Günlük arşivler: 10 Temmuz 2012

İsmet İnönü’nün tırnağı bile olamazsınız !

İnönü’nün tırnağı olamazsınız!

Ali Serdar Bolat,
8 Temmuz 2012

İsmet İnönü’nün adının Uluslararası İlişkiler dersi müfredatından çıkarılması girişimi tepkiyle karşılandı.

Aydınlık, 8 Temmuz 2012

Süleyman Demirel:

“İsmet İnönü’nün isminin ders kitaplarından silinmesini üzüntüyle karşılıyor ve şiddetle kınıyorum.

İnönü, 1. ve 2. İnönü zaferlerinin muktedir, kahraman bir komutanıdır.

1923’den 1938’e kadar kendisine tevdi edilen her görevi, hiç kimsenin isteği ve zoruyla değil, kendi dirayetiyle yapmıştır.

Lozan Konferansında dünyanın siyaset devleriyle müzakereden başarılarla çıkmış ve Büyük Atatürk’ün hep yanında ve hizmetinde olmuştur.”

“Yapılan iş, tarihi tahrif etmekten başka bir şey değildir.”

“Bu uygulamayı kim yapıyorsa, bu işin nereye kadar gideceğini düşünmek zorundadır.”

“Devlet hizmetinde emeği ve yeteneğiyle tarihe geçmiş her devlet adamının, kahramanların adının kitaplardan silinmesi çok ayıp bir şeydir. Hadiseyi çok vahim buluyor ve şiddetle kınıyorum.”

“Herkes bilmelidir ki, millete mal olmuş İsmet İnönü’ye yapılan bu uygulama, millet nazarında affedilecek suç değildir.İnönü’nün adını okul kitaplarından çıkaranlar, düşünmelidir ki;
bir gün bir Molla Kasım gelir ve onlara da aynı muameleyi yapabilir.”

“Nedir bu kin? Nedir bu nefret? Bu kin ve kindarlık milleti birleştirmez, ayrıştırır.”

“Unutulmasın ki, ben de kendisiyle çalıştım. Ve siyasi çatışmalarımız da oldu.
Ama bu siyasettir. Kimse nehirleri tersine akıtmaya kalkışmasın.”

********

CHP Gurup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan:

“Bir sonraki adım Atatürk’tür!”

********

CHP Eski Milletvekili, Emekli Büyükelçi Onur Öymen:

“Talim Terbiye Kurulu, İnönü’nün 2. Dünya Savaşında izlediği tarafsızlık politikasını “öğretilecek konular” arasından çıkarmış. Bu politika sayesinde dünyada milyonlarca insan ölürken Türkiye savaşın dışında kalmıştır. İktidar partisine mensup politikacıların tek parti dönemini ve İsmet Paşa’yı karalamayı amaçlayan sözleri ile birlikte değerlendirildiğinde, esas amacın eğitsel değil siyasal olduğu gözden kaçmaz. Ana muhalefet partisinin bu kararın düzeltilmesi için çok güçlü bir tepki göstermesi gerekiyor.”

********

CHP Eski Milletvekili Şahin Mengü:

“Bu bana çok doğal geldi.
Uluslararası ilişkilerde birilerinin taşeronu olmayı içine sindirebilen bir hükümetin
intihalden sabıkalı bakanından farklı bir davranış beklemek safdillik olur.”
===========================================================================
www.ahmetsaltik.net

SAĞLIKTA “KASKO SİGORTASI” DÖNEMİ :“TAMAMLAYICI SİGORTA”!

Saglikta_kasko_sigortasi_donemi_tamamlayici_sigorta_tuzagi

Paşa Paşa.. / Suay Karaman

Pasa_Pasa_Suay_Karaman

Mustafa Kemal Paşa : «SİNE-İ MİLLETTE FERD-İ MÜCAHİTİM» 8 Temmuz 1919, Erzurum

Mustafa Kemal Paşa, zamanı geldiğinde tüm görevlerini, unvanlarını bırakarak Ulusal Kurtuluş savaşımımızı MİLLETİN BAĞRINDA BİREYSEL BİR SAVAŞIMCI olarak yürüttü.. O’na ve dava-silah arkadaşlarına, İsmet İnönü’ye minnet borçluyuz..

GÜNÜN FIKRASI : ÇOCUĞA SORARLAR / Today’s anectode : Asking to a child..

GÜNÜN FIKRASI…..

ÇOCUĞA SORARLAR;

– Büyüyünce ne olacaksın?
– Öğretmen.
– Dayak yersin yerlerde sürüklenirsin !
– O zaman asker olurum.
– Ya hapse girersin ya da şehit olursun !
– O zaman doktor olurum.
– Hasta yakınları saldırır veya öldürür !
– O zaman ben de büyümem çocuk kalırım.
– Okul sütü ile zehirlerler!
– KEŞKE DOĞMASAYDIM.
BU DA MÜMKÜN DEĞİL, KÜRTAJ YASAK!!!

www.ahmetsaltik.net

3 Mayıs 1920, Sağlık Bakanlığı’nın Kuruluşu : Prof. Dr. Ahmet Nezih KÖK

3_Mayis_1920_Saglik_Bakanligiı’iı_Kurulusu

İran Gezisi İzlenimleri / Türker Ertürk / Impressions on Iran Travel by Admiral Turker Erturk

Iran_Gezisi_izlenimleri_Erturk_Turker

Atatürk niye tartışılıyor? / Zülfü LİVANELİ / Why ATATURK is still under debate?

Atatürk niye tartışılıyor?

Zülfü Livaneli – zlivaneli@gazetevatan.com, 9.7.12
________________________________________

Ey sağduyulu insanlar:

Hiç dünyada böyle bir şey gördünüz mü? 1938’de vefat etmiş bir liderin bu kadar tartışıldığını, her gün köşe yazılarına konu edildiğini, taraftarlarıyla karşıtlarının kanlı bıçaklı olduğunu hatırlıyor musunuz?

Dünyada böyle bir örnek var mı?

Amerikan basını kendi liderlerini unutmuş durmadan Atatürk’ü yazıyor, Fransız basınında
De Gaulle’den çok Atatürk adına rastlanıyor, Britanya’da adı, Churchill’den fazla geçiyor.

Bu size garip gelmiyor mu?

Bütün dünya niçin işi gücü bırakmış da 130 yıl önce Selanik’te doğmuş olan bir Osmanlı çocuğuyla ilgileniyor? Dertleri onun tarihteki rolünü anlamak mı (bize bu kadar meraklı olduklarını hiç sanmıyorum) yoksa işin içinde başka bir iş mi var?

Birazcık aklı olan herkes, bu işin durup durup neden köpürtüldüğünü merak etmez mi?

Eder elbette.

İşte benim cevabım:

Türkiye Cumhuriyeti anormal şartlar altında oluşmuş bir ülkedir. İmparatorluğun Batı tarafından planlı bir şekilde çökertilmesinden sonra Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkasya’daki Müslüman Osmanlı tebaası, son kale olarak Anadolu’ya göçtü. Bu -kılıç artığı- insanların kültürleri, âdetleri, yaşam biçimleri farklıydı. Bu büyük farklılıklar, Anadolu’da zaten karmakarışık olan etnik ve dini yapıya eklenince, acayip bir karışım doğdu.

O ‘karışım’ın hayatta kalabilmesinin ve bir arada yaşayabilmesinin tek şartı, yeni bir ulus ve yeni bir devlet oluşturmaktı.

Bu iş başarıldı ama Batı’daki gibi, zaten var olan homojen bir ulus, bir devlet yaratmadı.
Tam tersine, yeni devlet bir ulus yarattı.

Bu karmakarışık yapıdan bir ulus yaratan iradenin başında ise Mustafa Kemal vardı.
Ernest Renan, “Hiçbir ulus devlet, geçmişi çarpıtılmadan yaratılamaz“ der.
Türkiye Cumhuriyeti de bunun dışında değildi elbette. Tarihi kendine göre yeniden yazdı, içinden çıktığı Osmanlı’yı hain ilan etti, Ziya Gökalp adlı Kürt asıllı bir düşünürümüzün
ortaya attığı “Türkçülük tezi”ne aşırı bir önem atfetti; yani bir sürü aşırılık yaptı.

İstiklal Mahkemeleri’nin adaletsizliği ise bu aşırılıkların en acıklı örneklerine imza attı. (Mesela Orhan Kemal’in babası Raşit Kemali Bey, bu mahkemelerde görev yaptığı zaman, akşam yemeği sırasında asi sandığı birçok kişinin idamına karar verdiğini, hükmün hemen infaz edildiğini, oysa ertesi sabah bunların zavallı at hırsızları olduğunun anlaşıldığını doğrulamıştır.)

Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi İstiklâl Harbi kahramanlarına yapılan muamele de korkunçtur.

Dersim de bir zulümdür.

Elbette ki aradan bunca yıl geçtikten sonra bunları konuşacak ve yanlış uygulamaları eleştirerek demokrasimizi olgunlaştıracağız.

Buna aklı başında kimse itiraz etmez.

Ama bugün esen rüzgârlar, bunu amaçlamıyor. İstedikleri tek bir şey var,
Mustafa Kemal Atatürk’ü, Hitler gibi bir cani haline getirmek.

Çünkü bunu başardıkları gün, Türkiye Cumhuriyeti gayri meşru hale gelecek. Nasıl Hitler’in
III. Reich’ı gayrı meşru ilan edildiyse, “bir caninin kanla kurduğu T.C.” de o hale sokulacak.

Bazılarının bilinçli, bazılarının ise bilinçsiz olarak girdikleri yol bu.
***

Bilirsiniz; camilerde kubbeleri bir tek kilit taşı tutar. Bu taşı çekerseniz, ona yaslanmakta olan diğer taşlar gümbür gümbür çöker.

Mustafa Kemal, bu cumhuriyetin kilit taşıdır. Çünkü devlet ve ulus, onun iradesiyle kurulmuştur. Cumhuriyeti yıkmak isteyenler ise bu gerçeği, yani ülkenin Aşil topuğunu
çok iyi bilmektedirler. Atatürk’ü Miloşeviç gibi bir suçlu haline getirebilmek için gösterdikleri bu sabırsız iştahın sebebi budur.
***
Atatürk’ü yıkmak, onun dayandığı üç unsuru devirmekle mümkün olabilirdi.
Neydi bu üç unsur?

Partisi, ordusu ve halktaki sevgi.

Önce partiyi yıktılar. Cumhuriyet Halk Partisi kâğıt üstünde varlığını sürdürüyor ama artık kesinlikle aynı parti değil. CHP’nin yerinde yıllardır yeller esiyor.
İkinci sütun olan ordu ise perişan. Bunu sadece son dönemlerdeki duruma bakarak söylediğimi sanmayın sakın. Bu ordu yıllar önce, (Atatürk’ün vasiyetine aykırı olarak)
iç politikaya, darbelere, işkencelere bulaştığı, Güneydoğu’daki savaşı bilerek uzatanları içinde barındırdığı ve emperyalizmin hizmetine girdiği gün bitmişti. AKP sadece, bu bitmiş kuruma son darbeyi indirdi.

Atatürk’ün üç dayanağından parti ve ordu bitirildikten sonra, sıra üçüncü ayağa geldi.
Yani onu sevenlerin kalbindeki yeri. Şimdi oyunun bu son perdesi oynanıyor.
Mustafa Kemal’i itibardan düşürme gayretleri sergileniyor. Bir devrim döneminde
ortaya çıkan bütün fenalıklar, suçlar, kabahatler ona yüklenmeye çalışılıyor.

Bu da başarıldığı gün, bilin ki Türkiye Cumhuriyeti çökmüştür.
***

Bazı mesajlarda bana diyorlar ki: “Yahu bu rejim sana kötülük etmedi mi, ordu genç yaşında seni hapislerde süründürmedi mi, evini barkını yıkmadı mı, mahkemeler seni yargılamadı mı, albümlerini yasaklamadı mı, merkez basın seni kaç kere lince tabi tutmadı mı?
Nasıl olur da bu düzeni savunursun?”

Sevgili arkadaşlar; doğrudur, haklısınız. Türkiye’deki zalim rejimin acılarını en çok çekenlerden birisi benim. Yapılanları anlatsam kitaplara sığmaz. Hayatım bu zulüm rejimine karşı mücadele ederek geçti. Ama hükümetlere, cuntalara karşı mücadele etmek başka, ülkeyi yıkmaya çalışmak başka.

Ben hiçbir zaman ‘vatan haini’ olmadım.
O cuntalardan, generallerden, başbakanlardan, polis şeflerinden çok daha fazla sevdim
bu memleketi.

Karşılıksız sevdim, kötülük gördüğüm halde sevdim.

Gerçek yurtseverler bizleriz.

Bu yüzden; ülkeyi yıkmak için Mustafa Kemal’i itibarsızlaştırmak oyununa karşı çıkıyorum.

Siz 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, ordu yüzüne Kemalist maskesi takmışken benim hiç
Atatürk’ten söz ettiğimi duydunuz mu?

Elbette duymadınız. Çünkü o zaman iktidar kendisine Kemalist diyen zalim bir grubun elindeydi. Atatürk’ü övmek ödüllendiriliyordu, buna tenezzül edemezdim.

Ama şimdi oyun farklı. Dün Mustafa Kemal’i eleştirmek tehlikeliydi, bugün ise
O’nu savunmak.

Ama benim de, tehlikeli bile olsa gerçeği söylemek gibi bir huyum var.
Ne yapayım!