadir, peşinde koşan sayısı ise çoktur.
Buradan çatışma çıkar.

Çatışmada üstün olabilmek yine enerji ve türevleri (değer) yoluyla mümkündür.

O halde değere sahip olmak varlığını sürdürmek için zorunludur.

Bu zorunluk, insanlar tarafından konulabilecek tüm kuralları geçersiz kılar. Kurallara uyulmasını sağlayabilmek (iktidar) değerlere (enerji ve türevleri) sahip olmakla mümkündür.

Bir toplum sahip olduğu ve varlığından haberdar olmayabileceği değerleri korumaz. Bu, istismara açık bir alandır ve bu değer, ihtiyacı olanlarca –aralarındaki mücadelenin galiplerine göre- ihtiyaç duyanlara transfer edilir.

Bir toplum sahip olduğu değerlerin varlığından haberdar, ama onları koruma gücüne yeterince sahip değilse yine istismara açık alanlar oluşur. Bu defaki transferler hile veya zor kullanarak gerçekleşir.

Transfer işinde ustalaşan toplumlar giderek güçlenirler. Bir kişi veya toplumun çözebildiği sorunlar onun Sorun Çözme Kabiliyetini, dolayısıyla da başkalarından değer transfer edebilme kabiliyetini giderek artırır.

Bir kişi veya toplumun çözemediği sorunlar onun Sorun Çözme Kabiliyetini, dolayısıyla da başkalarının değer transfer edebilmelerine direnebilme kabiliyeti giderek azaltır.

Herhangi bir anda bir transfere konu olmayabilecek sorunlar, güçlü olanlarca birer koz (Bkz. http://bit.ly/O97njP adresindeki ALEGAR başlığı) halinde biriktirilir ve zamanı geldikçe, girişecekleri transfer süreçlerini kolaylaştıracak şekilde devreye sokulur.

Koz formunda buzdolabına konulanlar tasnif edilerek etkililik, kullanılabilirlik vb. karakteristiklerine göre saklanırken, bir yandan da koz stoklarının zenginleştirilmesine çalışılır. Uluslararası ilişkiler ve değer transfer süreçleri “koz” konsepti çerçevesinde yürür.

Dünya toplumları ikiye ayrılır  :

Koz konseptinin farkında olup onu kullananlar ve farkında olmayıp –ayrıca farkında olma konusunda dirençli olup- sürekli ağlaşanlar, bağıranlar, geçmişiyle övünerek adım adım yok olmaya ilerleyenler.

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın 29 Ekim 2012 Ulus Konuşması


Dostlar,

Biz de başından beri oradaydık. Olup bitenlere tanık olduk.
Gerçekten bayrama gider gibiydik. Temiz ve özenli giyinmiş, ütülü pantolonumuz ve “Atam izindeyiz” motifli kravatımızla, ciddiyet ve vakarla tören alanına girmiştik.

  • Provokasyon bahanesiyle kutlamaları iptal / engelleme aczi gösteren yönetim, kutlama alanına girişte insanları aramadı! Bu hususu özellikle kaydetmek istiyoruz.

Konuşmalar sırasında ses düzeninde sorunlar yaşadık nedense??..

Alanda cep telefonu görüşmelerinde zorluklar yaşadık nedense??..
Üzerimizden hep polis helikopterleri geçip durdu..
Korku dağları sarmıştı..
Taciz ve tedirgin edildik.
Ulusal Kanal’ın canlı yayını aksadı nedense??..
Ulus meydanına, Atatürk heykelinin çevresinde toplanmada zorlandık.
Küçücük alanda bir de akşamki konser için kapalı tribün kurdurulmuştu..

Yetmedi biber gazı sıklıdı birkaç kez.. En az 3 kez ve 2 kezinde biz de payımızı aldık.
İnsanlar birbirine limon ve pet şişe suyu sundular.
Yetmedi basınçlı su ile örselendik..

10’u aşkın fotoğrafı sitemizde bu gün (31.10.12) ayrı bir dosyada verdik, bakılması uygun olur.. (Lütfen tıklayınız.. http://ahmetsaltik.net/29-ekim-2012-devr-i-akpde-ulustan-ve-anitkabirden-tarihsel-goruntuler/)

  • 29 Ekim 2012 :
    Devr-i AKP’de Ulus’tan ve Anıtkabir’den Tarihsel Görüntüler

Bütün bunlar Türkiye’de oluyor, polis kendi halkına bunu yapıyor ve halkı en doğal Cumhuriyet bayramını kutlama hakkından yoksun bırakmak için yapıyor.

Başbakan RT Erdoğan‘ın talimatı sıkı mı sıkı.
Gelecek kuşaklar bu öyküyü dinlediklerinde inanmakta çoook zorluk çekecekleri tartışmasız.

1. TBMM binası bahçesine giren insanlar için Başbakan RT Erdoğan, içinde bulunduğu tehlikeli ruh halini yansıtır bir tümce kurdu..

Keşke farkında olsa kullandığı dil ile nasıl çırılçıplak kaldığını kamuoyu önünde.
Çevresinde hiç içtenlikli dostları yok mu ? Örn. B. Arınç fotoğrafı görmüyor mu,
yoksa böylesi, anlaşılır nedenlerle işine mi geliyor??

– “Cebren ve hile ile 1. Meclisin bahçesini işgal edenler…” (!??)

Söyleyecek söz bulamıyoruz.. Tarihe not düşelim istedik.

Acaba şunu söylesek mi ?

– Cebren ve hile ile iktidarı ele geçirenler,
sivil darbe ile Cumhuriyeti yıkmak isteyenler!

ADD Genel Başkanı Sn. Tansel Çölaşan‘ın altı çizilmesi gereken içerikli gerçekçi
ve yürekli konuşmasını paylaşmak istiyoruz. Kendisini kutlar, teşekkür ederiz.
Bu kutlama için gösterdikleri kararlı savaşım için de elbette kendisine ve yakın
çalışma arkadaşlarına şükran borçluyuz..

Demek ki, güçleri birleştirince oluyormuş..
Ne demişti büyük Atatürk ?

  • “Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir. Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.10.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================================

ADD Genel Başkanı Sayın Tansel Çölaşan’ın Ulus Meydanı Konuşma Metni

 tansel colasan

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL BAŞKANI TANSEL ÇÖLAŞAN’IN
29 EKİM 2012 ULUS MEYDANI KONUŞMA METNİ
Bu gün burada, Cumhuriyetin 89 yıl önce kurulduğu yerde buluşan binlerce vatansevere ADD ve tüm katılımcı kuruluşlar adına hoş geldiniz diyor sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Bizi daha dün, “resmi ideolojinin” savunucusu ve “statükocu” olmakla suçlayanlar
ulusal bayramları “resmi” törenlerden kurtarmayı, halkın kucaklamasına dönüştürmeyi amaçladıklarını söyleyenler; ne oldu da bugün bizleri sadece Hipodromdaki “resmi” törenlere davet ettiler ve buradaki halk buluşmasının önüne binbir engel çıkartmaya çalıştılar.?

Oysa biz, Cumhuriyeti “devlet erkanının” demir soğukluğu ile değil halkla beraber /
elele kutlamak için burada Cumhuriyetin kurulduğu bu anlamlı yerde olmak istedik.
Bizden korktular halktan korktular yurdun her yanından gelmek isteyen vatansever
halk her yerde Valiliklerce engellendi yola çıkmalarına izin verilmedi.

  • Bu zorbalık değil mi?

Devlet kuvvetlerinin böyle bir yetkisi var mı?
Ne zamandan beri Türkiye zorbaların yönetimine girdi?

Ama biz; buraya gelmeleri engellenen binlerce vatanseverin yerine de buradayız.
Hatta, burada görevli oldukları için panzerleri bizlere çeviren ama gönülleri bizden yana olan polis kardeşlerimiz yerine de buradayız.

Biz, Türk aydınlanma devrimini yeniden etiyle, kemiğiyle- halkla buluşturabilmek için buradayız.

Bunu başardık.

Bizleri, halka tepeden bakan yaratıklar gibi gösterip, kendilerini halka yakın göstermeye çalışanlara karşı işte burada görüldüğü gibi aslında biz halkız ve Anadolu’nun yiğit “topraktan öğrenip kitapsız bilen” bilge insanıyla, çiftçisi, esnafı, işçisi, kadını, erkeğiyle birlikte karanlığı yıkmak için buradayız.

Kimseye, hiçbir güce, okyanusun ötesine dayananlardan değil yalnızca halka dayandığımız ve Anadolu’nun her karış toprağını vatan, memleket bellediğimiz için buradayız.

Bölücü Anayasa girişimiyle din, mezhep ve etnik köken farkı gözetilmeden
Türk Milletinin, Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkı olduğu inancını”
ortadan kaldırmaya çalışanlara karşı olduğumuz için buradayız.

Yurdun her köşesinden hemen her gün şehit cenazeleri kaldırıldığı halde silah zoruyla ülkeyi bölmeye çalışan, teröristle mücadele yerine müzakere masasına oturanlara, mutabakatlar imzalayanlara karşı olduğumuz için buradayız.

Büyük Ortadoğu projesine taşeronluk yaparak, ülkemiz Ortadoğunun savaş bataklığına sürüklemek isteyen yeni Enver Paşalara, Abdülhamit’lere karşı olduğumuz için buradayız.

Ama Gazze’de tanklar altında ezilen çocuklara kardeş, ana, baba olabilmek – Felluce’de – Telafer’de – Halep’te işgali yaşayanlara özgürlüklerine kavuşmalarında yoldaş olabilmek için de buradayız.

Ortaçağ karanlığına karşı aydınlanmayı yaratanların Mevlana’nın – Ahmet Yesevi’nin – Pir Sultan Abdal’ın – Yunus Emre’nin ateşiyle aydınlanabilmek için buradayız.

Çocuklarımızın ve ülkemizin geleceğini karatmaya kültür ve sanatımızı tek tek ortadan kaldırmaya ülkeyi otoriter bir din devletine dönüştürmeye kalkışanlarla mücadele etmek için buradayız.

Bu toprağın insanlarının yokluğunu yokluğumuz – açlığını açlığımız bildiğimiz için buradayız.

Bağımlı iç-dış politikalarla neyimiz varsa satıp-savıp ulusal ekonomimizi çökerten-işçisi, memuru, esnafı, çiftçisi, genci, yaşlısı ile milleti- işsizliğe, açlığa, yoksulluğa iten – haklarını unutturup sadakaya alıştıran, siyaseti sonlandırmaya; Cumhuriyetin Halkçılık ilkesini yeniden hayata geçirmeye kararlı olduğumuzu duyurmak için buradayız.

Muammer Aksoy’la, Bahriye Üçok’la, Uğur Mumcu’yla, Ahmet Taner Kışlalı’yla, Necip Hablemitoğlu’yla düşüncelerimizi toprak altına gömmeye aydınlarımızı, bilim adamlarımızı, gazetecilerimizi, askerlerimizi Silivri zindanlarında çürütmeye çalışanlara karşı soykırımı yıkmak için buradayız.

Biz Halkız!

Bu toprağın ve insanın sesini, sözünü bıkmaksızın dinlemek beraber yürümek beraber üretebilmek beraber paylaşabilmek, Cumhuriyetimizin amacı olan ve bugün artık önümüzde bir görev olarak duran; – tam bağımsız, ulusal egemenliğe dayalı, çağdaş, demokratik Cumhuriyeti hayata geçirmek için buradayız.

Tansel Çölaşan
ADD GENEL BAŞKANI

ANKARA TABİP ODASI’nın 29 Ekim 2012 için basın açıklaması


D o s t l a r,

Bizim de üyesi olduğumuz Ankara Tabip Odası’nın aşağıdaki basın açıklamasından
mutlu olduğumu belirtiyorum.  Keşke TTB de benzer bir açıklama yapsaydı.
Dahası, Cumhuriyet’in hekimleri, yürüyüşte meydanlarda olsalardı.
Büyük ATATÜRK, “Beni Türk hekimlerine emanet edin..” dememiş miydi?

İzmir Tabip Odası ne güzel yaptı, bakar mısınız ??

Sevgi ve saygı ile.
31.10.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Değerli Meslektaşımız,

Son dönem ülke gündemine ilişkin olarak Ankara Tabip Odası tarafından bugün
(30 Ekim 2012) yazılı gerçekleştirilen basın açıklamasını aşağıda okuyabilirsiniz.

Saygılarımızla.

ANKARA TABİP ODASI
BASIN AÇIKLAMASI, 30 Ekim 2012

 Burası Türkiye Cumhuriyeti!

Anayasasında “Cumhuriyet” olduğu yazılı olan ülkemizde, Cumhuriyet’in ilan edildiği günü kutlamak isteyen yurttaşlara iktidar geçit vermiyor. Bugün ya da geçmişte, dünyada bunun bir örneği daha var mıdır acaba? Ülkenin kuruluş gününü kutlayan, arasında birçok hekim ve tıp öğrencisinin de yer aldığı  halkın üzerine çocuk-yaşlı demeden gaz sıkılıyor, tazyikli su sıkılıyor, barikatlar kuruluyor; bunlar yetmiyor helikopterlerden alanlara biber gazı atılıyor. Bugüne dek “bayramları stadyumlara hapsettiler” diyen AKP, şimdi halka kendi bayramını nasıl kutlayacağını öğretiyor; kendi tek tipçi zihniyetini dayatmaya kalkışıyor.

Bugün Türkiye’de egemen olan kuvvet, her gün otoriter yönetimin yeni bir örneğini sergiliyor. İktidarın en masum eleştiriye dahi tahammülü yok artık.

  • En masum ve barışçı gösteriler yasaklanıyor.
    Barış istiyoruz diyenler coplanıyor, yerlerde sürükleniyor, hapse atılıyor.

Kendisi ile aynı düşünmeyen, davranmayan  hiçbir kesime ve kişiye yaşam hakkı tanımamaya azmetmiş olanlar, bugün hapishanelerde milletvekillerinin, öğretim üyelerinin, öğrencilerin, belediye başkanlarının, gazetecilerin özgürlüklerini ellerinden alıyorlar.

  • Bu ülkenin hapishanelerinde çocuklara tecavüz ediliyor.

Bu ülkenin hapishanelerinde açlık grevlerinden insanlar ölüme yaklaşırken kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bugün bu ülkenin hapishaneleri ile sokakları arasında neredeyse fark kalmamıştır. İçerideki ile dışarıdaki arasındaki mesafe çok kısalmıştır.

Bugün Türkiye’de saflar ve hatlar, gözleri gören herkes için çok net.
Bizler, her yurttaşın temel hak ve özgürlüklerini koruyan ve geliştiren, emekten yana bir ülkeyi isteyenler, özleyenler, hep birlikte kararlılıkla bu amaç için mücadele veriyoruz, vereceğiz.

Ankara Tabip Odası

AŞK….

AŞK. . . . . . 

Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben
Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
Perde ardında sen ben dedikodusu var amma…
Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben
. . . . . .

Ey dünyanın işinden haberi olmayan; sen yoksun!
Dünya esen yel üstüne kuruldu..
Varlığımız iki yokluk arasındadır
Çevrendekiler de hiçtir sen de bir hiçsin
. . . . . . 
Medresede söz vardır tekkede de hal
Fakat bu aşk sözden de dışarıdır halden de
İster şeriat müftüsü ol ister şehir vaizi
Aşk mahkemesine gelindi mi dilsiz kesilir
. . . . . . 
Bugün zevk etmek elindeyken zevkine bak
Yarını düşünmen beyhude bir heves
Birçok kişiden arda kalanlar
Sana da kalmayacak, sen de göçüp gideceksin…

ÖMER HAYYAM 

 

Rifat Serdaroğlu : BÜNYE KABUL ETMİYOR..


BÜNYE KABUL ETMİYOR..

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

İster merhem yapıp sürelim, ister hap olarak yutturalım, ister enjektör ile zerk edelim, yani ne yaparsak yapalım, gerçek demokrasiyi AKP bünyesi kabul etmiyor. Onlar, tarikat-cemaat-faşizm karışımını demokrasi olarak,
deniz feneri-cami yaptırma derneği-sadaka kültür”ünü de ekonomi olarak ezberlemişler. Gerçek demokratik düzen bu bademleri rahatsız ediyor, nefes alamıyorlar.

Bunların kültüründe biat etme, yani şartsız itaat var. Gösteri hakkı-yürüyüş hakkı, dünyalarında yok. Böyle bir olayı isyan olarak kabul ediyorlar.

Başbakan Erdoğan’ın Salı günkü konuşmaları, demokrasiden nasibin almamış, faşist bir kafanın düşüncelerini andırıyordu;

Ben, Polise barikatları kaldırın diye emir vermedim. Polis zafiyet göstermiştir. Sabah Valimle de konuştum. Böyle olmaz, o zaman biz bu işi tutamayız. dedi.

  • -Erdoğan Polisin, elinde Türk Bayrağıyla Atatürk’e gitmek isteyen vatandaşlara daha fazla biber gazı, daha fazla tazyikli su, bunlar yetmezse plastik mermi ve demir cop, yine de olmazsa gerçek mermi kullanmalarını istiyor.

Nasılsa orada bulunanlar AKP’li değil, Erdoğan için düşmandan bir farkları yok. Bunlara her türlü işkence mubahtır. Bu, hasta ruhlu bir anlayıştır. Milli Bayramların kutlamalarında kısıtlama yapılması Erdoğan’ın kafasında var. Türk Bayrağını ve Atatürk’ü gördüğünde rahatsız oluyor, kontrolünü kaybediyor. Bu yüzden
Gazi Mustafa Kemal diyor, Atatürk diyemiyor.

Hâlbuki demokratik ülkelerde polis, yürüyenleri korur, onları engellemez.
Erdoğan’ın bilmesi gereken şey şudur;

“Demokrasi, hamilelik gibidir. Bir insan ya hamiledir, ya da değildir. Hamileliğin azı-çoğu olmaz. Demokrasi de, ya uluslararası standartlarda vardır, ya da yoktur.

*“ Biz olimpiyatları ülkemize almak için çalışıyoruz, Sinan Erdem Arena’da birkaç kişi Bakanlarımı yuhalıyorlar. Bunların devri geçti. Artık biz varız. Millet bunlara sandıkta cevap verecek.”

Erdoğan her gördüğü sakallıyı dedesi zannediyor. Kendisi, bindirilmiş parti militanlarının doldurduğu salonlarda, öğrencilerin isim-isim belirlenerek içeri alındığı üniversite kampüslerinde konuştuğu için, TT Arena’yı – Sinan Erdem’i de öyle sanıyor. Buralara gelenler para ödeyip, bilet alan insanlardır. Ülke meselelerini çok yakından takip eden insanlardır. Saygılı insanlardır. Çoğu ilk iki seçimde AKP’ye oy vermiş insanlardır. Fakat Cumhuriyet ve Atatürk bu insanların vazgeçilmezleridir. Canlarını verirler, onlara laf söyletmezler. 50 yaşında bir anneyi elinde Türk Bayrağıyla polis barikatına saldırtan duygu, Cumhuriyet ve Atatürk sevgisidir.
Yoksa dünyaları verseniz o anneye bu hareketi yaptıramazsınız.
Sinan Erdem de AKP’li Bakan ve bürokratları yuhalayanlar salonun tamamı idi. Öyle üç-beş kişi değildi. İnanmayan, salondan kaçan Bakan Binali Yıldırım’a sorabilirler!

*29 Ekim’de yürüyenler teröristler ve provokatörler idi.” 

Nasıl terörist bunlar? Milyonlarca insan yürüdü. Ellerinde Türk Bayrağından başka bir bayrak yoktu. Bir tek işyerinin camı kırılmadı, bir tek araba çizilmedi. Kimsenin burnu kanamadı. Bunlar terörist ise, Oslo’da görüştükleriniz neydi?

  • AKP, dönemini tamamladı.
  • Bundan sonra düşüş dönemidir.

Erdoğan eğer cesaret edip Cumhurbaşkanı adayı olursa, kendisine halkın ne kadar oy vereceğini beraberce göreceğiz.

Tayyip Bey’in “İleri Demokrasi”sinin bitişini Türk Milleti 29 Ekim Bayramında
“hoop, ileri dediysek, bu kadar da değil” diyerek tüm dünyaya ilan etti.

Eskiden belediye otobüslerine arkadan binilir, biletçi ‘ileri- ileri’ diye bağırarak, insanları ön tarafa doğru ilerletmeye çalışırdı. Arada bir sapığın biri ileri giderken bir bayana fazla yanaşınca biletçi tekrar bağırırdı, ‘Hoop, ileri dediysek o kadar da değil.”

  • Tayyip Bey, Cumhuriyete ve Türk Milletinin Atatürk sevgisine dokunmaya kalktığında,  meydanların tekrar milyonlarla dolacağını ve bu selin
    AKP İktidarını yıkıp yok edeceğini iyi anlamalıdır.

Şimdi hesap verme zamanı geliyor.

Önce Türk Tarihine,
– sonra Türk Milletine
– en sonunda da Türk Yargısına hesap verecek.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
31 Ekim 2012

Şükrü KIZILOT : Boşanmalarda patlama yaşanabilir


Şükrü KIZILOT

(Hürriyet, 31.10.12) 

Boşanmalarda patlama yaşanabilir!

 

ÖNÜMÜZDEKİ aylarda, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan maaş bağlatmak isteyen kadınlar ya da onlara bu yönde baskı yapan kocaları nedeniyle, boşanma davalarında patlama yaşanırsa kimse hayret etmesin.

Özellikle son mahkeme kararı, boşanmaları tetikleyebilir.

Daha ötesi, boşandıktan sonra eşi ile birlikte oturanların sayısı artarsa o da sürpriz olmasın.

OLAY NEYDİ?

Hürriyet’te daha önce yazmıştık. Ev hanımı olan bir kadın kocasından boşandığında, ölmüş anne veya babasından, kendisine aylık bağlatabiliyor. Anne veya babası, devlet memurluğundan emekli olan kadın ise, SSK’lı (4/a’lı) veya Bağ-Kur’lu (4/b’li) olarak çalışsa dahi, evli olmadığı sürece, ölen anne veya babasından kendisine aylık bağlatabiliyor.

Bu arada boşanıp aylık bağlatan ancak boşandığı eşi ile aynı evde yaşadığı tespit edilen kadınlardan, ödenen aylıklar faiziyle geri isteniyordu. Ayrıca kadın hakkında “nitelikli dolandırıcılık” iddiasıyla, “hapis cezası” istemiyle savcılığa suç duyurusunda bulunuluyordu.

Kocasından boşanan kadın, bir başka erkekle aynı evde birlikte yaşarsa, herhangi bir sorun olmuyor, aylığını almaya devam edebiliyordu.

ÇOCUKLARI GÖRMEK

Bir yıl önce bu konuyu açıklarken, geç saatlerde evde kocası ile beraber olduğu tespit edilen kadın;

  • “Çocuklarımın babası, çocuklarını görmeye gelmiş. Ne yani eve almayacak mıydım? Babası çocuklarını göremeyecek miydi?” derse ne olacak? diye sormuştum.

Nitekim, mahkeme kararına esas olayda da benzeri bir durum oldu.

NE OLDU?

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi bu konuda önemli bir karar verdi.

Ölen babasından 1.239 lira maaş alan N.A’nın; boşandığı eşi ile aynı evde kaldığı gerekçesiyle, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından şikayet edilmesi üzerine, açılan davada N.A’nın “iki çocuğumuz benimle kaldığı için babaları zaman zaman çocukları görmek için eve geliyordu”şeklindeki açıklamasını da göz önüne alarak, kadının
“nitelikli dolandırıcılıktan beraatine” karar verdi.

Dava konusu olayda, Cumhuriyet Savcısı;

  • “Kişilerin evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da istediği kişilerle,
    yasal mevzuat çerçevesinde birlikte yaşayabileceğine..”
     dikkati çekti.

Boşanmış eşlerin veya reşit kişilerin, bir arada yaşama hak ve özgürlüklerini kısıtlayan herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığı belirtilen mahkeme kararında da,
dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşmadığı kaydedildi.

NE OLACAK ŞİMDİ?

Mahkeme kararı ortada yok iken de bu yola başvuran on binlerce kadın vardı. Şimdi bu karar ve gerekçesi olayı tetikleyebilir ve boşanmadavalarında adeta bir patlama yaşanabilir.

Mahkeme kararının makul gerekçeleri olduğu kuşkusuz. Ancak ortada “nitelikli dolandırıcılık” olmadığını belirten bu karar, dava açan kişiyi bağlar. Karar, “boşanmış çiftlerin, nikahsız seviyeli birlikteliklerinin” meşrulaştığı anlamına gelmiyor. Kararı okuyanlar “Tamam, bu iş netleşti. Boşanıp, ölen anne veya babadan aylık bağlattırırız. Yine hiç bir şey olmamış gibi yani evliymiş gibi yaşarız.” diye düşünmesinler.

Kuşkusuz diğer mahkemeler de aynı yönde karar verebilirler ama aksi kararlar da olabilir..

Mahkeme kararı, boşanma ve aylık bağlatma olayını tetiklerse,
Sosyal Güvenlik Kurumu, ek mali yük nedeniyle çok zor durumda kalır

Doğu Perinçek : Barikatlarınızı yıktık, iktidarınızı da yıkacağız!

Barikatlarınızı yıktık, iktidarınızı da yıkacağız!

İP Genel Başkanı Doğu Perinçek, Silivri’den meydan okudu:


Aydınlık, 31 Ekim 2012
Siz, bizi sözüm ona Silivri duvarlarına hapsettiğinizi sanıyordunuz değil mi? Hapsedemediniz!
Biz Birinci Meclis’in önündeydik ve sizin
barikatlarınızı yıkıp geçtik; helikopterden görmediniz mi?
Cumhuriyetiniz yok, gizli hesaplarınız var!
İşçi Partisi’ni hapse atamayacağınızı, Türk Milleti’nin ve Mustafa Kemal gençliğinin önüne barikat kuramayacağınızı artık öğrenmiş olmalısınız!
29 Ekim günü gördük, siz saraylarınızda yapayalnızsınız!Sizin Cumhuriyetiniz ve Milletiniz yoktur; yalnız İsviçre bankalarında 8 gizli hesabınız vardır.
Günün mana ve ehemmiyetini öğrenin!
29 Ekim 2012 günü yaşanan olay, öyle bayram kutlaması falan değildir.
Çünkü siz kutlanılacak bir Cumhuriyet bırakmadınız.
O gün, Cumhuriyeti yıkanları yıkmak için cumhur ayağa kalkmıştır.
O gün millet, sizi deliğe süpürme kararını ilan etmiştir.
10 Kasım’da 9’u 5 geçe Tandoğan’da sizi bekliyoruz
 
Suriye’de yenildiniz. Şimdi de Türkiye’de yenileceksiniz.
Türk Milletini ayağa kaldıracak Mustafa Kemaller her zaman vardır ve Namık Kemallerden beri her zaman örgütlüdür.
Padişahınızı biz devirdik, sizi de devireceğiz!
Bozgunlar sizi bekliyor, haberiniz olsun.
Padişahınızı biz devirdik, emperyalist efendilerinizi biz denize döktük, yine dökeceğiz.
Çünkü illegalsiniz ! 
Türkçesi: Yasadışısınız. Kanunsuz ve vicdansızsınız.
Anayasa Mahkemesi kararıyla, Cumhuriyeti yıkmaktan hükümlüsünüz.
Suçunuz büyük:
ABD’nin BOP memurları olarak, Türkiye’yi bölmeye kalktınız.

  • ABD ile “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma” yaparak Türk Ordusu’nu tasfiye etmek için tam teşebbüs halindesiniz.
Toplumu tarikat ve cemaat ağlarında boğmaya yeltendiniz.
İşte parçalanıyor o karanlık ağlarınız, günahlarınızla baş başasınız.
Ayaklar altında kalacaksınız !

Türk Milletini 
tanımıyorsunuz
200 yıllık Türk devrimciliğini tanımıyorsunuz.
İşçi Partisi’nin yeteneklerini bilemediniz, hesaplarınız yanlış çıktı, bundan sonra da hep yanlış çıkacak.
Sizi Obama da, Romney de kurtaramaz.
  • Cumhuriyet Devrimi’nin ayakları altında kalacaksınız!

Başbakan RT Erdoğan’ın LEGAL ve İLLEGAL Buyurdukları


LEGAL- İLLEGAL

Zahide Uçar

R.T. Erdoğan Cumhuriyet Bayramını kutlayan halka, yani cumhura “illegal” dedi (!)…

Erdoğan’ın Legallerini bir hatırlayalım:

  • Ankara’nın göbeğinde, PKK çaputları ile polis korumasında Türkiye Cumhuriyeti devletine küfretmek: LEGAL-YASAL
  • Ankara’nın göbeğinde yapılan PKK toplantısında Dağlıca baskınını, yani Mehmet’imin katledilmesini öven Oramar türküsü söylemek : LEGAL-YASAL
  • Tankın önüne PKK çaputu asmalarını seyretmek: LEGAL-YASAL
  • Hukuku ayaklar altına alarak PKK’lıların ayağına yargıyı götürüp göstermelik bir mahkeme kurmak ve PKK’lılar incinmesin diye Türk bayrağını kaldırmak:
    LEGAL-YASAL
  • Diyarbakır’ın PKK’lı Belediye Başkanınca Erdoğan’a küfretmek, meşe ağacının dalları nerenize battı diye sormak: LEGAL-YASAL
  • PKK’lı Sabahat Tuncel’in polis tokatlaması: LEGAL-YASAL
  • PKK’lı piçlerin her yeri yakıp yıkması: LEGAL-YASAL
  • PKK’lı piçlerin molotof kokteyli atıp her tarafı yakıp yıkması, arabaları ateşe vermesi, otobüs yakıp PKK’lıların kontrolüne terk edildiği anlaşılan yan sokaklara kaçıp kaybolması: LEGAL-YASAL
  • PKK’lı piçlerin Taksim meydanında Atatürk heykeline tırmanarak çaputlarını asması ve polisin müdahale etmeden seyretmesi:LEGAL-YASAL
  • Artvin Hopa’da HES’leri protosto eden halkın darp edilmesi ve emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun biber gazından vefatı: LEGAL-YASAL
  • Polis tekmeleri altında bir genç kadının bebeğini düşürmesi:LEGAL-YASAL
  • İşçilerin biber gazı, cop yemesi… Kış gününde havuzlara atılması:LEGAL-YASAL
  • Taksim’de işçilerin 1 Mayıs işçi bayramını kutlarken polisin ayakları altında ezilmesi, polisin bebeklerin olduğu sağlık kuruluşuna bile biber gazı sıkması: LEGAL-YASAL
  • Parasız eğitim isteyen öğrencilerin terörist damgasıyla hapislerde çürütülmesi: LEGAL-YASAL
  • İnsanların mahkemeye çıkartılmadan 6 yıl hapse tıkılması: LEGAL-YASAL
  • Dalavere ile hapse tıkılan insanların ölmesi için gösterilen gayretler ve ölüme yollanması: LEGAL-YASAL
  • Polisin Türk bayrağı açan kadını tekmelemesi ve halkı kışkırtmaya kalkması: LEGAL-YASAL
  • Seçim gezilerinde HEPAR’ın araçlarındaki bayrakların polislerce sökülmesi: LEGAL-YASAL
  • ABD’nin Türk askerlerinin başına çuval geçirmesi müzik notası eşliğinde: LEGAL-YASAL
  • Güneydoğu illerimizde belde adlarının Kürtçe olarak değiştirilmesi:LEGAL-YASAL
  • PKK’nın Güneydoğu’da kimlik kontrolü yapması; polis, öğretmen, sağlıkçı, asker, kaymakam kaçırması: LEGAL-YASAL
  • Keriz feneri eşliğinde hayır paralarını tırtıklamak ve cebe indirmek:LEGAL-YASAL
  • Libya ve Suriye’deki katil sürüsüne destek vermek, bavulla para dağıtmak: LEGAL-YASAL
  • 3000 CIA ajanını ülkeye sokup Türk Milletine operasyon yaptırmak:LEGAL-YASAL
  • Birtakım polislerin ABD Konsolosluğuna giderek Ergenekon tertibi hakkında Amerikalılara bilgi vermesi: LEGAL-YASAL
  • İngiltere eşliğinde narko terör örgütü ile görüşüp ülkeyi bölme sözü vermek: LEGAL-YASAL
  • Amerika’nın verdiği görevi kabul edip BOP, GOP ve dinler arası diyalog eş başkanı olmak: LEGAL-YASAL
  • Wiki Leaksbelgelerinde de açıklandığı gibi, seçimlerde halkın %10 oyunu çalmak, ölülere oy kullandırmak, milletin evlerinde yaşamayan isimleri seçmen yapmak: LEGAL-YASAL
  • Köylerindeki sulara el konmasına direnen neneleri bile darp edip hapse atmak: LEGAL- YASAL
  • Bütün sınavlarda F tipince soruların çalınması: LEGAL-YASAL
  • Tuzak kurmak, sahte suç delili oluşturmak, tuzak kurdukları insanların telefonlarına suç örgütü elemanı bazı insanların telefonlarını yüklemek: LEGAL-YASAL
  • Bütün milleti dinletmek, kendine karşı çıkabilecek asker, siyasi, bürokratların ev-işyeri-arabalarına gizli kamera koymak ve elde edilen görüntüleri şantaj amaçlı kullanmak: LEGAL-YASAL
  • 29 Ekim 2004 yılında 29 Ekim Cumhuriyet bayramına inat AB yasasını imzalamak: LEGAL-YASAL
  • Cüneyt Zapsu’nun Amerikalılara Erdoğan için; “deliğe süpürmeyin, kullanın demesi: LEGAL-YASAL
  • Diyarbakır’ı BOP’un, yani ikinci İsrail’in yıldızı olarak sunmak:LEGAL-YASAL
  • Bebek katili Artin Agopyan’ın isteği ile Anayasa yapmaya kalkmak, bebek katilini dışarı çıkarmanın yollarını aramak, bebek katiline “sayın” diye hitap ederek saygın hale sokmaya kalkmak: LEGAL-YASAL
  • Erdoğan’ın ilk Rotaryen toplantısına katılan başbakan olması:LEGAL-YASAL
  • Milli bayramlara tahammül edemeyip, Anıtkabir’de saygı duruşunda durmayı “sap gibi durmak” olarak yorumlamak: LEGAL-YASAL
  • Papa Jean Paul’ün ölümü üzerine İçişleri Bakanlığı emri ile 08.04.2005 Cuma günü bütün resmi kurumlarda bayrakların yarıya indirilmesi: LEGAL-YASAL
  • İmam Hatip Liseleri terörist yetiştirmiyor diyerek diğer liseleri terörist yetiştiren okul olarak göstermek: LEGAL-YASAL
  • Sami Ofer ile gizlice görüşüp TÜPRAŞ’ın yüzde 14,76 hissesini 446 milyon dolara vermek… Bu hisseyi, TÜPRAŞ’ı Koç’un satın almasından sonra kâğıt üzerinde 1,2 milyar dolara yükseltmek:
  • LEGAL-YASAL
  • KKTC’ne din adamı yollayarak “yes be annemcilere” destek vermek, rahmetli Denktaş’a karşı gizli operasyon yapmak: LEGAL-YASAL
  • Sümela Manastırı’nı müzelikten çıkarıp ayine açmak, müzede görevli bayanı Pontusculara darp ettirmek: LEGAL-YASAL
  • Sümeleya ayine gelirken Pontus Devleti haritalı tişörtler giymek:LEGAL-YASAL
  • Evladını şehit veren babanın acı ile iki çift laf etmesi üzerine Erdoğan tarafından mahkemeye verilip hapse mahkum ettirilmesi vicdanen(!): LEGAL-YASAL

*************************

Şimdi de RT Erdoğan’ın illegallerini hatırlayalım:

  • Sümela’ya Rum-Pontus Devleti haritalı tişörtle gelenlere tepki olarak Türk Bayraklı tişört giyerek Pontuscuları protesto etmek:İLLEGAL-YASADIŞI
  • Habur’da PKK’lı piçlerin ön yıkamalı, ozona yatırılmış temizlenme çadır mahkemesinde Türk Bayrağının durumu: İLLEGAL-YASADIŞI
  • İstiklal marşı, andımız, 10. Yıl marşı: İLLEGAL-YASADIŞI
  • “Atatürk’ün Yurtta sulh, cihanda sulh” sözü terör sloganı niteliğinde olduğu için(!), “ne sulhu ya” tepkisiyle: İLLEGAL-YASADIŞI
  • Bütün milli bayramlar: İLLEGAL-YASADIŞI
  • Cumhuriyet mitingleri bindirilmiş kıta (!) sayıldığından: İLLEGAL-YASADIŞI
  • Vatanın bütünlüğünü savunan milliyetçiler-ulusalcılar: İLLEGAL-YASADIŞI
  • AKP’ye oy vermeyen vatandaşlar tehlikeli ve öteki olduğu için:İLLEGAL-YASADIŞI
  • 29 Ekim Cumhuriyet Bayramına yasak gelince Türk bayrakları ile meydanlara çıkan vatandaş: İLLEGAL-YASADIŞI
  • Hükümeti eleştirenler, muhalif gazeteciler DÜŞMAN(!) olduğu için:İLLEGAL-YASADIŞI
  • Hükümeti eleştiren, yuhalayan, gizli işlerini açık edenler kafası koparılacak düşmanlar olduğu için(!): İLLEGAL-YASADIŞI
  • Anamız ağladı diyen çiftçi ANASINI DA ALIP GİTMEDİĞİ İÇİN:İLLEGAL-YASADIŞI
  • Bir seçim gezisinde “yeter artık, bir sus” diyen 15 yaşındaki gencin boğazını sıkan şefkat abidesi Erdoğan; öbür tarafta asi, kafası ezilecek çocuk(!): İLLEGAL-YASADIŞI
  • 47, 26, 32 rakamlar ile söylenilen ama tam karar verilemeyen etnik kimlikler içinde en tehlikelisi Türkler ve Türk adı: İLLEGAL-YASADIŞI
  • Kendileri için araç olan demokrasi, hukuk içinde kalmaya inat eden yargıçlar Padişahımız için son derece tehlikeli olduğu için:İLLEGAL-YASADIŞI
  • Meclis’e Türk Bayrağı ile girmeye çalışan Şehit Aileleri Derneği Başkanı Pakize Akbaba: İLLEGAL-YASADIŞI
  • Şehit cenazelerine katılanlar(BELLİ YASAKLAR GETİRİLDİ):İLLEGAL-YASADIŞI
  • Tek evladını şehit veren ve; “vatan sağ olsun demiyorum” diyen şehit annesine “ben o kadını mı dinleyeceğim” diye tepki gösteren Erdoğan için şehit annesi: İLLEGAL-YASADIŞI

*************************************************

Bu liste daha çoook uzar. Bu kadar hafıza tazelemek sanırım yeterlidir.

Görüldüğü gibi Erdoğan’ın yasal veya yasadışı kavramları Türk Milletinin yasal-yasadışı kavramları ile taban tabana zıttır.

Erdoğan’dan bir bölücü propaganda daha:

Başbakan Erdoğan, partisinin grup toplantısında Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek,
“Ulus’ta bayrakla dolaşmak kolay. Hakkari’de niye Türk Bayrağı ile dolaşamadın?”
 diye konuştu.

İstanbul ve Ankara Baro Başkanlarına, Savcılara sesleniyorum: 

  • Erdoğan bu açıklaması ile BDPKK sözcüsü gibi konuşarak kurulmak istenilen Yahudi Kürdistan’ının sınırlarını çizmiştir. Daha önce de muhalefeti Sivas’tan öte gidememekle suçlamıştı. (Erdoğan adaları Yunanlar’a teslim ettiği gibi, Hakkari’yi, Güneydoğu’yu da PKK’ya teslim ettiğini itiraf ediyor.)
  • Hakkari’de Türk Bayrağı açılamıyorsa bu durumdan sorumlu olan Erdoğan’dır. 2002 yılında iktidara geldiğinde Türkiye’de Türk Bayrağı asılmayan il, belde yoktu.
  • Kılıçdaroğlu umurumda değil de, kendisi çadır mahkemesinde Türk Bayrağı’nı niye asmamış veya asamamış onun yanıtını versin!!.
  • Valinin hava alanında karşıladığı bölücü Kürt yazar Kemal Burkay’ı Kültür ve Turizm Bakanlığında, yani başkentte ağırlayanlar Atatürk Resmi’ni neden indirmiştir?(internetle dağıtılan e-iletisi, 31.10.12)

*** 

29 Ekim 2012 : Devr-i AKP’de Ulus’tan ve Anıtkabir’den Tarihsel Görüntüler

 

Yüce ATATÜRK : “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır..”

29 Ekim 2012, Ulus’tan Görüntüler 

80 BİN KİŞİ ULUS’ta..

TOPLUMSAL OLAY’A (!) MÜDAHALE BAŞLIYOR… 

Basınçlı sudan ve gazdan biz de payımıza düşeni aldık..

Sorumlularına “teşekkür ediyoruz..” (!) tarih önünde..

30 Ekim 2012 akşamı Cumhuriyet yemeğinde (Gazi Üniv.) ADD Genel Başkanı
Tansel Çölaşan;

“..gazlanmayan ve ıslanmayan bu salonda yok herhalde..” dedi konuşmasında..
İçimiz rahattı..(!)

Düşene kılıç kalkar mı, töremizde var mı?
Annesi yaşında ve yere düş(ürül)müş kadına şiddet uygulayabilecek güvenlik görevlileri Türkiye’de nasıl ve nerede yetiştirildi?
Polisin içinde İHL ve İlahiyat mezunu kaç kişi var? Bu polisin eğitimi ve aidiyeti ne?
Örn. “Alevi” olabilir mi; yoksa tam tersi mi??


ÇATIŞMA BİTTİ mi!?
 

…Ve ANIT KABİR’de MUTLU SON…

Genelkurmay; “izdiham nedeniyle” 29 Ekim 2012 günü Anıtkabir’e gelen ziyaretçi sayısını veremedi..

Dikkat, gerekçe : Yaşanan izdiham..

Bizim kestirimimiz : Kesinlikle 1 milyonu aşkın..

Daha önce hiçbir ziyarette, 1996’da, Tandoğan mitingi sonrasında..bu denli kalabalık görmedik.

Bu denli coşku da..

Trafikta arabalara tampon tampona denir ya..
Biz de yürüyüşte, özellikle Anıtkabir’de “topuk topuğa”, göğüs göğüse ve de
omuz omuza idik..

  • Biz yürüyüşçüler “çok samimi” idik yürüyüş boyunca..

Azıcık aklı olan, bu olup bitenlerden gerekli dersi çıkarır..

Yineleyelim :

Yüce ATATÜRK :

“Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır..”

“Bu Nasıl Hukuk, Nasıl Bir Adalet”

“Bu Nasıl Hukuk, Nasıl Bir Adalet”

Dostlar,
Balyoz Davası kararları 20 Eylül 2012’de açıklandı.

Üzerinden 40 uzun gün geçti.

Halk deyimiyle “40’ı çıktı”!

Dile kolay, 40 uzuuuuun gündür yurtseverler hala zindanda, hücrelerde..

Gündem fırtınası ise kurgulu biçimde sürdürülüyor.

Silivri vd. zindanlarda tutsak alınan yurtseverlerimizi unutmamak zorundayız.

Bu nedenle Sayın Hayrettin Ökçesiz’in
“Bu Nasıl Hukuk, Nasıl Bir Adalet” başlıklı yazısını özellikle sizlere sunmak istiyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
31.10.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================================

HUKUK POLİTİKASI

Hayrettin Ökçesiz
okcesizhayrettin@gmail.com
http://okcesizhayrettin.blogspot.com

DHA’dan Cem Tursun geçenlerde özetle şu haberi geçti:

“Bu Nasıl Hukuk, Nasıl Bir Adalet”

Balyoz Planı iddialarına ilişkin 250’si tutuklu 365 sanıklı davanın 106. duruşması sanıkların esas hakkındaki savunmalarının alınmasıyla devam etti. Tutuklu sanık Bilgin Balanlı, sanıkların ve avukatların delillerin toplanması, tanık dinlenmesi ve bilirkişi heyeti oluşturulmasıyla ilgili taleplerinin hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirtti. Evrensel hukuk gereği savcının iddiasını ispatlaması gerekirken, bizzat savcının, sanık delilleri çürütmekle görevlidir, dediğini ifade eden Balanlı, şunları söyledi:

  • ‘Bizler iddiaların aksini maddi gerçekler ve bilimsel raporlarla ortaya koyduk. Ancak, bütün bu gerçeklere rağmen mahkemenizin ve iddia makamının kanaatinin değişmediği anlaşılıyor. Adaletin doğru olarak tecelli edebilmesi için savunma amacıyla daha çok kanıt sunma ve daha derin araştırma isteme hakkımız dahi görmezlikten geliniyor. Soruyorum, bu nasıl bir hukuk, nasıl bir adalet? Türk Milleti adına yargılama yetkisini kullanan bu mahkemede artık hakkın ve hukukun sağlanamadığını düşünüyorum.’ dedi.”

Bu ağır suçlamalara yargıçlar hiçbir şey söylemiyorlar. Söyleyemiyorlar. Hep söylendiği gibi, onlar kararlarıyla konuşuyorlar. Ancak bu kararlarda başka bir ses duyuluyorsa; başka (araç) değerler uğruna ve başka güçler adına verildikleri düşünülmeye başlıyorsa, bir kıyamet de kopmaya başlıyor demektir. Yukarıdaki sözleri tüm Silivri sanıkları bir biçimde sürekli söylüyorlar. Ülkenin tüm zindanlarından bu iniltiler yıllardan beri geliyor. Oysa Demokratik Hukuk Devletlerinde, sanıkların, yargılandıkları mahkemeler hakkında böylesi suçlamalar, suç ihbarları yapmaları pek ayrıksıdır.

Bir yargılamanın adaletle sonuçlandığı yargısına götürecek tek kanı, yargıcın, tarafların güvenini kazanmış ve bu durumunu sonuna dek sürdürebilmiş olmasıdır. Yargıç bu güveni tek başına kazanamaz. Bu süreçte yargıç kimliğine verilen değerin ve yargıcın gösterdiği kişilik özelliğinin yarattığı ortam kadar, verilen kararların nitelik değerlerinin uyandırdığı saygı da çok önemlidir.

Bu yüzden biz de Ziya Paşa’ya nazire olarak

“Âyinesi kararıdır yargıcın, mahkemenin, lafa bakılmaz

Onların görünür rütbe-i aklı bu eserlerinde“ demek zorundayız. Bu akıl derecesi bireysel olduğu kadar, kolektiftir aynı zamanda. Yani yargıcınki yanında, bir de “mahkeme aklı”ndan söz etmeliyiz.

Yargıca yönelttiğimiz kişilik değerlerinin mahkemenin kararlarında yansımasıyla, bu güvenin temel taşları yerleşmeye başlar. Hiçbir kararın aşamayacağı evrensel çelişkiler ve adaletsizlikler bile bu güveni kolaylıkla sarsamaz. Çünkü bu güvenin duyumsanmak için beklediği ilk ve tek şey, insancı ve insancıl bir yargılama, mahkeme ve yargıçtır.

Yargıç kendisini insanlıktan çıkaran yasalara kulluk etmek yerine, bu yasalara bir çeki düzen vermeye çalışmalıdır. Çünkü, her zaman söylediğim gibi,

  • yasaları parlamentolar, hukuku yargıçlar yapar.

Yani yasa, çıkar çıkmaz hukuk değildir. Daha çok, onun hammaddesidir. Mahkemelerde işlenerek hukuka dönüşür. Bu yöntem, geceden sabaha torbalarına yasa dolduran siyasetçilerin heveslerine set çekebilmek bakımından da önemlidir. Ama bu yöntem özellikle, yargıca insancı ve insancıl bir yargılama yapabilmesine olanak ve cesaret verebilmesi bakımından çok önemlidir. Yargıç bu yöntemi göze alabilirse, insan olabilmek ve kalabilmek için çok önemli bir fırsatı yakalamış demektir. Benimsemezse peki, ne olur? Yalnızca yargıç olur, kendisine başbakanlarca “gerekenin söylenebildiği” bir yargıç olur tabii ki…

  • Yargıç yasalara körü körüne uymak yerine, onları her zaman aklının ve vicdanının süzgecinden geçirmelidir. 
  • Hiçbir kaygı ve heves onun aklını ve vicdanını karartmamalıdır.

Buraya kadar söylediklerime anlam kazandıracak şu noktayı hemen belirtmeliyim:

  • Yargıcın aklı ve vicdanı kaba bir akıl ve vicdan olmamalıdır.
    Bunların incelmesi, güçlenmesi, zenginleşmesi gerekir.

Genç bir insanı bu mesleğe hazırlarken amaçlanacak tek şey belki budur. Elbette bu işi yapacak kurumların ve mensuplarının, öğrencileri böyle bir akıl ve vicdana eğitme yetkinliği taşımaları önkoşuldur. İnsancı ve insancıl, adil bir yargılama her şeye karşın olanaklıysa, ancak böyle olanaklıdır. Değilse, alışılagelmiş siyasetçi profilini yargıçlar için de düşünmek zorunda kalacağız. İşleri de birbirlerinin işlerine çok benzeyecek…

Yukarıdaki çerçevede yasakoyucu gibi davranmasını beklediğimiz yargıcın kişilik örneği bu profil olamaz. Bu aktörler birbirlerinin gerçekliklerini değil, ideal durumlarını örnek alabildiklerinde ancak, burada söylediklerim anlamlı olabilir

(Cumhuriyet Bilim Teknik 14.09.2012)