Günlük arşivler: 14 Temmuz 2012

Muazzez İlmiye Çığ’dan : CHP Genel Başkanı Kemal KIlıçdaroğlu’na Açık Mektup / Open Letter to CHP-RPP Leader Kemal Kilicdaroglu by Muazzez Ilmiye Cıg

Türkiye’nin ilk Sümerologu, 100’e yaklaşan yaşına karşın zihinsel olarak etkin, hatta sokak eylemlerinde yürüyüşlere katılan benzeri zor bulunur bir Aydınlanmacı..

Kemal Kılıçdaroğlu’na açık mektup

Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
CHP Genel Başkanı
Ankara

Pek Sayın Başkanımız,

Ankara’ya geldiğimde bana gösterdiğiniz yakın ilgiye son derece memnun olmuştum, müteşekkirim. Siz Başkanlığa çıktıktan beri sizi büyük bir ilgi ile izliyorum.
Gayet huzurlu, tam bir Beyefendi duruşunuz, sorulara verdiğiniz son derece rahat yanıtlar gerçek bir siyasetçi olduğunuzun kanıtı. Ancak ne yazık ki, CHP ilk zamanki ilkelerini yitirerek sizin elinize geldi. Onları eski durumuna getirmek kolay değil. Zaten Atatürk zamanında bile üyelerin bir kısmı 6 Ok’u tam anlamış değillerdi.

Özellikle laikliği.

Anlaşıldığına göre size danışmanlık yapanlar da doğru dürüst bilgili değil,
çünkü size sorulan soruların yanıtlarında bazı uyumsuzluklar gördüm. örneğin:

1-Türkiye’de laiklik tehdit altında değildir, diyorsunuz.

Halbuki gerçek Atatürk yolunu izleyenlerin en büyük korkusu laikliğin kaldırılması.
Gerek Başbakan, gerek Cumhurbaşkanı TV lerde “laiklik dinsizliktir” dediklerini
ben kulağımla duydum. İkisinin eşlerinin giydikleri kıyafetlerle Türkiye Cumhuriyeti kadınlarını temsil etmesi, kendilerinin İslam, ülkelerinin de bir İslam ülkesi olduğunu anlatmak içindir.

Halbuki Anayasamızda devletimiz bir din devleti değildir. Din kıyafeti ile devlet kurumlarında çalışılmaz, okunamaz. kimse kimsenin inancına karışamaz, devlet idaresine din giremez. Şimdi bunların hepsi yapılıyor. Başbakan dindar ve kindar gençlik yetiştireceğiz, diye bağırıyor. kindarlık kime, dindar olmayana. yani abdest alıp namaz kılmayana. Ne yazık ki şimdi kızlar okullara başları bağlı kabul ediliyor.
Buna da ne yazık ki, önce siz yol verdiniz. Halbuki 1989’da Danıştay kararıyla önlenmişti. Bu laikliğin tam karşısı. Yarın öbür gün bütün kadınlar örtünecek,
okumaktan alıkonacak.

2-Yargıda cemaat kadrosu var diyemem, diyorsunuz.

Hanefi Avcı’nın kitabını okumadınız herhalde ve daha başka yazarların kitaplarını.
Bunlar belgelerle gösteriyor nerelerin Cemaat adamlarının elinde olduğunu.
Doğruyu yazanlar hapse sokuluyor.

3-Dersim katliamından CHP sorumludur.

Bunu nasıl söyleyebilir siniz? Bunu şöyle karşılayabilirdiniz. Neden Türkiye hudutları içinde PKK’yı bombalıyorsunuz? Oralarda Türkler Türk köyleri de var. Dersim işi de
devlet işi idi. Devlete karşı gelenler suçuna göre cezalandırılır.

4- Sabahattin Ali’yi öldüren bulunmadı ki, neden CHP üstleniyor onu?

5-27 Mayıs, 28 Şubat’ın hesaplaşılması gerekmiş!!

Pes doğrusu! Atatürk devlet idaresinin demokrasiden uzaklaşmamasını, başka bir milletin işlerimize karışmasının ve irticaın hortlamasının önlenmesi görevini askerlere vermişti.
Onlar da gereğini yapmaya çalıştılar. Ama yaranamadılar. Çünkü kurdukları sivil meclisler yine örümcek kafalı, siyasetten anlamayan ve cebini doldurma peşinde koşanlardan oluşuyordu. Atatürk askerlere bu görevi verdiği zaman henüz halkımız demokrasi bilincine varmış değildi. Halk bilinçlenmeye başlayınca tepkilerini göstererek siyasetçilerin devrimimize karşı davranışlarına “dur diyeceklerdi”, ama ne yazık ki, halkımız bu derece bilinçlenemedi. Ülkeyi idare edenler de oy avcılığı için dini araç yaparak halkımızı gerilere götürmeye kalktılar.

6- Siz AKP ile uzlaşarak ülkeye huzur gelsin, düşüncesindesiniz galiba.

Süleyman Demirel de hep uzlaşarak olayları çözmeye kalktı ve bugünü hazırladı.
Aynı Sultan Abdülhamit gibi. O da Osmanlı devletinin sonunu hazırladı.
Yabancı bir ülkenin emriyle yatıp kalkan, memleketi bölme peşinde olan. terör örgütü ile
bir masaya oturan, diğer taraftan terör örgütünü canları pahasına yok etmeye çalışan değerli kumandanlarımızı terör örgütü kurdular yalanıyla yıllarca hapiste çürüten, anayasamızı kendi emellerine göre değiştirmek isteyen bir hükümet ile nasıl anlaşabilirsiniz? Bu gidişle ülkenin sonu iç savaşa dönecek. Suriye’den sonra bizi
bu halde bırakacaklar mı sanıyorsunuz?

Sayın Kılıçdaroğlu,

Siz başa geçince liler büyük bir umuda kapıldı. Gün geçtikçe CHP’nin yolundan ayrılmanız ise herkesi hayal kırıklığına sokmaya başladı. Umudumuz sizdiniz. Bu yüzden üzüntümüz çok. Ülke tepetaklak gidiyor. Terör şehirlerin içinde. Memleketi idare edenlerin yaptıkları korkunç hatalar karşısında yüzleri kızarmadığı, işlerinden atılmadığı gibi sırtları okşanıyor.

Her türlü ahlaksızlık aldı yürüdü.

Bu nasıl DİN, İMAN, bu nasıl VİCDAN? Anlamıyoruz.

Eski CHP’lilerin sözlerine kulak vermeniz dileğiyle, saygılarımı sunarım.

Muazzez İlmiye ÇIĞ
14 Temmuz 2012

Patrikhane : Devlet içinde devlet ! / Patriarchate is a kind of state in state!

«Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri, patrikhaneleri ve Musevi hahamhanelerinin ortadan kaldırılması lazımdır. Hilafet ve bu muhtelif patrikhaneler asırlardan beri ruhani yetkilerinin sınırları dışında çok büyük ayrıcalıklar aldılar. Halkın anlayışına dayanarak bahşedilen hukuk dışı ayrıcalıklar ile cumhuriyet idaresinin uygulanması mümkün değildir.»

Sadi SOMUNCUOĞLU
sadisomuncuoglu@yahoo.com

Patrikhane: Devlet içinde devlet
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=23385, 14.7.12

Bir televizyon programında, Fener Rum Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu, ekümenlik, Ortodoksluk ve siyaset, Lozan, Batı Trakya Müslüman-Türk azınlığı mütekabiliyet (karşılıklılık) gibi önemli konular tartışıldı. Ama üzülerek ifade edelim ki, beklenen yarar sağlanamadı. Propaganda ve inkarcılık patırtısı altında, bilim adamlarının tarihi gerçeklere dayalı analizleri kaynadı.

Meselelerin özünü teşkil eden Lozan’daki Ortodoks Rum azınlığı ile Batı Trakya Müslüman Türk azınlığının statüsünü açıkça ortaya koymadan değerlendirme yapmak mümkün değildir.
Bu durumu dikkate alarak, Lozan tutanaklarına özetle bakalım:

1) Patrikhane, sıradan bir kilise konumunda olacaktır.

2) Ortodoks Rumların, sadece ruhani hizmeti ve kilise işleriyle uğraşacaktır.

3) Siyasi ve idari işlerle uğraşmayacaktır.

4) Yurt içinde ve dışındaki kiliselerle ilişki kurmayacaktır. (Ekümenik olmayacak).

5) Osmanlı döneminde verilen imtiyazlar kaldırılmış, Türk iç hukukuna bağlı olma şartı getirilmiştir.

6) Patrik, Türk Hükümetince uygun görülecek adaylar arasından seçilecektir.

7) Uluslararası niteliği olmayacak, bir Türk kurumu olarak faaliyet gösterecektir.
Bu sözlü mutabakat; İngiliz, Fransız, İtalyan, Yunan, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, Romanya temsilcilerinin görüş ve teklifleri ve Türk heyetinin uygun görmesiyle sağlanmıştır.

Lozan Antlaşması’nın mütekabiliyet (karşılıklılık) ilkesine göre (45. m.) bu hukuk, Yunanistan tarafından ülkesindeki Müslüman azınlığa da tanınmıştır.
Antlaşmada, Patrikhane adı geçmemesine rağmen, ekalliyetlerin korunmasına dair 35-45’inci maddeler çerçevesinde dini kurumlar kapsamı içinde görülebilir.

Bir önemli husus ise; Müslüman Türk azınlığın haklarını koruyan, bu gün unutulmuş gibi olan, 1913 Atina Antlaşmasının varlığıdır. Lozan’ın ortadan kaldırmadığı, Yunanistan’daki Müslüman cemaatlere tüzel kişilik hakkı tanıyan bu Antlaşma, uluslar arasında yapılmış en ayrıntılı ve geniş olanıdır.

Bugüne gelirsek…

Müslüman-Türk azınlığı açısından; Lozan’da tanınan hakların bir bir eritildiğini, insani açıdan haklarının çiğnendiğini söyleyebiliriz.

Mesela: 150 bin nüfusu olan Müslümanların müftüsünü ve vakıf mütevelli heyetlerini Yunan hükümetleri seçiyor. 1923’de %83 olan tapulu gayrimenkul, bugün %22’ye düşmüştür. 240 bin Müslüman Türk vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Türküm demek suçtur. Türk okulları sistemli olarak kapatılmaktadır. 9 yıl olan zorunlu eğitim, azınlık için 6 yıldır. Gümülcine, asfalt yolu, 2000 yılında görmüştür. Kişi başına milli gelir genelde 10 bin dolarken, Batı Trakya’da 500 dolardır. Türkiye’den giden devlet adamları, seçilmiş müftüyle resmen görüşemez.

İstanbul’daki Rum azınlığı açısından; Lozan’ın fersah fersah aşıldığını, eşitlik kurallarının alt üst edildiğini, adeta Osmanlıya dönüldüğünü söyleyebiliriz.
Mesela: Patrik kendisine bağlı tüm metropolitleri, iki yılda bir Fener’de toplayıp kararlar almakta. Yunan kilisesine yaptırım uygulamaktadır. Dünya Kilisler Konseyi üyesi olmuştur. Cenevre’de Ortodoksluk Merkezi açmıştır. Selanik’teki, Pateristik Araştırmalar Kurumu ve Girit’teki Ortodoks Akademisini kendisine bağlamış, Uzakdoğu’daki cemaatlerin koordinasyonunu sağlayabilmek için Hong Kong’da metropolitlik açmıştır. Moskova ve Gürcü kiliselerine yetki vermiştir. Türkiye’nin “Patrikhanenin tüzel kişiliği olmadığı ve bir Türk Kurumu olduğu için” açılamaz dediği Brüksel Temsilciliğini Patrikhane, Yunan Kilisesiyle ortaklaşa açmıştır. Yunan kilisesinin, Fener’den izin almadan Selanik kilisesine atama yapması üzerine çıkan tartışmada, Yunan Mega televizyonunda konuşan Bartholomeos; “Biz Yunanlılar kendi bindiğimiz dalı kesmemeliyiz” demiştir. (Nur Batur, Hürriyet, 19.10.2003.)

Devletimizin hukuk sistemi ve laiklik ilkesi, yetkililerin gözleri önünde Fener Rum Patriği Bartholomeos tarafından çiğnenmiştir. Dünyanın dört bir yanından İstanbul’a gelen Ortodoks patrikler, Kudüs Patriği 1. İrineos’u yargılayarak görevden almıştır. (24 Mayıs 2005. Gazeteler.)

Patrikhanenin Lozan statüsü ile bugünkü kıyaslanınca, fiilen ekümen, tüzel kişilik ve devlet içinde devlet olduğu, inkar edilebilir mi? Sıranın, egemenliğimizi tehdit eden bu hukuksuzluğun resmen tanınmasına geldiği görülmüyor mu?

Müjdat Gezen : “Diktatör” (!) Atatürk Padişahlığı, Halifeliği reddetti.. / Ataturk refused to become Chalipate-Sultan.. could he be a dictator ?

Teşekkürler usta sanatçı.. Bu sözünüzle insanlara asıl iletiniz bence;
1. Düşünmeye çağrı..
2. Soru sormaya çağrı..
3. Bu 2 yolla da aldatılmama, aptal yerine konmama, dahası beyninin iğfal edilmesine izin vermemeyi öğretme..

Bekir Coşkun : Dur Yolcu!

Her köprü İstanbul’a birkaç milyon nüfus daha çekiyor..Kent yaşanmaz oldu..
Derhal 3. köprüden vazgeçin.. Nüfus artışını frenleyin.. 3-5 çocuk zırvasını bırakın..
Halkımız da bir güzel, politik tercihinin sonuçlarını görsün, bedelini ödesin.. Bekir_Coskun_Dur_yolcu_14.7.12

ATATÜRK’ÜN SAĞLIKLA İLGİLİ SÖZLERİ / ATATURK’s WORDS on HEALTH POLICIES

Büyük Atatürk, sağlık alanında yaptığı devrimlerle de hala günümüze ışık tutmayı sürdürüyor.. Konu salt teknik bir sorun asla değil.. Türk insanının sağlığı, Cumhuriyetin ve devrimlerin geleceği için ulusal dava niteliğinde.
Sağlık hizmetlerinin piyasalaştırılması / özelleştirilmesi, insanımızın sağlık hakkı sahibi yerine müşterileştirilmesi Cumhuriyetin sağlığını da tehdit ediyor. ATATURK’un_saglikla_ilgili_sozleri_ve_gunumuz_14.7.12

Bekir Coşkun : Ya Laiksin, Ya Layıksın…

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, laik bir devlette olduğunu unuttu.. Militan bir ruhla sahaya indi ve Anayasa’yı çiğneyerek doğrudan politika yapıyor. Patrikhane’ye giderek “Ruhban Okulu açılmalı..” demek Diyanet İşleri Başkanı’nın yetkisinde değil.. Lütfen Sayın Görmez.. sınırlarınızı zorlamayın..
Beki Coşkun ne güzel yazdı.. Haydi bir yanıt verin bakalım.. Batı’ya nasıl da çaresizce bağlısınız.. Arkaplanınızda ibrikle, Arapça yazılarla değil, Yüce Atatürk ile ve kitaplarla fotoğraf çektirin. İslam Dinini geriliklerimizin kaynağı olmaktan çıkarmaya bakın.. Ülkedeki tüm inanç kümelerine eşit uzaklıkta olun.. Polis Akademisi Başkanı’nın saçmalamalarına yanıt verin.. Dinidar olmayın, DİN BİLGİNİ olun..
Politikanın güdümünden uzak kalın.. Üniversitelere cami değil yurt ve kütüphane yapılsın, laboratuvar yapılsın; bağışları yönlendirin, ibadet her yerde olur..

Cumhuriyet 10.07.2012

ONUNCU KÖY

Bekir Coşkun
bcoskun@cumhuriyet.com.tr

Ya Laiksin, Ya Layıksın…

İyi gidiyor Hacı…
İran’ı yakalamaya çeyrek kaldı…
*
Geçiniz TOKİ’den bir daire kapmayı…
“Cuma gecesi Duhan Suresi’ni okuyan herkese Cennet’te bir köşk ihsan edilir” diyor, ülkenin en çok satanlarından Sabah gazetesi…
İşi büyüttünüz yani…
*
“Her üniversiteye bir cami” kampanyası ise sürüyor…
38 üniversitede inşaatlar başladı…
Diyanet İşleri Başkanı içinde cami olmayan üniversite kalmayacağını açıkladı, şükürler olsun…
Ne yapacaksınız, deney elemanlarını, çağdaş derslikleri, laboratuvarları, insanları mutlu edecek arayışları, modern bilimi?..
Sorun insanın mutluluğu ise gazete onu da vermiş zaten:
“Cuma günü tırnak kesmek her derde deva…”
*
Her üniversiteye bir cami kampanyasını yürüten Diyanet İşleri Başkanı, oturup ekranda bir kendini seyretse…
Gözündeki gözlük; Alman…
Konuştuğu mikrofon; İtalyan…
Çıktığı televizyon; Çin…
Binip geldiği uçak; Amerika…
Kapıda Japon arabası olmasa, eve gidemeyecek…
Müslüman ülkelerin dine dayalı eğitim sistemi yüzünden, insanlık yararına bir tek buluşu, icadı, keşfi yok…
Şu laik “gavurların” ilmi olmasa var ya; Diyanet İşleri Başkanımız göremeyecek, söyleyemeyecek, gözükemeyecek…
*
Eğitimin geldiği en son noktalardan birisi size:
“15’inde kız ya erde, ya yerde olmalıdır…”
Bunu söyleyen de arkadaşların Polis Akademisi Başkanı…
Size polis yetiştiriyor yani…
*
Ülkenin eğitim sistemindeki okullar imam okullarına dönüştürülüyor şu günlerde…
Onu söylüyordum zaten hacı:
Bu nedenle uçağını Rus füzesi düşürdü…
Amerikan gemisi buldu…
Şimdi bekliyorsun ki Çin uydusu nasıl düştüğünü açıklasın…
Sana kalıyor; horoz taklidi yapmak…
*
Anlatamıyoruz da…
Laiklik asla dinsizlik değildir…
Dini; siyasetlerine malzeme yapanlardan, kirli çıkarlardan, ilkel kafanın elinden, akılsızlardan uzak tutmaktır laiklik…
Önce bunu anlayacaksın…
Ya laik olacaksın…
Ya da ne yapalım, demek ki tüm bunlara layıksın…

Atatürkçü Düşünce Sistemi = Kemalizm (adına ne derseniz deyin..) özünde bir çağdaşlaşma tasarımıdır. Osmanlı’nın ümmet-tebaa-kul düzeninden Cumhuriyet’e geçiş, özgür yurttaş-birey yetiştirme ve hatta çağdaş uygarlık düzeyinin de ötesine geçmektir.. Sunulan fotoğraflar, 1923-38 dönemi 15 yıl gibi olağanüstü kısa bir dönemde nasıl kökten bir değişim-dönüşümün (=Devrimin!) yaşandığına tanık..
Her devrim, bir karşıdevrim atağı doğuruyor; gerici ve tutucuların devrime direnişlerine aydınlanmacılar karşı koyuyor.. Böylelikle tez-antitez-sentez döngüsü ile eytişimsel (diyalektik) olarak yaşam sürekli ileriye taşınıyor.. Son çözümlemede Atatürk’ün de öngördüğü üzere sömürgecilik ve yayılmacılık yeryüzünden yok edilecek..