Günlük arşivler: 19 Eylül 2012

TETANOZ AŞISI REZALETİ..

İZMİR TABİP ODASI

TÜRKİYE’DE HEM DE 21. YÜZYILDA KORUYUCU SAĞLIK SİSTEMİNİN CENAZESİ KALDIRILDI !
TETANOZ AŞISI REZALETİ, ÇAĞDAŞ BİR ÜLKEDE SAĞLIK BAKANI İÇİN BİR İSTİFA GEREKÇESİDİR !

AKP hükümetinin son fiyaskosu Tetanoz-Difteri (Td) aşısı rezaleti oldu.

Bu aslında koruyucu sağlık hizmetindeki başarısızlığın açık bir ifadesidir.

Ve yine bu durum 1.basamakta uygulamaya konulan sistemin başarısızlığının açık bir ifadesidir.
Hiçbir mazeret bu başarısızlığı örtemez.

Oluşabilecek her türlü olumsuzluktan AKP hükümetinin Sağlık Bakanı doğrudan sorumludur.

Kısa bir süre önce tetanoz aşısı konusunda tehlikeye dikkat çekmiş ve gerek İl Sağlık Müdürlüğü
ve gerekse Halk Sağlığı Kurumu’ndan hiç de doyurucu olmayan yanıtlar almıştık.
(Daha önceki yazışmalarımız…)

Daha bunların mürekkebi kurumadan çok daha büyük bir sorunun olduğu ortaya çıktı.

Yüzbinlerce çocuğumuzun aşısız kaldığını öğrendik.

Sağlık Bakanlığı ailelere çocuklarını bağlı bulundukları aile hekimine götürerek aşılatma çağrısında bulundu.

Birçok Aile hekimi ise bu aşıyı daha önce Toplum Sağlığı Merkezlerinin yaptığını ve çocukların aşılı olup olmadıklarını bilmediklerini, bilseler bile bu kadar kısa sürede ailelere ulaşmanın mümkün olmadığını açıkladılar.

TEHLİKEYE DİKKAT ÇEKMİŞTİK !

Bundan 5,5 yıl önce getirilen Aile Hekimliği Sisteminin bu uygulanma şeklini eleştirmiş ve tehlikeye dikkat çekmiştik. Meslektaşlarımızın 1 aile sağlığı elemanı ile getirilen ağır yükün altından kalkamayacağını, ev ziyaretlerini gerçekleştiremeyeceklerini ve bağlı nüfuslarına hakim olamayacaklarını açıkça belirtmiştik.

Bütün itiraz ve uyarılarımıza karşın ekip çalışmasına dayanan ve ev ev gezilerek gebe, çocuk
ve aşı takibi yapılan Sağlık Ocağı sistemi kaldırıldı. Yerine daha çok bağlı nüfusun Aile Sağlığı Merkezine gelmesine ve tedavi edici hekimliğe dayanan Aile Hekimliği sistemi getirildi.

Ne yazık ki uyarılarımız konusunda haklı olduğumuzu görmüş bulunuyoruz.

Suçlu binbir yükün altına sokulan aile hekimi meslektaşlarımız değildir.
Çünkü bakanlığın sağlık anlayışında ekip çalışması ve buna uygun donanımı oluşturulmuş
bir sistem yoktur.

Tek yaptıkları halkın gözünü boyamaktır, sözde hasta memnuniyetidir.

Aşılama işi üstüne yüklenen TSM hekimleri ise durumdan en çok mağdur olanlardır.

Bu meslektaşlarımız, “geçici görev zulmü” ile hergün başka bir yere gönderilmektedirler.
Buna rağmen gösterdikleri insan üstü fedakarlığın maddi ve ruhsal bir karşılığı yoktur.

ULUSAL BİR AŞI ÜRETİM SİSTEMİ MUTLAKA KURULMALIDIR !

Bakanlık aşıların uygun olmadığını ve bu nedenle uygulanamadığını açıklamıştır.
Aslında özürleri kabahatlerinden daha büyüktür. Türkiye gibi 75 milyon nüfuslu ve ciddi bir
bilgi birikimi olan bir ülkenin Cumhuriyetle kurulan milli yapıdaki Hıfzıssıhha Kurumu yıkılmış, her alanda olduğu gibi sağlık ve aşı alanında da tam bir dışa bağımlılık yaratılmıştır. En büyük suçlardan biri de budur.

AKP HÜKÜMETİ VE SAĞLIK BAKANI BİR SAĞLIK REZALETİNE İMZA ATMIŞLARDIR!
BUNUN BİR KARŞILIĞI OLMALIDIR !

Her gün onlarla ifade edilen şehitlerin verildiği bir ülkede istifa etmek gibi bir erdemi göstermeyenlerden neyi bekliyorsunuz” diye sorulabilir. Doğrudur !

Ancak biz halk sağlığı için doğruları söylemeye, eleştirmeye, talep etmeye ve çağrıda bulunmaya devam edeceğiz. Hekim haklarını savunduğumuz ve mücadele ettiğimiz gibi çocuklarımızın ve halkımızın sağlık hakkını da savunacağız, bunun için de mücadele edeceğiz.

Çünkü çocuklar bizim de çocuklarımız ve ülkemizin geleceğidir.

Gelecek ancak ve ancak sağlıklı kuşaklar üzerine kurulabilir..

İZMİR TABİP ODASI

Mümtaz Soysal : Toparlanma

Cumhuriyet 19.09.2012

AÇI
Mümtaz Soysal

Toparlanma

KRİTİK bir hafta yaşıyoruz. İlk ve orta öğretim okullarının açılmasıyla birlikte,
AKP iktidarınca tasarlanan yeni eğitim “reformu” yeni öğrencilere verilmiş birkaç saatlik bir alıştırma çabasının ardından bütünüyle yürürlüğe sokulmuş oldu.

Yarım yamalak hazırlıklarla, eğitimbilimcilerin eleğinden geçmemiş yöntemlerle, kesinleşmemiş “müfredat” taslakları ve şaşkına dönmüş görevlilerle.

Ama, “reform” yürürlüğe girdi ya, yeter. Yapılmakta olan, sadece eğitim alanını yeniden düzenlemekten ibaret basit bir değişiklik değil, öğretim sistemini bambaşka bir temele oturtarak köklü bir rejim değişikliğiyle gelecek kuşakları şimdiden kazanmaya yönelik bir karşıdevrim işlemidir.

Böylelikle binlerce imam hatip okulu laik bir devlette eğitim politikasının temel unsuru durumuna getirilmiş ve halkımız, Sayın Başbakan’ın deyimiyle,
bu okullarla yeniden “kucaklaştırılmıştır.” O cenah, kıra döke ve şaşırta yanılta,
asıl amacını gerçekleştirip bu devleti “İslam Cumhuriyeti”ne dönüştürmeye biraz daha yakınlaştırmış olmanın keyfini yaşayarak moral tazeleyecektir elbet.

Aynı zamanda cumhuriyetçi seyircilerin moralini bozmayı da sürdürerek.

Laik kesim “Yenildik, bütün kaleler düştü, başlangıca dönüş yok artık, her şey bitti” diyecektir. Belki, akıllardan ana muhalefet düşüncesi geçecek ve Godot’nun oradan gelmesi beklenecektir. Oysa, orası iktidarla birlikte “yeni anayasa” yapmakla meşguldür. Ayrıca bilmek gerekir ki bizi bizden başka kurtaracak yoktur bugünün dünyasında.

Üstelik, “örgütlü” olmakla övünülen bir toplumda cumhuriyetçi her kesimin dernek, vakıf, sendika falan gibi tüzelkişilikli bir kuruluşu vardır ve onun merkez organlarından ses çıkarıp ortak hukuk mücadelesine çağrı davullarını çalmak da mı gelmez insanların elinden?

O davullar mutlaka çalınmalı ve emeklerin aynı hedefe yönelmesi için siyasal anlamda derlenip toparlanma en kısa zamanda başarılmalıdır.

Bilimde Neden Geriyiz?

Cumhuriyet 19.09.2012
Bilimde Neden Geriyiz?

Prof. Dr. Aysel EKŞİ
Emekli öğretim üyesi

Ortaokulu bitirdiğim yıl Türkiye’de lise eğitimi 12 yıla çıkarıldı. Eğitimin neden bir yıl uzatıldığı ve bunun bize ne katacağı konusunda hiçbir bilgimiz yoktu. Biz okula başladık. Bu arada yakınımız olan öğretmenlerin şikâyetlerini duyuyorduk. Eski ders programı ile yenileri bağdaştırmakta zorlanıyor, sık sık program değiştiriyorlardı. Çünkü hazırlıksızdılar. Seçmeli dersler konacağı söylendi. İlerde yapmayı düşündüğüm tıp eğitimi için yararlı olabileceği düşüncesiyle Latinceyi seçtim. Birkaç hafta Latince dersleri devam etti, sonra öğrenciler tek tek ayrıldı ve tek öğrenciyle devam edemeyeceği için Latince dersi kaldırıldı. Jimnastik ve koro gibi faaliyetler dört yıl boyunca bir “zaman doldurma”nın ötesine geçmedi.

Üç yıl sonra liseler tekrar 11 yıla indirildi. Biz 12 yıl için liseye girmiş olanlar öğrenime devam ettik. Ama 12’nci sınıfa geldiğimiz zaman ilginç bir tablo ortaya çıktı. Biz son sınıfta idik, bizden sonra yazılan ve 11 yıl okuyanlar da aynı yıl son sınıfta idi. 1954 yılında bizden bir yaş küçüklerle birlikte liseden mezun olduk.

Bu bir yıl bize ne katmıştır? Bunu hiç bilemedik… Bende öfke ve güvensizlik duygusu yarattığını biliyorum.Yüz binlerce öğrencinin birer yılı, o zaman adı milli eğitim vekâleti olan bakanlık tarafından çalınmıştı.

Bu yıl getirilmek istenen 4+4+4 yasası da eğitimin 12 yıla çıkarılmasını içeriyor. Planlı programlı hazırlansa idi çok yararlı olabilirdi. 1954 yılında kaldırılan 12 yıllık eğitim aradan geçen 58 yılda çözümlenmemiş, ama bu yıl plansız -programsız- hazırlıksız bir anda yasalaşmıştır. Sayın Başbakan 4+4+4 sisteminin 2-3 senede yerine oturacağını savunuyor. Bu süredeki karmaşanın acısını kimin çekeceğini hiç düşünmeden…

4+4+4 için çok şey yazılıp çizildi. Özellikle 5 yaşındaki çocukların okula başlama yaşı üzerinde yoğunlaştı tartışmalar. Bu yaş gerçekten çok erken mi? Bu yaşta çocuklar İngiltere, Kanada başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülkede okula başlıyor. Yani 5 yaşında çocuklar okula gidiyor. Ama çok önemli bir şartla. Okulöncesi eğitim almış olmaları ve öğretmenlerin 5 yaş çocuklarına uygun olacak eğitimden geçmiş olmaları koşulu ile. Eğitim yöntemleri öyle hazırlanmış ki çocuklar, zorlanmadan okula gider, bir iki yıl içinde okuma yazma öğrenir.

Okulöncesi olmadan

Hazin olan ve aileleri isyan ettiren şey, ülkemizde okulöncesi eğitim almamış çocukların birdenbire çıkarılan yasa gereği okula gönderilme çabasıdır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 5 yaş çocuğunun eğitimi konusunda bir iki haftalık üstünkörü bilgilendirme çabasına “öğretmen eğitimi” diyemezsiniz. Bu 4+4+4 denen eğitimi ülkeye zorla sokmaya kalkışanlar ne yazık ki eğitimin temel ilkelerini kavramaktan yoksun kişiler. 60 ay ve 72 ay çocukları aynı sınıflarda nasıl eğitim görecekler? Aynı sınıflardaki daha büyük ve daha küçük yaştaki çocuklar üzerinde bunun etkisi, birbirlerine tepkisi ne olacak? İlerki yıllarda ne olacak, bunların da cevabı yok…

Üstelik çocuklar, anne babaları ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki tartışmaların ve gerginliklerin de farkında. Belki anne babaları rapor alacak ve çocuk okula gitmeyecek, belki rapor almadıkları veya babalarının para cezasından kurtulması için okula gidecek. Bunu beş buçuk yaşındaki çocuk nasıl algılayacak? Anne baba kendisini sevmediği için zorla okula gönderiyor gibi mi algılayacak? Okula başlaması bir cezalandırılma gibi mi gelecek kendisine? Küçücük çocukların karşısına çıkardığımız dilemmaya bakın. Hayatlarının başında okula karşı doğabilecek ikilemlerle nasıl başa çıkabilecekler?

Ülkemizde eğitim fakültelerinde bunca öğretim üyesi var, onlarla işbirliği içinde ve okulöncesi eğitim olanakları yaratılarak erken yaşta eğitim problemi yavaş yavaş çözülebilirdi. Gerek erken yaşta okula başlamaları, gerek eğitimin uzatılarak 12 yıla çıkarılması planlı, problemli, eğitim-öğretim kuralları temel alınarak hazırlanabilirdi ve çok da iyi olabilirdi…

Bütün eleştirilere ve tepkilere rağmen bu yasa için neden böylesine acele edildiğini elbette tahmin edebiliyoruz. Uzun dönemde ülkemizde çok tehlikeli gelişime yol açacak olan da zaten bu. Çocuklarımızın matematikte, bilim ve fende, sosyal bilgilerde ilerlemesi ve çağdaş ülkelerin çocuklarını yakalamasını ümit ederken, onların beyinlerini dini eğitimle yıkamayı amaç görüyor bu yasa. Sayın Başbakanımızın sözlerini tekrarlarsak “bütün okulların imam hatip okulları” olması isteniyor. Dini eğitimle şekillenen hangi İslam ülkesi, bilimde sosyal alanda, sanatta ileri gitmiştir? Çocuklarımız dinlerini öğrensin diye yavaş yavaş müfredat programlarına yerleştirilen din dersleri, günün birinde haftada çok yoğun bir süreye çıkarılmaktadır.

Din ağırlıklı eğitim

Dinimize karşı asla saygısızlık etmek istemem. Diğer dinleri yüceltip Müslümanlığı aşağılamayı ise kesinlikle düşünmem. Ama bir gerçek var ki dünyada Müslümanlar uzun süredir güçsüz. İslam ülkeleri geri kalmış ve gelişmemiş ise bunun en birinci nedeni; düşünmeyi desteklemeyen, ezbere prim veren din ağırlıklı eğitim sistemleridir.

Prof. Oktay Hüseyin (Guseinov), Pakistanlı bilim adamı Dr. Faruk Saleem’in “Neden Müslümanlar Bu Kadar Güçsüz?” başlıklı makalesini aktarmış. Saleem’in yazısının özeti şöyle: (Eğitişim dergisi 19 Mayıs 2008)

Gezegenimizde yaklaşık bir buçuk milyar Müslüman yaşıyor. Toplam dünya nüfusu içinde her beş kişiden biri Müslümandır. Her bir Hinduya iki Müslüman, her bir Budiste karşılık iki Müslüman ve her bir Yahudiye karşılık 100 Müslüman düşüyor. Biz Müslümanlar bu kadar kalabalığa rağmen güçsüzüz. Son 105 yılda 14 milyon Yahudi bilim dalında 100’ün üzerinde Nobel ödülü kazanırken 1.4 milyar Müslüman, (bunlardan biri Türkiye’den Orhan Pamuk olmak üzere), yalnızca üç Nobel kazandı. UNDP tarafından toplanan verilere göre Hıristiyan dünyasında okuma yazma bilenlerin oranı neredeyse yüzde 90 ve Müslüman dünyasında okuma yazma oranı yaklaşık yüzde 40’tır. Hıristiyan dünyasındaki “okuryazar”ın yüzde 98’i ilkokulu bitirmişken Müslüman dünyasında bu oran yüzde 50’dir. Hıristiyan dünyadaki okuryazarların yüzde 40’ı üniversite mezunudur ve bu oran Müslüman dünyasında yüzde 2’yi geçememektedir. Sonuçta İslam dünyamız bilgi üretebilecek kapasiteden yoksundur. İslam dünyamız bilgi yayılmasını gerçekleştirmekte başarısızdır. Bilgi uygulamasının önemli göstergelerinden biri ileri teknoloji ihracatının toplam ihracat içindeki oranıdır. Pakistan’ın ileri teknoloji ihracatının toplam ihracatın içindeki oranı yüzde 1, Suudi Arabistan’ın yüzde 0.3, Kuveyt, Fas ve Cezayir’in aynı şekilde yüzde 0.3’tür. Singapur’da bu oran yüzde 58’dir.

Sonuç olarak İslam dünyasında bilgi uygulamasını gerçekleştiremiyoruz.

Güçsüzüz, çünkü bilgi üretmiyoruz, bilgiyi yayamıyoruz.

O halde Müslümanlar neden bu kadar güçsüzdür sorusunun cevabı eğitim yoksunluğudur.

Çok kesin biçimde söylersek akılcı olmayan, din eksenli ve çağdışı eğitimdir.

Pakistanlı Müslüman bilim insanının sözleri bunlar…

Son söz: Çocuklarımızın eğitimi, ülkemiz geleceğine yön verecek temel unsurdur.

Siyasi cinayetlerde İmam Hatip Liselilerin İzi

İmam hatiplerin terörist ve anarşist yetiştirmediğini söyleyen Başbakan’ı,
siyasi cinayet davaları yalanlıyor

Siyasi cinayetlerde İHL izi

IŞIK KANSU
Cumhuriyet 19.09.2012

İmam hatip okullarının terörist ve anarşist yetiştirmediğini ileri süren Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, Türkiye’deki önemli siyasi cinayetlerle ilgili dava dosyaları yalanlıyor.

Gazetemiz yazarları Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni ile yazar Turan Dursun’u öldürmekten hüküm giyenler ile Hizbullah davasından ceza alanlar arasında çok sayıda imam hatip mezunu yer alıyor.

Hüküm giyen imam hatiplilerin çoğu “mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine din kurallarına dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı çete üyesi olmak” suçundan cezalandırıldılar.

Kimi dava dosyalarında yer alan ve mahkûm olan imam hatip mezunu hükümlüler şunlar:

• Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok’un öldürülmeleri ile ilgili Umut davası dosyası (Kudüs Ordusu -Tevhid-Selam grubu- ile bağlantılı isimler):

Hasan Kılıç: Tokat İmam Hatip Lisesi mezunu, Türkiye’de mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine din kurallarına dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı çetenin üyesi olduğu gerekçesiyle 18 yıl 9 ay ağır hapis ile cezalandırıldı.

Mehmet Ali Tekin: Fatih İmam Hatip Lisesi mezunu, Türkiye’de mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine din kurallarına dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı çetenin üyesi olduğu gerekçesiyle 12 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırıldı.

Selçuk Şanlı: Adana İmam Hatip Lisesi mezunu, Türkiye’de mevcut anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine din kurallarına dayalı devlet kurmayı amaçlayan silahlı çetenin üyesi olmaktan 12 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. Aynı davadan yargılanan ve Erzurum İmam Hatip Lisesi mezunu Şeref Dursun ise kanıt yetersizliğinden beraat etti.

• Gazeteci-yazar Çetin Emeç ve Turan Dursun ile İran rejim muhalifi Ali Akbar Gorbani’nin öldürülmesi dosyası: (İslami Hareket Örgütü bağlantılı isimler):

Ekrem Baytap: Batman İmam Hatip Lisesi mezunu, anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak suçundan ömür boyu ağır hapis cezası çarptırıldı.

Mehmet Ali Şeker: Batman İmam Hatip Lisesi mezunu, anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkışmak suçundan ömür boyu ağır hapis cezasına çarptırıldı.

Mehmet Zeki Yıldırım: Batman İmam Hatip Lisesi mezunu, yasadışı örgüt üyesi olmak suçundan 12 yıl 6 ay ağır hapse çarptırıldı.

Bu davada yargılanan ve Batman İmam Hatip Lisesi mezunu olan Ayhan Usta hakkındaki dava ise zamanaşımına uğraması nedeniyle düştü.

Birçok insanın domuz bağı ile öldürülüp evlerin içine, bahçesine gömülmesi ile ilgili Hizbullah davasında ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Hacı İnan’ın da (dosyaya göre Hizbullah örgütünün Akdeniz bölge sorumlusu), imam hatip okulu mezunu olduğu ve yakalanmadan önce Cengiz Topel Lisesi’nde din öğretmeni olduğu saptandı.

1 haftada 29 can şehit verildi! AKP kaç şehit eder??

1 haftada 29 can şehit verildi!

1. _sayfa_Cumhuriyet_19.9.12

ÜLKE KAN GÖLÜNE DÖNDÜ..
Bu kan sizi tutar..
Bu kan sizi boğar

AKP kaç şehide bedel?

AKP’yi kaç şehit götürür??

AKP ne olursa istifa eder??

AKP iktidarının gitmesi için 10 yılda 1200’ü aşan şehit yetmiyor mu?

Bay Hüseyin Çelik söyler misin?
Birkaç Mehmet öldü diye Meclis’in toplan(a)mayacağını senden öğrendik de;
kaç şehide çekip gideceksiniz??

TOKİ konutları facia eşiğinde!

TOKİ konutları facia eşiğinde!é

Dostlar,

TOKİ konutları mutlaka kapsamlı olarak mercek altına alınmalı..

10 yılda AKP yarım milyonu aşan konut yaptı.. Muazzam kaynak kullanıldı, rant yaratılıp dağıtıldı.

Samsun’da dere yatağındaydı TOKİ konutları, sel bastı insanlar boğuldular..

Burada gördüklerinizin temelleri açığa çıktı çünkü heyelan oldu; bölgede zemin etüdü yapılmamıştı..

Hani bir amacı da TOKİ konutlarının depreme dayanıklı yapılar retmekti ??

2012 sonlarında Türkiye’de 1 milyona varan konut arzı fazlalığı söz konusu.
(EKOPOLİTİK Programı, Ulusal Kanal, 18.9.12, Bülent Soylan)

Niçin ?

TOKİ hangi karanlık politikaların aracı?

Bu gün değilse bile ilk fırsatta kapsamlı irdelenmek ve hesabı sorulmak zorunda..

Başbakan RT Erdoğan, “seçimi kaybetme pahasına” kentsel dönüşümün
TOKİ eliyle sürdürüleceğini söyledi birkaç kez.

Gerçekten öyle mi acaba??

Bu tümcenin kodları neler??

TOKİ fotoğraflarına dehşetle bakıyoruz..

TOKİ başkanlığının doyurucu açıklaması olabilecek mi??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
====================================================

CHP, AKP-PKK Oslo Belgelerini Açıkladı!

Dostlar,

CHP, biraz (epey!) geç de olsa, çok iyi bir çıkış ve anlamlı bir hizmet sundu.

Durum çok cidddidir ve Sn. Koç’un “zarafetle Anayasa suçu” dediği, kanımızca vatana ihanet suçudur.

Bu ihanet metni AKP’nin sonunu getirmelidir.
Arkasında sürekli durulmalı ve BOP eşbaşkanlığı indirilmelidir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hemen AKP hakkında inceleme başlatması ve Anayasa Mahkemesinde kapatma davası açması kaçınılmaz olmuştur.

MHP ne yapacak, merakla bekliyoruz??

Boyalı ve yandaş basının da önünde çok kritii tarihsel bir sınav var..

CHP bu ihanet metninin kadük edilnesine asla izin vermemlidir.

Başlıca dayanağı ise yurtsever halkımızdır..

Meşru direniş hakkı ve demokratik sokak eylemleri..

Daha iyi bir önerisi olan var mı??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 19.9.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================================================

CHP, Oslo belgelerini açıkladı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, OSLO’da PKK ve MİT temsilcileri arasında imzalandığı iddia edilen protokol metnini açıkladı.

Koç, “PKK-AKP işbirliğinin milletimizin önüne tüm çıplaklığı ile koyacağız.
Sahte milliyetçilerden bu millet çok çekti.” dedi.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, MYK devam ederken düzenlediği basın toplantısında, açıklamalarda bulundu soruları yanıtladı.

“Oslo görüşmelerine” ilişkin geçen hafta düzenlediği basın toplantısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sorduğu soruları hatırlatan Koç, aradan 5 gün geçmiş olmasına rağmen tatmin edici yanıtlar alamadıklarını söyledi.

Erdoğan’ın Bosna-Hersek gezisinden dönerken uçakta gazetecilerin konuya ilişkin sorularına verdiği yanıtların da “itiraf niteliğinde” olduğunu ileri süren Koç, şöyle devam etti:

“Ve yanıt: Bunları soran namert. Bunlara verseniz 3-5 koyun güdemezler. Milletin önünde CHP adına soruyorum. Şunu hatırlatmakta fayda var Sayın Başbakana. Biz hayatımız boyunca namert olmadık. Hiçbir zaman namertlerin oyuncağı da olmadık. Namert sofralarında da oturmadık. Hiçbir CHP Genel Başkanı dün de bugün de BOP projesinin eşbaşkanlığını yürütmedi. Burada koyundan, keçiden bahsetmiyoruz; ciddiyet istiyoruz. Açıklık istiyoruz. Son 4 ayda 116 şehidimiz var. Türkiye kan gölüne döndü.”

‘Mutabakat metni İngiltere tarafından taraflar adına imza altına alındı’

Başbakan Erdoğan’ın “Oslo görüşmeleri”ne ilişkin uçakta verdiği yanıtta,

“Benim gönderdiğim istihbarat teşkilatının başındaki müsteşarımın veya onun yardımcısının altında imzası var mı yok mu? Bunu ispat edemeyen namerttir.” dediğini ifade eden Koç, şöyle konuştu:

“Ben de kendisine şunu soruyorum: Senin PKK ile yaptığın mutabakat protokolünü hakem devlet, iki taraf adına imzalayıp muhafazasına aldı mı almadı mı? Bu mutabakat metni taraflar arasında arabuluculuk yapan hakem devlet temsilcileri tarafından, yani İngiltere tarafından taraflar adına imza altına alınmış ve aslı hakem devlet merkezinde arşive alınmıştır. Sen iradeni İngiltere’ye teslim etmişsin, senin adına imza attığı resmi protokolle belirlenmiş. ‘Benim altında imzam var mı yok mu?’ diye soruyorsun.”

“Oslo görüşmeleri”ne ilişkin mutabakat metni olduğunu iddia ettiği bir metni basın mensuplarına da dağıtan Koç, metinde “taraflar” diye bahsedilenin Türk devleti ve terör örgütü PKK olduğunu da söyledi. Koç, üzerinde mutabakata varıldığını savunduğu ve metinde hiçbir değişikliğe gidilmediğini vurguladığı maddeleri şöyle sıraladı:

-Taraflar, süregelen Oslo ve İmralı süreci bağlamında Kürt sorununun çözümü konusundaki kararlılıklarını koruduklarını bir kez daha belirtmişlerdir.

-Taraflar, bugüne kadar Oslo ve İmralı süreçlerinde vurgulanan Kürt sorununun kalıcı çözümüne yönelik temasların sürdürülmesi ve yürütülecek çalışmaların anayasal ve yasal çerçevede sonuçlandırılmasının esas alınmasının gerekliliği konusunda varılan mutabakatları teyit ederler.

-Taraflar, 10 Mayıs 2011’de İmralı’da yapılan görüşmede Sayın Öcalan tarafından sunulan, ‘Türkiye’de Temel Toplumsal Sorunların Demokratik Çözüm İlkeleri Taslağı’, ‘Türkiye’de Devlet ve Toplum İlişkilerinde Adil Barış İlkeleri Taslağı’ ve ‘Kürt Sorununun Demokratik Çözümü ve Adil Barış İçin Eylem Planı Öneri Taslağı
adı altındaki taslaklar konusunda en geç haziranın ilk haftasına kadar görüş ve önerilerini sunarlar. Kürt tarafı, sözü edilen taslakları memnuniyetle karşılar, prensip ve ilkesel olarak kabul eder.

-Taraflar, aynı süre içinde yukarıda adı geçen taslaklarda zikredilen Anayasa Konseyi, Barış Konseyi, Hakikat ve Adalet Komisyonu için isim düzeyinde çalışma yaparlar ve netleştirdikleri isim önerilerini sunarlar.

-Türk tarafı, seçimlerden sonra en kısa zamanda örgütü temsilen iki kişinin Sayın Öcalan’ı ziyaret etmesi, yukarıda adı geçen konsey ve komisyonlar kurulduktan sonra, birer alt komisyonlarının da Sayın Öcalan’la ilişkilendirilmesini taahhüt eder.

-Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarını engelleme ve benzeri yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması, sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Nevroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder.

-Taraflar, seçimlerin güvenli bir ortamda geçmesi ve ortamın normalleşmesi için en üst düzeyde kamuoyuna açık çağrı yapacaklardır.

-Kürt sorununun nihai çözümünün, ancak çatışmasızlık zemininde gerçekleşebileceğinden hareketle tüm askeri, siyasi ve diplomatik operasyonların ve eylemlerin durdurulması ve uygun tedbirlerin karşılıklı geliştirilmesi esastır. Bu çerçevede taraflar, 15 Haziran 2011’e kadar her türlü operasyon ve askeri eylemlerini durdururlar.

-Taraflar, müzakereleri derinleştirmek ve gündemdeki konuları tartışmak üzere hazırlıklarını yaparak 2011 Haziran ayının ikinci yarısında biraraya gelmeyi kararlaştırmışlardır.

‘Terörü çözüm arama çağrısı yaptık’

Koç, okuduğu metinde terör örgütü elebaşına ilişkin nitelemeleri aynen aktardığını, bu ifadelerin metinde yer alan nitelemeler olduğunu vurguladı. Koç, CHP olarak terör sorununa TBMM çatısı altında meşru aktörlerle çözüm arama çağrısı yaptıklarını, ancak hükümetin buna yanaşmadığını ileri sürerek, “Mücadele etmen gereken terör örgütü ile tek taraflı silah bırakma konusunun dışında, her türlü siyasi çerçevenin içeriğini doldurduğu bir diplomatik masada muhatap alarak siyasi müzakere ediyorsun” dedi.

Koç, şunları kaydetti:

“MİT müsteşarı Hakan Fidan ana dilde eğitimle ilgili PKK’ya ‘Nasıl olsa orası özerk bölge olacak, öğretmen tayini dahil, eğitim hizmetleri belediyelere, valilere devredilecek’ diye söz verdi mi? Bu cümleler Oslo tutanaklarında aynen yer almıştır. Bu sözün arkasında Sayın Başbakan var mı? Siz yoksanız basına yaptığınız son açıklamada ‘Benim bilgim olmadan böyle bir şeyi bu adam yapacak, ben onu orada tutacağım, Öyle şey olur mu ya..?’ dediniz. Şimdi bu sözlerden sonra Hakan Fidan’ı neden korumaya alıp, neden özel yasa çıkarttığınızı çok iyi anlıyoruz. Bu işin tepesinde sorumluluğun sizde olduğunu ve yargı sürecinin size uzanacağını çok iyi görüyorsunuz. PKK-AKP işbirliğini milletimizin önüne tüm çıplaklığı ile koyacağız. Sahte milliyetçilerden bu millet çok çekti. Başbakan panikte. Biz görevimizi yapıyoruz.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, perdenin önünde ve arkasında farklı tavırlar sergilediğini öne süren Koç,

“Başbakan neden panikte bunu anlamak kolay. Çünkü bugün yaşadıklarımızdan birinci derecede siyaseten sorumludur. Açık bir anayasa suçu var, telaşı hiddeti, saldırması bu yüzden.” diye konuştu.

CHP’nin gündeme getirerek ve sorular sorarak siyaseten sorumluluğunu yerine getirdiğini ifade eden Koç, takdirin yüce milletin olduğunu söyledi.

Açıklamalarının ardından soruları da yanıtlayan Koç, ”Eğer Başbakan ‘bu metin sahte’ derse; ispatınız var mı?” sorusuna, ”Var, hangi tarihte, nerede ele geçtiğine dönük. Bin 400 sayfalık KCK iddianamesinde var” karşılığını verdi. Koç, başka bir gazetecinin ”Abdullah Öcalan’ın, Murat Karayılan’a yazdığı bir mektubun da elinizde bulunduğunu ifade etmiştiniz” sözleri üzerine, “Birden fazla. Gelecek. Daha var.” dedi.
Başbakan Erdoğan’ın anayasal suç işlediğini ileri sürdüğünün hatırlatılması ve “Yargıya çağrı mı yapıyorsunuz?” sorusu üzerine de Koç, “Yargıya çağrı yapma zamanı gelecek.” dedi.

Koç nasıl bir çağrı yapacakları sorusuna ise;

“Yargıya çağrı nasıl yapılırsa, suç duyurusu şeklinde olacak belki. Önce bir Meclis denetimi süreci yaşandıktan sonra.” diye konuştu.

Koç, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun eski başbakanlardan Adnan Menderes’in kabrine yaptığı ziyarete ilişkin soruları da yanıtladı.

CHP’nin siyasi idamlara karşı olduğunu ifade eden Koç, hassas günlerden geçildiğini, birlik ve beraberliğin önemli olduğunu vurguladı. Partisinin tarihten düşmanlık çıkartmayacak bir yaklaşım içinde olduğunu belirten Koç, ziyaretin de bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

‘4+4+4’a karşı mücadeleyi sürdüreceğiz’

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Haluk Koç, yaptığı yazılı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni eğitim sistemine ilişkin sözlerini değerlendirdi. Erdoğan’ın CHP’nin bu konudaki tavrını, velilerin 66 aylık çocuklarının okula başlamaması için sağlık raporu almalarını çarpıttığını ileri süren Koç, şunları kaydetti:

“Başbakan yurt dışından döner dönmez yine gerçekleri saptırmaya ve gündemi değiştirmek için saldırgan bir üslupla konuşmaya başladı. Türkiye kan gölüne dönmüş, her gün şehit cenazesi kaldırılıyor, Başbakan CHP’ye, çocuğunu korumak için rapor alan velilerin girişimine karşı çıkıyor, çarpıtıyor. CHP Türkiye’nin ve çocuklarımızın geleceğini kurtarmak için 4+4+4’e karşı gerekli her tür mücadeleyi yapmıştır ve yapmaya da devam edecektir. Bu arada yüksek yargıya yaptığı başvurunun sonucunu da velilerle birlikte beklemektedir.
Ama, bu süreçte net olarak ortaya çıkmıştır ki Başbakan Türkiye’yi yönetmekle maluldür, yönetememektedir. Türkiye’yi yönetmekle malul olduğu kesinleşmiş bulunan Başbakan sağlıklı değerlendirme de yapamamaktadır.
O nedenle Başbakan’ın bu ruh hali raporluktur, rapor gerektirmektedir. Allah Başbakan’a akıl fikir, milletimize de sabır versin. Ülkemize yazık.”

(18 Eylül 2012, Cumhuriyet portalı) ve www.chhp.org.tr)

EĞİTİM İŞ RAPORU : 2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN EĞİTİMİN DURUMU..

Dostlar,

EĞİTİM İŞ, geçtiğimiz günlerde çok değerli ve gerçekçi bir rapor hazırladı, kamuoyuna sundu.

2012-2013 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI BAŞLARKEN EĞİTİMİN DURUMU..

Raporun son birkaç paragrafı şöyle :

…..

4+4+4 eğitim sistemi ile 8 yıllık temel eğitim 4 yıla indirilmiş,
kız çocuklarının, yoksul çocukların, köy çocuklarının ve engelli çocukların
üst öğrenime devam etme olanakları ortadan kaldırılmıştır.

Uygulama, çocuk işçiliğini, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı,
sınıfsal ayrışmayı, köy-kent kutuplaşmasını teşvik etmekte,
çocukların toplumsallaşarak gelişiminin önünü kapatmaktadır.

Eğitim-İş olarak bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eğitimin
ve eğitim çalışanlarının sorunlarının takipçisi olacağımızı, haksızlığa uğrayan
tüm eğitim çalışanlarının yanında olacağımızın bir kez daha altını çizmek istiyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm eğitim çalışanlarının ve öğrencilerimizin yeni
eğitim-öğretim yılını kutluyor; yeni eğitim-öğretim yılının ülkemize ve ulusumuza güzellikler getirmesini diliyoruz. 15.9.12

MERKEZ YÖNETİM KURULU
…………………

Rapor sendikanın web sitesinde de kondu.

Size bu raporu (biraz da EĞİTİM İŞ üyesi olarak) biz de sitemizden sunmak istiyoruz.

Özgün biçimini korumak için pdf olarak veriyoruz.

Okumak için lütfen tıklar mısınız..

EGITIM-IS_Raporu_2012-13_Egitim_Ogretim_Yili_baslarken

Sevgi ve saygı ile.
18.9.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Konvoya saldırı: 9 şehit 71 yaralı

Konvoya saldırı: 9 şehit 71 yaralı

PKK’li teröristler, Bingöl-Muş karayolunun 20. kilometresinde askeri konvoya saldırdı.
Saldırıda 9 asker şehit oldu, 71 asker yaralandı.
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, şehit olarak gösterilen bir askerin kalbinin yeniden çalıştırıldığını söyledi.

PKK’li teröristler bugün saat 12.30 sıralarında Bingöl-Muş karayolunun 16. kilometresindeki Kardeşler köyü yakınlarında askeri konvoya saldırdı. İzin ve görevden dönen, sağlık kontrolü yaptıran askerler, Elazığ’daki toplama merkezinden bu sabah Muş ve Van’daki birliklerine gitmek üzere 10 zırhlı araç, jammerli araçlar ve güvenlik önlemleri altında otobüslerle yola çıktı.

Askerler silahsızdı

Silahsız ve sivil kıyafetli olduğu öğrenilen 200 askeri taşıyan 3 otobüs ve 2 minibüsün bulunduğu konvoy,
pusu kuran PKK’li teröristlerin saldırısına uğradı
. Roketatar ve uzun namlulu silahlarla gerçekleştirilen saldırıda, roketin isabet ettiği sivil otobüs alev alıp yanmaya başladı. Konvoyun güvenliğini sağlayan askerlerin karşılık vermesiyle başlayan çatışma, PKK’li teröristlerin olay yerinde bulunan beyaz renkli bir otomobille kaçmasıyla sona erdi.

BAŞBAKAN ERDOĞAN İLE G.KURMAY BAŞKANI ÖZEL GÖRÜŞTÜ

Şehit sayısı 9, yaralı sayısı 71

Saldırı haberinin alınmasının ardından bölgeye takviye birliklerle çok sayıda ambulans ve itfaiye ekibi
sevk edildi. Yaralı askerler ambulanslarla Bingöl ve Muş’taki hastanelere kaldırıldı. 6 askerin şehit olduğu haberinin ardından şehit sayısı ilerleyen saatlerde 10 olarak açıklandı. Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, saldırıda ağır yaralanan bir askerin ilk etapta kalbi durduğu için şehit olarak gösterildiğini, askerin kalbinin tekrar çalıştırıldığını, bu nedenle şehit sayısının 9 olduğunu belirtti.

Şehit cenazeleri Malatya’da

Bingöl-Muş karayolunda öğlen saatlerinde meydana gelen terör saldırısında şehit olan askerlerin naaşları, cenaze nakil araçlarıyla Malatya Adli Tıp Kurumu’na götürüldü. Şehitlerin cenazeleri, askerlerin omuzlarında Adli Tıp Kurumu’nda otopsinin yapılacağı kata indirildi.

Acil kan anonsu yapıldı

Yaralanan askerlerin bir kısmı, Muş Devlet Hastanesi’nde tedavi altına alınırken, Bingöl Belediyesi’nin hoparkörlerinden kan ihtiyacı anonsu yapıldı.

Vali, 1993’ü hatırlattı

Bingöl Valisi Mustafa Hakan Güvençer, saldırıya uğrayan konvoyda bulunan askerlerin, memleketlerinden dönen siviller olduğunu söyledi. 24 Mayıs 1993 günü 33 askerin şehit edildiği saldırıyı hatırlatan Vali Güvençer,

“1993 yılında yaşadığımız menfur saldırı gibi lanetli örgüt çirkin yüzünü göstermiştir. Sivil, silahsız kardeşlerimize böyle bir hain pusu kurdu.Konvoyda 3 otobüs, 2 minibüs, asker taşıyan 5 sivil araçla toplam 200 askerimiz vardı” diye konuştu.

(Cumhuriyet portalı, 18 Eylül 2012)

EĞİTİM-İŞ ve EĞİTİM-SEN’den Başbakan RT Erdoğan’a Sert Tepki!..

Eğitimcilerden Sert Tepki:
Öğrenciler Çatışırsa Sorumlusu Başbakandır!

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın,

“Ne yaptı imam hatipliler size, terörist yetişmediği için mi, anarşistler yetişmediği için mi imam hatip okullarını kapattınız?”

sözlerine eğitimcilerden sert tepki geldi.

Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir,

“İmam hatipler arka bahçemizdir” ve “İmam hatipler gözbebeğimizdir” açıklamalarını anımsatarak

“Bu ülkede etnik bölücülük ve mezhepsel bölücülük yaptıktan sonra şimdi de okulları bölmek istiyor” dedi.

Erdoğan, Denizli’de Cedide Abalıoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada, 4+4+4 yasası ile milletin artık imam hatip okulları ile kucaklaştığını, hasretin sona erdiğini söyleyerek, “Milletin okulları eski parlak günlerine geri dönüyor. Ne zarar gördünüz imam hatip okullarından da bunları kapattınız? Ne yaptı imam hatipliler size, terörist yetişmediği için mi, anarşistler yetişmediği için mi, vatana hizmet aşkıyla yandıkları için mi imam hatip okullarını kapattınız?” dedi.

Bu açıklamalara eğitim sendikalarından sert tepki geldi.

Eğitim-İş Genel Başkanı Demir,

Okullar terörist kampı değildir. Başbakan Erdoğan, okulların terörist, anarşist yetiştirdiğini söyleyerek, okullar arasında bölücülük yapıyor. AKP bu ülkede etnik bölücülük ve mezhepsel bölücülük yaptıktan sonra şimdi de okulları bölmek istiyor. İmam hatip okulları dışındaki tüm okulları toplumun gözünde düşman gösteriyor.

İleride, normal lise öğrencisi ile imam hatip lisesi öğrencisi çatışırsa sorumlusu eğitimciler değil Erdoğan’ın kendisidir.” dedi.

Erdoğan’ın “Ben, evlatlarım, birçok bakan arkadaşlarım imam hatip lisesi mezunları olarak imam hatip okullarına itibarını iade etmenin bahtiyarlığını yaşıyoruz.” sözlerine de yanıt veren Demir;

“Bunların hocaları ‘imam hatip liseleri arka bahçemizdir’ dedi. Gömleklerini değiştirdiler,
‘imam hatipler gözbebeğimizdir’ dediler. Arka bahçeleri olan gözlerinin bebekleri olan okullara
kendi çocuklarını göndermiyorlar. Erdoğan’ın kendi çocukları, vekil çocukları yabancı ülkelerde
ya da yabancı okullarda okuyorlar. Ama bir yandan da okullar arasında bölücülük yapıyorlar.
Buna kimsenin hakkı yok.” diye konuştu.

Eğitim-Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, Erdoğan’ın eğitim yılı başlarken bu açıklamaları
bir imam hatip lisesinde yapmasını “Kendisini eğitim sistemi içinde nerede gördüğünü” ortaya koyduğunu belirterek;

“Teröristlik, anarşistlik, hangi veriler ışığında söylenebilir?

Tüm okullar içinde imam hatip olmayanlara hakarettir.
İmam hatip öğrencisi olmayanlara da hakarettir.
Nasıl bir Başbakan bunları söyleyebilir?
Biz çıkıp, köktendinci terör örgütlerini imam hatip okulları ile ilişkilendirsek
imam hatip okullarına haksızlık olmaz mı?

Öbür okulların terörist, anarşist yetiştirdiğini hangi sorumluluk anlayışına sığar?” dedi.
(Cumhuriyet, 18.09.2012)