Günlük arşivler: 25 Temmuz 2012

Tuncay ÖZKAN : Silivri zindanından çağırıyorum…

Okuyalım, okutalım.. “Can” Tuncay Özkan’a yüreğimizin sıcaklığını sunalım. Acıları bal eyleyelim, paylaşarak azaltalım, dayanalım birlikte.. Sabreyleyelim, bu da geçip gide..

Anne_Hic_Canim_Acimadi

Suriye’yi yutmak isteyen köpek balıkları.. Ne yazık ki Türkiye de komşusuna “uydu politika” ile düşman edildi

Karikatür, İranlı çizer Abbas Gudarzi, Nesimi Uluslararası Haber Ajansı, 25.7.12
Türkiye, onur kırıcı emperyalist uydu dış politika ile komşusuna düşmanlığı bırakmalı. Büyük Atatürk’ün YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ yolunu izlemeli..

LOZAN: BARIŞIN ve ÖZGÜRLÜĞÜN TARİHTEKİ EN GÜZEL ÖRNEĞİ..

ADD Önceki Genel Başkanlarından Sn. Prof. Dr. Özer Ozankaya,
24 Temmuz 2012 günü ADD Sarıyer Şubesinde Lozan’ın 89. yılı için
bir konferans verdi. Bu konferanstan bize ulaşan özeti sizlerle paylaşıyoruz..

LOZAN:
BARIŞIN ve ÖZGÜRLÜĞÜN TARİHTEKİ EN GÜZEL ÖRNEĞİ

ADD Sarıyer Şubesi Konferansı, 24 Temmuz 2012

PROF. DR. ÖZER OZANKAYA
Toplumbilimci

KONFERANSIN ÖZETİ

1. En büyük saldırı olan Batı Sömürgeciliğinin yenilip aşılabileceğini kanıtladığı için;

2. Bunun ancak özgürlük (ulusal egemenlik) ilkesini bayrak yapan bir “Bağımsızlık Savaşı” ile başarılabileceğini gösterdiği için;

3. Özgürlük olmadan ne ulusal toplum, ne bağımsız devlet, ne toplumsal dayanışma, ne güvenli yurt, ne ekonomik-toplumsal-kültürel gelişme, ne barış, ne de insan onuru olabileceğini (olamayacağını!) gösterdiği için;

4. Sömürgeciliğin ütün bunları engellemek için baskıcı-gerici güçleri satın alarak, kendine bağlayarak, etnik, dinsel, feodal ayrılıkları kışkırtarak, iç savaşlar çıkartıp ülke halkının dayanışma gerçekleştirmesini engelleyip kendi boyunduruğualtına aldığını sergilediği için;

5. Özgürlük altında bütün insanlığın ulusal dayanışma, yurt güvenliği, barış, siyasal, eğitsel, kültürel, ekonomik,
toplumsal ilerleme sağlayacağını ve “yurtta da, dünyada da barış” içinde yaşayabileceğini eylemli olarak kanıtladığı için;

6. Lozan’da bütün bunları engellemek isteyen Batı sömürgeciliğinin, özgürlükle beslenen “ulusal bağımsızlık savaşı” inancıyla yenilgiye uğratılabildiğini kanıtladığı için

7. 21. YÜZYILDA DA İNSANLIĞIN BAŞ ÖZLEMİ OLAN SÖMÜRGECİLİĞİN YENİLGİYE UĞRATILMASI, İNSANLIĞI MUTLU EDECEK TEK YOLUN ONLARI BİRBİRİNE BOĞAZLATMAK DEĞİL, BİRBİRİNE YAKLAŞTIRIP SEVDİRMEK OLDUĞUNUN KAVRANMASI VE BUNU SAĞLAMANIN YOLLARINI GÖSTERMESİ ÖZELLİĞİ İLE ÇAĞIN RUHUNU TEMSİL EDEN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DİZGESİNE DAYALI OLDUĞU İÇİN İNSANLIK TARİHİNDE ÖZGÜRLÜK VE BARIŞIN EN GÜZEL ÖRNEĞİDİR.

SÖMÜRGECİLİĞİN YENİ ADI OLAN BOP ve YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNİN LOZAN’A SALDIRMALARININ NEDENİ,
BU NİTELİKLERİNDEN DOLAYIDIR!

LOZAN, BU ÖZLERİYLE ANLATILMALI, KUTLANMALI ve KORUNUP YÜCELTİLMELİDİR!

İhanetin Bataklığına Çekilen Lozan’a Sahip Çıkmak..

ISPARTA_GUCBIRLIGI’nden_Lozan_hakkinda_24Temmuz2012

SELATİN (SALTANAT) CAMİSİ…

Cami 10 bin kişi kapasiteli.. Emevi islamı ülkede tırmanışta.. Devlet bir türlü laikliği içine sindiremedi.. Laik bir ülkede devletin tüm inanç kesimlerine uzaklığı eşit olmak zorunda.

Öğretmen Dünyası dergisinin kurucusu, yıllarca omuzlayıcısı, Ulusal Eğitim Derneğinin kurucusu ve uzuun yıllar omuzlayıcısı, Cumhuriyet’in aydınlık öğretmeni ve yazarı Zeki Sarıhan öğretmenimizin kitapları okunmalı. O’na çok teşekkür yüklüyüz..

S E L Â T İ N C A M İ İ

Zeki Sarıhan
22 Temmuz 2012, Ankara

Başbakan Erdoğan İstanbul’un Doğu yakasında Mimar Sinan’ın adı verilen büyük bir camiyi açarken “Selâtin Camileri”nden söz etti. Boğaz’ın Anadolu yakası böyle bir camiden yoksundu ve onu da kendisi ibadete açmaktan mutluydu (21 Temmuz 2012).

Türkiye giderek dincileştiriliyor.. Görünüş, görüntü ise giderek büyüyen bir talanı maskelemek için kullanılıyor.. Ne acı.. Yüce Tanrı bunların hesabını sormayacak mı? Gerçekten inananlar bunu bilir ve buna uygun davranır değil mi ? O halde ??

Bu olay çocukluğumda ve gençliğimde cuma namazları için gittiğimiz köyümüzün camisini hatırlamama vesile oldu. Bu iki katlı ahşap binanın saçaklarında kuş yuvaları bulunurdu. Oralarda hayvan güderken, mısır kazarken, fındık toplarken her zaman açık olan kapısından girer, içinde oyun bile oynardık. Yürürken tahtaları gıcırdardı. Köylüler onun avlusundaki çimenlikte bayram kutlamaları yapar, çeşitli oyunlar da oynardı. Börek kapmaca, “kale kale” bu eğlencelerin en ünlüleriydi. Köyün camisi, yapısındaki sadeliği, dışındaki atmosferiyle köylülerin ayrılmaz bir parçasıydı. Onlar kendilerine göre bir cami yapmışlar ve onu sevmişlerdi.

Ankara’da oturduğumuz bir tarihte annem bizi ziyarete geldi. Bir çiftçi karısı olan, okuma yazma bilmeyen annem çok dindar bir kadındı. Kendisinin ve çocuklarının ileri yaşlarında bile, onlara beş vakit namazlarını kılmalarını telkin ederdi.
Evimiz Kocatepe Camii’nin hemen yanındaydı. Cami ibadete yeni açılmıştı. Hoşuna da gideceğini düşünerek onunla birlikte camiyi gezdik. Sütunlara, kubbeye ve diğer müştemilata (eklentilere) dikkatle baktı. Eve döndüğümüzde:

— Camiyi nasıl buldun? diye sordum. Övgü dolu sözler duyacağımı sanıyordum.
— Beğenmedim! demez mi?

Nesini beğenmemişti acaba? Mimarisini mi? Akustiğini mi? Caminin ne kusuru vardı? Bu cami için dünyanın parası ödenmiş,
Ankara’nın her yerinden görünsün diye de Kocatepe’ye dikilmişti. Büyük bir törenle de açılışı yapılmıştı. Annem dedi ki:

— İbadet etmek için bu kadar büyük bir yapıya, dünya kadar masrafa ne gerek var?

Onun bu sözü bana halk İslamlığı ile hâkim sınıfların İslamlığı arasındaki farkı daha yakından düşündürdü.
Halk dediğimiz köylüler, işçiler, emeğiyle geçinen, toprakla uğraşan insanların Allah’ı, yoksulların, çaresizlerin koruyucusu,
yolda kalanın imdadına yetişen, zalimleri cezasız bırakmayacak bir hâkimdi. Zalimler bu cezalarını dünyada değilse bile öteki dünyada kesinlikle çekeceklerdi. Çocukluğumda köyün yoksul çocuklarından “Yarın ahrette zenginler cehenneme, fakirler cennete gidecekler..” dediğini hatırlıyorum.

Selâtin camileri bilindiği gibi sultan ailesine mensup olanların yaptırdığı camilerdir. Bu camilerin harcında emekleri yağmalanmış binlerce insanın alın teri, gözyaşı ve kanı vardır. Her birinin giderleri, Saltanat mensuplarının bir gün bile emeğini içermez. İstila edilen yerlerden yağmalanan zenginlikler, yıllık bilmem şu kadar bin veya milyon altına bağlanan haraçlar, köle olarak getirilip çalıştırılanların emekleri vardır. Anadolu köylüsünden alınan vergiler de buna dâhildir.

Padişahlar bu görkemli ibadethaneleri niçin yaptırmışlardır? Kuşkusuz ki, kendi saltanatlarının gücünü ve devamını sağlamak için. Onların savunduğu İslam, zulmü, sömürüyü, köleleştirmeyi meşru ve şart görüyordu. Onlar, bu düzenlerinin Allah tarafından emredildiğini, yağma seferlerini Allah için yaptıklarını ileri sürüyorlardı. Tarihçiler sultanlardan söz ederken “Cennetmekân” ifadesini kullanırlardı. Koskoca Padişah cehenneme gidecek değildi herhalde! Zaten bu dünyada sıradan halk için yasaklanmış bir ortamı saraylarında da kuruyorlardı. İçki, kadın onlar için yasak değildi.

Selâtin camileri, Osmanlı devleti zamanında “Yüksek” sanatın da bir örneğidir. Mimarlar, devletin emrindeydiler. Nef’inin,
Baki’nin, Nedim’in şiirleri de bu yüksek kültürün örnekleridir. Fakat halk da kendi sanatını kilimlere dokumaktan, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ın dilinden, anonim türkülerle ifade etmekten geri kalmadı.

“Selâtin Camileri” özentisi bende bu duyguları uyandırdı. Ben annem gibi köyün küçük ahşap camisini daha çok sevdim…
Bu duygularımın kökeninde bir sınıfa bağlılık yatıyor. Emekçilerin tanrısı bile zalimlerin tanrısından çok farklıdır.
(22.07.2012)

KÜRESEL ISINMA ÇEVRE POLİTİKALARI ve TÜRKİYE YÖNETİMİ / Global Warming, Environmental Policies and Misgoverning of Turkey

Dünya Sağlık Örgütü : Küresel Isınma yüzünden her yıl 150 bin insan ölüyor..
Doğa geri tepiyor.. Vefasız, değerbilmez yerleşiklerinden (sakinlerinden) intikam mı alıyor? Doğaya hükmedilmez; kuralları ve işleyişi bilimsel yöntemlerle öğrenilir ve uyum sağlanır.. Ayrıca 7 milyar nüfusu da bu gezegen kaldıramıyor. Her aileye 1 çocuk!.. Tasarruflu yaşam, bisiklet, yürüyüş, israf yok..

KURESEL ISINMA _CEVRE_POLITIKALARI_ve_TURKIYE_YONETIMI