Turan Dursun’un kalleşçe katledilişinin 22. yıl dönümü

Turan Dursun’un kalleşçe katledilişinin (1934-1990) 22. yıl dönümü

Bugün Turan Dursun’un kalleşçe katledilişinin 22. yıl dönümü.
Kendisini saygı ve minnetle anıyoruz. æ

Prof. Dr. Ali Ercan

***

Ay Tanrısı Al-İlah >> Allah

Turan Dursun

Sıfırı ne kadar büyük bir sayı ile çarparsanız çarpın, sonuç sıfır çıkar.
Yani olmayan bir şeyi, sonsuz gayretle de olsa, var edemezsiniz.

Epikür MÖ. 300 yıllarında şöyle der:

“Atom yoktan var, vardan yok edilemez.”

Benzer şekilde bu sözü yüzyıllarca sonra Lavoisier (1743–1794) söyleyecektir.
Bir insan bunları bildiği halde, neden yalanların batağına saplanır ki?!
Düşünen, dürüst bir insan, var olan doğruları kolayca onaylar; çünkü amacı gerçeğe/doğruya ulaşmaktır. Bu doğrunun önünde bir engel oluşturan her kavram,
düşünen insan için doğru bir kavram/olgu değil demektir.

Sonuç olarak bilimsel gerçeğin karşısında duran her engel, düşünen insan için de engeldir. Bu engeller kaldırılmalı ki gerçek mutluluğa erişebilelim; Yoksa,
bireycilerin mutsuz kitleler üzerine kurguladıkları “ölüm sonrası mutluluk” yalanı, toplumları mutsuz etmeyi sürdürecektir.

Gökte bulunan her ışık yıldız değildir. Bazıları güneş siteminde bulunan gezegenlerdir. Binlerce yıl önce gökyüzüne bakanlar, öteki ışıklara göre farklı dört nesnenin
[sekendiz (satürn), erendiz (jüpiter), sakıt (mars), çolpan (venüs) æ] ayrımına vardılar. Bu 4 ışık, güneş sistemine bağlı gezegenlerdi. İki ışık daha vardı:
Güneş ve Ay. En dışarda normal yıldızlar.. Oldu 7 ışıklı [yedi katlı! æ] gökyüzü…

Araplardan yüzyıllar önce Babilliler bu 7 ışığa bakarak haftayı 7 gün olarak belirlemişlerdi. Her millet bu ışıklara başka anlam yükledi. Örneğin İlk Araplar’da Ay, Allah; Güneş ise Peygamberdir. Aslında tam tersinin olması gerekiyor.

Güneşin daha büyük olduğunu bilselerdi bu kez Güneş, Tanrı; Ay ise Peygamber olacaktı.

Ancak o dönemin tekniği buna olanak vermiyordu. Bu Ay, bugün camilerin kubbelerinde
bir simge olarak durmaktadır. [Herhalde dünyadaki biyolojik döngülerin ayın evrelerine uygunluğunu da keşfetmişlerdi. öte yandan Kâbe’nin ilk olarak güneşe tapan Sabi’ler tarafından yapıldığı söylenir. Güneş ışıklarının içeriye girmesine engel olmamak için Kâbe’nin tavanı yoktu. İbadet/namaz vakitleri de güneşin uç konumlarına göre doğuşu, batışı ve tam tepede oluşuna göre belirlenmişti. æ]

Arapların yıl takvimi Ay’a göredir. Ay’a tapımdan gelen Ay takvimi yaklaşık 354 gündür. Hicri yıl, Miladi yıla göre her yıl 10-11 gün erken başlamaktadır. [Hicri takvimin başlangıcı 1.01.0001, Miladi takvime göre 19.07.0622 dir. 1 Hicri yıl 354,3682 gündür.
1 miladi yıl ise 365,2422 gündür; aradaki fark 10,874 gün kadardır. æ]

Oysa binlerce yıl önce Mısırlılar Bugün kullandığımız takvimi yani 365 gün olan
güneş takvimini kullanmaktaydılar. Mısırlıları güneş takvimine iten neden tarım olmuştur. Çünkü Nil nehri güneş yılına göre her yıl belli zamanlarda taşmakta ve bu da tarımı olumsuz etkilemekteydi. Bunun önüne geçmek için, taşkın gününün belirlenmesi gerekti. Oysa Araplar çöl ortamındaydı ve üretim değil ticaret yapıyorlardı. Güneş takvimi onların pek de işine yaramıyordu. Onların işine yarayan para/altın idi ve bu da ancak Tanrıdan istenirdi. O yüzden, doğru olan güneş takvimi yerine, Ay takvimini kullandılar.

Oysa Araplar zeki insanlardı ve gerçeğe erişmeleri çok da zor değldi. Ancak çöl yaşamı, üretime katılmamak, boş boş gezmek Arapları gerçeklerden alıp düşlere götürdü ve yüzyıllardır bu düşler aynı biçimde sürmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir